Doğan Özgüden
Olimpiyat'ın açılışında bir utanç sayfası!
Geçtiğimiz cuma akşamı Belçika televizyonundan 2024 Olimpiyat Oyunları'nın açılış törenini, ona ilişkin gösterileri ve de katılan ülkeler sporcularının kendilerine tahsis edilen farklı boyutlardaki teknelerde milli kıyafetleriyle devlet bayraklarını dalgalandırarak Seine Nehri'nden geçişlerini büyük bir dikkatle izledim.
Filistin topraklarında kan banyosunu sürdüren İsrail Devleti'nin sporcuları özel koruma altında bu şölende yerlerini alırken, dünyanın en büyük yüzölçümlü ülkesi Rusya'nın bu uluslararası en önemli spor olayından dışlanmış olması, 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra başlayan ve Sovyetler Birliği'nin 90'lı yıllarda çöküşüne kadar sürdürülen "soğuk savaş"ın karikatüral bir reprodüksiyonu idi...
Sovyeler Birliği Olimpiyat Oyunları'na ilk olarak 1952'de katılmış, daha sonra Yaz ve Kış olimpiyatlarında tam 18 kez yer almıştı. Yaz Olimpiyat Oyunları'ndaki dokuz katılımının altısında Sovyet takımı kazanılan toplam altın madalya sayısıyla en üst sırada yer almış, Kış Olimpiyat Oyunları'ndaki dokuz katılımda ise toplam altın madalya sayısıyla yedi kez birinci olmuştu.
Dahası, 1980 yılı Yaz Olimpiyatları 80 ülkenin katılımıyla Moskova'da yapılmıştı.
Biliyorum ki, tüm Batı dünyasında silahlanma histerisinin yeniden azgınlaştığı, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Varşova Paktı tarihe mal olduğu halde, NATO'nun Avrupa'nın doğusundaki eski sosyalist ülkeleri, son olarak İsveç ve Finlandiya gibi "tarafsızlık" sembolü ülkeleri dahi üyeliğe alarak geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde bir savaş canavarına dönüştüğü yeni dönemde, başta Olimpiyat Oyunları olmak üzere, daha nice uluslararası sosyal, kültürel ve sportif etkinlik savaşçı ihtiras ve dayatmaların kurbanı olmaya devam edecek...
Evet, televizyon ekranı karşısında farklı boyutlardaki teknelerle Afrika'dan 54, Avrupa'dan 48, Asya'dan 44, Amerika'dan 41, Okyanusya'dan 17 ülkenin sporcularının ulusal bayraklarını sallayarak geçişlerini dikkatle izlerken, gazetecilik yaşamımda uluslararası olayları ya bizzat katılarak ya da TV ekranlarında izlerken duyduğum o sızı bir kez daha yüreğime çöktü...
Her şeyden önce, Rusya'nın yokluğunun yanı sıra, Çin, Hindistan, Brezilya gibi büyük ülkeler isim sırasına göre geçirilirken, Batı dünyasının ağa babaları olan ABD, İngiltere ve Fransa'ya özel olarak tahsis edilen üç büyük teknenin, alfabetik sıralama hiçe sayılıp en sonda büyük bir şaşaa ile art arda geçirilmeleriyle 2024 Olimpiyat Oyunları'nın açılışına klasik Batı sömürgeciliği damgası vurulmuş oldu.
Ama Güney Doğu Avrupa ve Yakın Doğu coğrafyasının bir çocuğu olarak beni asıl sarsan, isyan ettiren, bu tekneli, bayraklı, ulusal kostümlü nehir kortejinde nüfusu sadece 10 Bin'lerde olan ülkelerin sporcuları ulusal giysileri ve bayraklarıyla geçerken, Yakın ve Orta Doğu'nun kadim ve de ulusal dilini, özelliklerini ve onurunu her türlü baskı ve zulme direnerek yaşatan Kürt Ulusu'nun bu uluslararası etkinlikte hiçbir şekilde temsil edilmemesiydi.
Kürt Ulusu'nun dışlanmasına karşı tepkimi 25 yıl önce, 1999'da, sadece Türkiye’den değil, Irak, Suriye ve İran’dan gelmiş olan Kürt şahsiyetlerini de bir araya getirerek Hollanda'da Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK)’yi oluşturmaları üzerine Özgür Politika’ya yazdığım bir yazıda dile getirmiştim.
Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ile Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK)’nin kuruluşu arasındaki paralelliğe dikkati çekerek, tıpkı Nelson Mandela liderliğindeki ANC’nin ırkçılığın ve ayrımcılığın pençesindeki Güney Afrika’yı özgürlüğe kavuşturması gibi bu yeni Kürt oluşumunun da büyük Kürdistan’ı tüm parçalarda esaret pençesinden kurtarma misyonu ile yola çıktığını, kendisinin demokrat ya da barışsever olduğunu söyleyen herkesin bu mücadeleye destek vermesi gerektiğini vurgulamıştım.
7 YIL ÖNCESİNDEN BİR ANIMSATMA...
Artı Gerçek'in yayına başladığı ilk yıl, 28 Eylül 2017'de yayımlanan bir yazımda da bunu anımsatarak sormuştum:
Bölgenin en eski ve yerleşik uluslarından birinin bağımlılık zincirlerini kırarak milletler camiasında kendi bayrağı ve kendi diliyle yeralmak istemesinden daha doğal ne olabilir?
Evet, milletler camiası dediğimiz Birleşmiş Milletler’de nüfusu sadece 50 bin’lerde olan Saint Kitts ve Nevis, sadece 30 bin’lerde olan Liechtenstein, Monako ve San Marino, sadece 20 bin’lerde olan Palau ve sadece 10 bin’lerde olan Tuvalu da eşit haklara sahip üye devletler…
Büyük Kürdistan’ın belki de kasaba ve köyleri kadar nüfusa sahip bu ülkeler Birleşmiş Milletler’de nüfusu milyarı aşan Çin ve Hindistan, nüfusu yüzlerce milyonu bulan ABD, Rusya, Japonya, Endonezya, Brezilya, Pakistan, Meksika gibi ülkelerle eşit söz ve oy hakkına sahip. Ama toplam nüfusu dünyadaki diyasporalarıyla birlikte belki de 30-40 milyonu bulan Kürt Ulusu hâlâ dört ülkenin sömürgesi statüsünde.
Bir nebze hakkaniyet ve izan sahibi hiç kimse, eğer ırkçılık zehiri damarlarına zerkedilmemişse, bu utanç verici adaletsizlik karşısında sessiz kalamaz.
Bağımsızlık isteyen Irak Kürt halkına "bölge güvenliği" bahanesini ileri sürerek tehdit üstüne tehdit savuranlara da dostumuz Recep Maraşlı facebook sayfasında gereken yanıtı çok güzel vermişti:
Koskoca SSCB çöktü, dağıldı, içinden 10 tane bağımsız devlet çıktı... Yetmedi Varşova Paktı dağıldı, rejimler değişti... Duvar yıkıldı, Batı Almanya Doğu'yu ilhak etti. Çekler ve Slovaklar birbirinden ayrıldı. Yugoslavya dağıldı, içinden 7 tane bağımsız devlet çıktı... Dünyanın dirliği düzeni istikrarsızlığa uğramadı, güvenliği tehlikeye girmedi...
Ama 5 milyon Kürt kendi geleceklerine kendileri karar vermek için sandığa giderse bölgede istikrarsızlık olurmuş, dünyanın düzeni bozulurmuş!...
Tam 22 tane Arap devleti var. Ortadoğu'da istikrarsızlık olmuyor, düzen bozulmuyor ama bölgenin en eski ve yerleşik halklarından Kürtlerin bir tane devleti olursa, aman ha istikrarsızlık olur, dünya barışı bozulurmuş...
Zaten dünyanın en istikrarlı, huzurlu, sakin bölgesi de Ortadoğu ya... Hadi canım sen de!
Sevgili İsmail Beşikçi de, 2012 Olimpiyat Oyunları'ndan Kürt'lerin dışlanmış olması karşısında tepkisini 9 Nisan 2014'te BBC'de yayımlanan bir demecinde şöyle dile getirmişti:
Bugün 27 üyeli Avrupa Birliği’nde örneğin Lüksemburg, Malta, Kıbrıs, nüfusu yarım milyon civarında olan devletlerdir. Orta Doğu’da Kürtler’e baktığımız zaman 40 milyon üzerinde nüfusa sahiptirler ama niye Kürtler’in bir statüsü yoktur? 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde, örneğin San Marino, Monaco, Liechtenstein, Andorra dört devlettir. Ama Kürtler’in statüsü yoktur. Terör denildiği zaman Kürtler’in adı geçer. Uluslararası nizam anti Kürt bir nizamdır.
En son 2012’de Londra Olimpiyatları yapıldı. Kürt olarak bu kadar nüfusa rağmen dünya uluslar ailesi içinde yoksun. Avustralya, Yeni Zelanda arasında Tavalu, Vanuatu diye devletler var. Birinin nüfusu on bin, diğerinin 15 bin. Bunlar BM’ye üyedir.
Evet, dünkü hazin manzarayı gördükten sonra, Türkiye'de demokrasi, hak ve hukuktan yana olduğunu söyleyen her bir kişi ve kurumun, özellikle de Kürt halkının desteğiyle büyük metropollerde şimdiden iktidar olan, "erken seçim" talepleriyle tüm ülkenin iktidarı olamaya oynayan CHP'nin bu konuda artık bir tavır belirlemesi gerekir.
Özellikle de, Tayyip Erdoğan'la yumuşama varyasyonları yapan, “Biz Türkiye’de ana muhalefet ama yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz" diyen CHP'nin yeni lideri Özgür Özel başta olmak üzere ana muhalefet partisinin tüm sorumluları Kürt ulusuna karşı sorumluluklarını bir an önce idrak etmeli, Kürt ulusunun gerçek temsilcileriyle demokrasi, barış ve insan hakları temelinde bir diyalogu başlatmalıdır...
Hele hele, ikisinin de öncelikli derdi Rojava'da Kürt siyasal varlığını sonlandırmak olan Esat ile Erdoğan arasında arabuluculuğa soyunmaktan bir an önce vaz geçmelidir.
Türkiye'de gelecek genel seçimlere en geç 7 Mayıs 2028'de gidilecek... Ondan iki ay sonra da, Los Angeles'te 2028 Olimpiyatları yapılacak...
Evet, o olimpiyatlarda Kürdistan sporcularının da, milletler geçitinde kendi ulusal giysileri ve bayraklarıyla hak ettikleri yeri almaları mutlaka sağlanmalıdır.
Doğan Özgüden kimdir?
1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Direniş Belgeleri, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)