Önce Kürtler özgür olmalı

Liderleri ve yöneticileri hapiste olan ülkenin üçüncü partisi HDP'nin mevcut hali "normalmiş" gibi davranılarak demokrasi mücadelesi yapılamaz.

Uluslararası politikalar üzerine yazılan makalelerde Türkiye'nin güney sınırı boyunca uzanan coğrafya konu ediliyor. Sonra da Kürtlerin o bölgede elde ettiği kazanımları korumak için yaptığı ittifaklar üzerinden hatırı sayılır eleştiriler sıralanıyor.

Eğer Avrupalı, Amerikalı veya Rus gazeteciler böylesi yorumlar yapsalardı, okunup bir yere oturtulabilinirdi. Ama Türkiye'de yaşayıp, Türkiye üzerinden, Kürtlere eleştiriler yöneltiliyorsa o zaman durum değişiyor.

Türkiye'de Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması var. OHAL'le dayalı olarak yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) askeri operasyonlardan daha fazla yıkım/kıyım getiriyor.

KHK'ların ilk hedefleri Kürtler olmuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) fiili olarak yağmalandı. Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte TBMM Grubunu oluşturan milletvekillerinin ne zaman Meclis'te, ne zaman cezaevinde oldukları veya olacaklarını kendileri dahil kimse bilmiyor. Sadece "bağımsız yargı"nın o günkü performansına bağlı olarak özgür veya tutuklu hale gelebiliyorlar!

HDP'li belediyeler ise tam olarak sıfırlandı. Yıllardır ilmik ilmik ördükleri halka dayalı yerel yönetim oluşumları bir anda tuzla buz edildi.

Belediyelerin Eş Başkanları da topluca hapishanelerde... En başında da Diyarbakır geliyor. Gültan Kışanak bir önceki dönemde Eş Genel Başkan idi. Kürt siyasi hareketinin önemli ismidir. Seçilmiş olmasının, ezici sandık zaferinin zerre kadar kıymeti kalmadı bu ülkenin yağmalanan ortamında...

Şimdi o belediyelerde neler oluyor?

KHK'lar ile boşaltılan belediye kadrolarına iktidar partisi kadroları dolduruluyor. Eğer sadece siyasi olarak yapsalardı, bunlar politik hırsları yüksek siyasi oluşum denilerek tarihe not düşülebilirdi. Ama öyle değil. Her işlerinde olduğu gibi buralarda da "para" önemli rol oynuyor. Kendi adamlarına bile belediye kadrolarını para ile satıyorlar.

Siyası ahlak yerlerde sürünüyor.

Kürtlere yönelik her yaptırım sonrasında batıda yaşayan kanaat önderleri, siyasi yapılar, organizasyonlar, inisiyatifler "tamam ama" diye başlayan cümlelerle karşı çıkarmış gibi yaptılar.

İktidarların icraatlarına karşı "alışkanlık" oluşturdular. Eski devlet yapısı buna olanak sağlıyordu. Biz bu yöntem ve uygulamaları sadece Kürtler için yapıyoruz, kimse merak etmesin havası Batıda uzun süre bir rehavet rüzgarı estirdi.

Kürtler ise demokrasi standartları konusunda hep uyardılar:

-Bugün bize, yarın size!.. Birlikte karşı çıkalım.

Aradan yıllar geçti. İktidar değişti ve dönüştü. Klasik devlet yapısı üstüne bir de din baskılı yeni yapı geldi.

Kürtler her zaman oldukları yerdeler: Okkanın altındalar!

Ama bu sefer yalnız değiller.

Artık yanlarında Batılılar da var.

Kürtler ve Türkler birlikte çileli dönemeçlerin sarmallarında yan yana geldiler. Hayat bir kez daha kendini gösterdi. İktidarın insaf, etik, kural, gelenek, adap, ar tanımaz uygulamaları Kürtlerle Türkleri ortak mücadele sahasına sürdü. Anayasa referandumu ile de nasıl bir güç olunabileceği görüldü.

Bu ortak mücadeleyi yükseltmek için siyasi ahlaka uygun davranmak gerekiyor. İktidardan talep edilen hak ve özgürlükleri muhalefet partileri de özümsemeli.

Liderleri ve yöneticileri hapiste olan ülkenin üçüncü partisi HDP'nin mevcut hali "normalmiş" gibi davranılarak demokrasi mücadelesi yapılamaz.

-Önce Kürtler özgür olmalı!       

     

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi