Fadıl Öztürk
Onlar yenildiler ya...
Onlar yenildiler ya:
Bir çocuk denize girdi bir kıyıda. Bir kadın öpmeyi ezberlemek istercesine uzanıp öptü sevgilisini. Bir hastaya radyolarda aranan kan bulundu. Savunmasında kuşların havalandığı bir tutuklunun mahkemesinde, zabıt kâtibi kendisine dikte ettirilen tek bir kuşun havalanmadığı cezayı yazmadı tutanağa.
Onlar yenildiler ya:
Biri kaygısızca çıkıp evinden işine gitti. Biri işten evine dönünce anahtarını cebinden usulca çıkarıp açtı kapısını. Elleri gitti, ışıkları yaktı biri. Polis sabaha karşı çalmadı hiç kimsenin kapısını. Biri ışıkların hiç sönmediği yerde ranzasına uzanıp bütün gece uzun yolculuklara çıktı, yattığı yerden çok uzaklara...
Onlar yenildiler ya:
Biri mürekkep olup kalemden kâğıda akıttı kendini, içeriden gelmiş mektup dediler ona. Biri bir bulutmuş gibi sundu kendini bütün içtenliğiyle gökyüzüne. Biri kumaşmış gibi hüznünü alıp götürdü bir terziye, giyinerek eskiteceği bir elbise diksin diye. Biri makasla biçti o hüznü, biri ilik açtı, biri düğme dikti, biri ütü yaptı hak ettiği hayat yakışsın diye o kişiye. Biri ağrısını unutarak gözyaşlarını gömdü kuş uçmaz kervan geçmez bir dağın başına. Biri bombalarla yıkılmış evini götürdü sürgünle gittiği yere, gözlerinde kalan hayatını. Biri akşamlarını indirdi sabah toplayıp koyduğu yerden, gecesinin önünü açar gibi serdi hücresine, bir uzun hikâyeye başlar gibi özenle. Her yerden çıktı da özlemlerinden çıkmadı bütün bir gece...
Onlar yenildiler ya:
Bütün gün salıncaklarda sallandı çocuklar. Dünyayı evleri sayarak hiç eve dönmek istemediler. Hiç çıkarmamak üzere çiçeklerden elbise giydiler, solmayan gülümseme... Sokaklar çiçek açtı durduk yere. Güneş bütün gün sarı saçlarını taradı. Ay kendini gümüş bir tepside sundu. Bütün pencerelerden izinsizce gökyüzü girdi evlerden içeri, gece yıldızlar... Bir mahkûm sabah kalkıp traş oldu ayna karşısında. Saçlarını özenle tararken gülümsemesinin provasını yaptı birkaç kere. Temiz elbiselerini sakladığı dolabından çıkarıp giydi özenle, sabırla adının okunmasını bekledi. An gelince çıkıp bir gardiyan eşliğinde bir ülkeyi keyifle baştan başa yürür gibi görüş yerine yürüdü. Zamanın nasıl geçtiğini hiç bilmediler. Dışarısı ona içerisi görüşmecisine bulaşmış çocukça bir sevinçle koğuşuna geri döndü.
Onlar yenildiler ya:
O gün işçiler inşaatlardan düşüp ölmedi, üstlerine gazete kağıtları örtülmedi. Bütün işsizler iş buldu, işten atılanlar işlerine geri döndü. Mülteciler uçaklara doluşup terk etmek zorunda kaldıkları yurtlarına döndü. Uğurlayanları oldu, karşılayanları, hasretle kucaklayanları. O gün hiçbir kadın öldürülmediği için gazetelerin üçüncü sayfaları boş yayınlandı. Kötülüğün haber değeri kalmadığı için o gün bütün gazeteler aynı başlıkla yayınlanmadı. Başını alıp gitti iyilik ve güzellik.
Onlar yenildiler ya:
Bütün savaşlar bitti o an, ulusal kurtuluş savaşları dahil. Bütün ordular kendi sınırlarının içine çekildiler. Ne kimse ‘şehit’ oldu, ne kimse ‘gazi’, ne de ‘terörist’, ağlamadı analar. Toprakla örtülmedi acılar. Horlanan, aşağılanan bütün mülteciler yurtlarına dönüp, ülkelerinin bir parçası oldular. Denizlerde devrilmedi tekneler, boğulmadı kadınlar, çocuklar, gençler. Ülkeler arasında pazarlık konusu yapılmadılar. Herkes anadilinden birbirine selam verip, selam aldı. Bir dili diğer bir dille tartamaya kalkmadı hiç kimse. İsteyen istediği gibi inancının gereğini yerine getirdi. Onlar yenildiler ya, cezaevlerinde yatan mahkumlar bir bir valizlerini topladılar. Boş kaldı cezaevleri, mahkeme kapılarına kilit vurdular. Onlar yenildiler ya...