Ordulu bir edebiyat bekçisi: Zareh Vorpuni (Öksüzyan)

Soykırımda her Ermeni ailesi soyu gibi soyadını da kaybetti. Vorpuni de onlardan. Asıl soyadlarının Öksüzyan değil Gönlübeyaz olduğundan bahsediyor.

Son dönemde Karadeniz'deki eski Ermeni yerleşim yerleriyle ilgili daha fazla araştırma yapılmaya başlandı. En azından mikro tarihçilik açısından, tam anlamıyla akademik bir çalışma olarak görülmese de giderek artan sözlü tarih çalışmaları ve yerelde genç araştırmacıların çevresindeki kültürel mirasa olan ilgisinin artması sanırım bunun en önemli nedeni.

Ben Karadeniz uzmanı olmasam da Ordu'yu, Trabzon ve Samsun'da yerelde birçok gençle haşır neşir olmuş ve gezmiş biri olarak o dönem içine kapanık olan kişilerin torunlarının ve çocuklarının şimdilerde 'kendilerinden' Karadenizlilere hikayelerini anlattıklarına şahit oluyorum.

Bu anlamda Gamurç'ta da konuk ettiğim ve Ordu Ermenilerini konuştuğumuz Güven Bayar benim gözümü açanlardan biridir hiç şüphesiz.

Güven, T24'te ve Agos'ta yaptığı yayınlarda ve yerelde oluşturduğu güvenle birçoklarımızın, Ermeni olsak da ulaşamayacağımız hikayelere ulaştı.

Bizim program sonrasında da Ordululardan birçok mesaj geldi bazıları belgeler ve fotoğraflar yolladı. Gelecekte, Karadeniz Ermenileri ile ilgili bir araştırma enstitüsü veya arşiv merkezi açmak mümkün olabilir.

Güven de programda zaten “ben hazırım” diyordu. Ama Karadeniz , Ordu, Trabzon hazır mı?...

O başka soru.

Gelelim bugünkü konumuza.

Bugün sizlere Zareh Vorpuni, veya doğum adı ile Zareh Öksüzyan'ı anlatacağız.

Hemen belirtelim bonuslu bir yazı bu.

Bana bu yazıdan sonra mesaj atanlara Vorpuni'nin kitabının orjinalini dönüştürdüğüm dijital formatta göndereceğim...

Eskiden gazeteler kupon verirdi ya, onun gibi düşünün.

'Vorpuni'nin hikayesini anlatacağız' dedim, çünkü bugün Zareh Öksüzyan kendi hikayesini kendisi anlatacak çoğunlukla.

SOYADINI SOYKIRIMDAN ALAN YAZAR: ZAREH ÖKSÜZYAN

Zareh Öksüzyan (1902-1980), Soykırım yetimleri neslinden. Takma ad Vorpuni çok şey anlatıyor. 'Vorpuni' Ermenice 'öksüz' demek. Gurgen Mahari ile mektuplaşması ve Lilit Avagyan'ın bulduğu otobiyografisi de bu mektuplaşmanın bir ürünü.

Vorpuni'nin otobiyografisini nasıl yazdığının ilginç bir hikayesi var.

Mahari, diasporalı Emeni edebiyatçılarla yazışırdı: Şahan Şahnur, Hamasdeğ, Zareh Vorpuni, Hratch Zardaryan, Andranik Tsarukyan, Garabet Sital ve diğerleri bunlar arasında. 1966, 22 Haziran'da Mahari, Palanga'dan Paris'e Zareh Vorpuni'ye yazıyor.

"... Sevgili Zareh, biyografini yazmayı sevmediğini yazıyorsun. Beğensen de beğenmesen de yazmak zorundasın ve ne kadar konuşkan olursan benim için o kadar iyi. Mektubunu yazmakla iyi iş çıkardın. Geldiğinde okuması için Hamasdeğ'in mektuplarından özel satırlar kaydettim...".

Vorpuni, bu yazışma sonrasında kapsamlı bir mektup-otobiyografisini Mahari'ye gönderiyor ve biz bugün Ordulu Ermeni yazar, Zareh Vorpuni'nin gizli kalmış hikayesini bu şekilde öğrenebiliyoruz...

Soykırımda her Ermeni ailesi soyu gibi soyadını da kaybetti. Vorpuni de onlardan. Asıl soyadlarının Öksüzyan değil Gönlübeyaz olduğundan bahsediyor.

“Dedelerimden birinin teninin çok beyaz olduğu söylenir. Bu yüzden Türk ağaları hamamda kendisini gördüklerinde "Gönlü Beyaz" lakabını vermişler. Ve bu sebeple de atalarım Gönlübeyazyan olmuşlardır. Tam olarak ne zaman 'Öksüzyan'a değiştirildiğini bilmiyorum. Bakın her iki isimde de aynı "Ö" var. Peki ama "beyaz ten" ve "yetim" kelimeleri arasında nasıl bir ilişki görülmeli?

Beyazlığın görkeminden dulluğun karanlığına.”

Zareh Vorpuni'nin babası İyonyalı (Karadeniz). Mirasçıların ayrılması nedeniyle Fatsa'ya düşmüş (Karadeniz) ve Ordu'dan (Karadeniz) kız almış.

Kendisi de Ordu'da doğmuş.1964'te yayınladığı 'adam ol' romanında bir karakter olan ve Ordu'da doğan Tomas da aslında Zareh Vorpuni'nin kendisinin romandaki bir yansımasıdır. Anaokulu'nu Fatsa'da okur. Daha sonra Ordu'daki Movsesyan okuluna gider.

“Ordu, Hınçak-Taşnak rekabetinde daha özgür bir kentti.” der Vorpuni mektuplarında ve deva eder:

“Ordu'daki okuldan aklımda kalan tek bir şey var. Bir kelime. "Yetim" kelimesi benim için büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Tek bir Ermenice kelime. Bu kelime Ermeniceydi ve bundan gurur duydum.”

Ordu'da soykırımın tehlike çanları 1914'un yazında başlar. Vorpuni'ye bırakalım sözü:

“Bir gün babam şehirden geldiğinde başı eğik, kederliydi, ama bu her sabah yeşil tepelere karga kovalamaya koşmamamızın için bir neden değildi. [9]. Bir gecede topraktan çıkan o kar beyazı mantarlar bizler için inanılmaz bir çekiciliğe sahipti.

Derlerdi ki koyunların arasında büyürlermiş. Onlara has kokusu yüzünden.

Babamın sözleri bir gün kulağıma ilişti: "Bu adamlar bu kez bizi bitirecekler." Avrupa'da bir yerde savaş çıkmıştı. Türkiye henüz savaşın içinde değildi ama bunun dışında da kalamadı. Birkaç gün sonra terli, ter kokulu atlarımızla şehre indik.

Büyük felaketin alarmları çaldı. Babam tek başına, hapisten, Türk arkadaşları iknası ile Türklüğü (müslümanlığı) kabul ettik. Babam hemen her gün insanları inandırmak için camideydi. Namaz kılarken o kadar yere eğilirdi ki anlına 'on para' olmuş derlerdi.

Bu mutluluk iki ay sürdü, sonra Türkler bizi de sürgün etmeye karar verdiler. Rusya'ya kaçmak için hazırlandığımız gecenin öğleninde aceleyle sürgün edildik. Sanki kaçışımız ispiyonlanmıştı.

Dost canlısı Türk anne babalar bizi evlat edindiler, dedi ki: "Çocuğu bize ver, geri gelirsen en azından çocuğu bulursun."

Gerçekten de babam, amcam ve eşleri, Tokat şehrinin tanıdık valisi aracılığıyla kervandan çıkarılarak vadideki bir evde tutuldu. Oradan iki kardeş, eşlerini geride bırakarak geri döndüler. Kendilerini parayla Türk katırcılara teslim ederler. İşte bu Katırcılardır onları öldürenler. Tanıdık bir Türk köy muhtarına gitmeleri gerekirken hiç varmadılar oraya. Annem Ermeni kaçıran muhacirler aracılığı ile geri döndüğünde, yıllarca geceleri uyumadı. Kulaklarımızla kapının aniden açılmasını, babamın kapıda görünmesini beklerdik.”

YAZIN HAYATI

1922 yazının bir günü Frengi dağında editör Krikor Çizmeciyan ile gezerken kendisine yeni yazdığım bir şiiri okur Vorpuni. Ve yazın hayatı bu şekilde başlar. İlk şiiri olan “Kuzum” Ordu'dan bir sevdalısına yazılmıştır. Suzan'a.

Arkadaşı Çizmeciyan, şiiri Halkın Sesi gazetesinin yayın yönetmeni Vahan Tekeyan'a yollar ve 'kuzum' 1 Ağustos 1922'de gazetede yayınlanır. Vorpuni “O gün ilk kez Ermeni edebiyatına ayak bastım, çantam hazırdı.” der.

Çantası Ermeni edebiyatı üzerine kendini geliştirebileceği Marsilya içindir.

Bir sonraki gün Marsilya'ya doğru vapura biner, amcasının yanına. Ancak işler istediği gibi gelişmez. Marsilya'da ekonomik kaygılarla birçok farklı işte çalışır ve edebiyata istediği zamanı ayıramaz.

Avrupalıların ve Misyonerlerin kurtardığı Ermeni yetimlerinin Marsilya limanına varışına tanıklık eder yazar:

“...birden gemiler Ermeni kitlelerini iskelelere döktü... Dış göç, kaçış ve ileride diaspora olarak adlandıracağımız o şeyin başlangıcıydı... Ve ben mutluydum, inanılmaz bir bencillik, çünkü İstanbul'dan arkadaşlarım yaklaşıyordu bana, ancak tek bir fikirleri vardı akıllarında, Paris!. Boşuna, 'durun' diye bağırıyorlardı.”

Vorpuni arkadaşı Gurgen Mahari'ye yazdığı mektubu kendini yeterince edebiyata vermediğini şikayeti ile bitirir. Henüz kitaplarının daha sonra tekrar yayınlanacağından habersiz:

“Şimdi bir tek hayalim var. Fizik tedavi muayenehanemiz var. İyiyiz, ama yazamıyorum. Hayalim mesleğime geri dönmek. Yani... Edebiyat bekçiliğine...”

Kim bilir Ordu bu Ermeniyi kaybetmeseydi belki de bugün dünyaca ünlü bir edebiyatçıya ev sahipliği yapmış olacaktı?

Kim bilir bu gizli kalmış edebiyatçının Ordu'da bir ev müzesi olacaktı, ve biz gezebilecektik?

Kim bilir belki de Ordu'da bir edebiyat akımı başlayacaktı sayesinde?

Ama olamadı...

İşte Ordu'nun kaybettiği Zareh Öksüzyan'ın (Vorpuni) hikayesi.

vorbuni-chop.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi