Gün Zileli
Paratoner?!
Günlük hayatta olduğu gibi politikada da, bütün yıldırımları üzerine çekecek bir paratonere ihtiyaç duyulur.
TOPLUMSAL PARATONER!
Günlük hayatta insanların kızgınlık ya da öfkesini üzerine çeken biri, bunu fark ettiği an, bu öfkeyi bir başkasına yönlendirmenin yolunu arar ve çoğunlukla bulur da. Evet, bulduğu kişi, kendisinden daha fazla suçludur, hatta bütün suçları o işlemiştir! Dolayısıyla her şeyden önce onun mahkûm edilmesi gerekmektedir. Gerçekten de bir süre sonra, insanların dikkati ilk hedeften ikincisine kayar, hatta birincisi unutulur bile. İşte insan ilişkilerindeki toplumsal paratoner!
SİYASİ PARATONER!
Politikacılar bu paratonerlik durumunu çok iyi bilirler. Fazlaca hedef haline geldiklerinde, öfke ve kızgınlıkları bir başka politikacıya yönlendirmekte ustalaşmışlardır. Kendini savunmaya çalışmak yerine bu politikacıyı hedef göstermek çok daha akıl kârıdır onlar açısından. Bunda her zaman başarılı olamazlar elbette. Bazen ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine yönelen yıldırımları savuşturmayı başaramazlar. Fakat bazen de ortaya kendilerini bile gölgede bırakan bir başka politikacı çıkıverir. İşte size tipik bir siyasi paratoner! Böyle durumlarda politikacının fazla bir şey yapmasına gerek bile kalmaz. Yeni ortaya çıkan siyasi paratoner, “görevini” lakıyla ve fazlasıyla yapmaktadır zaten.
Günümüzün dünya çapındaki en büyük siyasi paratoneri İsrail Başbakanı Netanyahu’dur. Kendi halklarının öfkesini çeken başkanların ya da başbakanların öfkeyi üzerlerinden başka yöne çevirmeleri için fazla çaba göstermelerine gerek yoktur artık. Netanyahu bunu fazlasıyla yapmaktadır. Günümüzde, toplumsal yıldırımların hedefi bütün politikacılar Netanyahu sayesinde rahata ermiş, hatta kendileri de halklarla birlikte bu dünya çapındaki paratonere saldırır olmuşlardır.
ORWELL VE “NEFRET HAFTASI”!
Herkesin ortak hedefi haline gelen dünya çapında paratonere saldırmak, onu hedef almak için hiçbir özel çabaya gerek yoktur. Bu, dünyanın en kolay işidir. Hatta o kadar ki, bu paratonere saldırmamak, onu hedef almamak güçtür artık. Onu hedef almazsanız, “bu neden bir şey demiyor” diyenler size bakmaya başlarlar pis pis. George Orwell’in 1984 romanındaki “nefret haftası” bunu çok iyi anlatır: “Her zaman olduğu gibi, ekranda Halk Düşmanı Emmanuel Goldstein’ın yüzü belirivermişti… Nefret, ikinci dakikasında tam bir cinnete dönüştü… Winston bir an kendine geldi ve ötekilerle birlikte bağırdığını, topuklarını var gücüyle iskemlenin basamağına vurduğunu fark etti. İki Dakika Nefret’in en korkunç yanı, insanın katılmak zorunda olması değil, katılmaktan kendini alamamasıydı.” (George Orwell, 1984, Çev: Celal Üster, Can, 2019, s. 21, 24)
Herkesin saldırdığına ya da hedef aldığına saldırmak dünyanın en kolay işi olduğu gibi, ona saldırmamak, küçük ya da büyük çaplı yıldırımların hedefi haline gelmeye yol açabilir.
Oysa asil ruhlu insanlar herkesin hedef aldığını hedef almaktan hoşlanmazlar. Kendilerini genel geçer bir linç şenliğinin alelade bir unsuru haline gelmiş gibi hissederler. Bu yüzden, genel histeri dalgasına kapılmayıp bir kenara çekilmeyi tercih ederler. Bu, onların, herkesin ortak hedefi haline gelmiş politikacıya öftelenmedikleri anlamına gelmez. Sadece, linçten hoşlanmadıkları anlamına gelir. Bir de, bu paratonerin yarattığı ortamın, diğer politik suçluları kurtarmış olmasından rahatsızdırlar.
VİCDAN, ETİK, ERDEM…
Tamam, Netanyahu Filistin halkına karşı ölüm seferleri düzenlemektedir ama şu anda bu hakikatten hareketle kendilerini hedef olmaktan kurtaran başka başka liderlerin sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterilmelerine razı mı olunmalıdır? Hayır! Netanyahu’nun suçu 10 ise diğerlerinin suçu da 7, 8, 9’dur. 10’un varlığı, 7,8,9’un gizlenmesine, hatta onların kendilerini 0 olarak göstermesine neden yol açsındır ki?
Bugün Netanyahu’yu hedef almaktan daha kolay bir şey yoktur dünyada. Zor olan, bu genel saldırının gölgesine sığınan liderlerin teşhir edilmeye devam edilmesidir.
Vicdan, etik ve erdem, toplumsal ve siyasi paratonerliği besleyen toplumsal histerinin karşısında direnen, toplumun öfkesinin elektrik birikimini emerek yapıcı enerjiye dönüştürebilen sağlıklı toplumsal dayanaklardır.
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.