Ragıp Duran
Popülizm, kapitalizmin hizmetinde
Aslında her şey 1989’da Berlin Duvarının yıkılmasıyla başladı. O zamana kadar, hiç olmazsa 1917’den beri, kapitalizmin karşısında bir denge unsuru olarak günah ve sevaplarıyla sosyalizm vardı. Duvar devrilince sadece SSCB çökmedi, başlı başına bir alternatif olan sosyalizm de teorik ve ideolojik olarak ağır bir darbe yedi.
Tek kutuplu dünyada son 30 yılda yükselen ekonomik, siyasi ve ideolojik bir sistem olan neo-liberalizm, çıkmaza girmeye, yani vaatlerinin neredeyse hiç birini yerine getirmediği su yüzüne çıkmaya başlayınca, popülizm, adeta bir koltuk değneği olarak devreye girdi.
Popülizm ile halkçılık çoğu zaman aynı kavrammış gibi kullanılıyor. Oysa ki çok farklı. Her iki kavramın da herkes tarafından kabul görmüş ayrıntılı, derin bir tanımı henüz yok. Türkçe’de kimi yayınlarda popülizm’e karşılık olarak Halk Dalkavukluğu/Yağcılığı kullanılıyor. Verilen isim tayin edici değil.
Popülizmin kime hizmet ettiği konusunda ilk işaretleri 80’li yıllarda Thatcher hükümeti vermişti. Neo-liberal sistemin o zamanki adı Yeni Dünya Düzeni idi. Reagan-Thatcher-Özal üçlüsünün temsil ettiği akım, ‘’Popüler Kapitalizm’’ adı altında herkesin kendi işini kurduğu, herkesin borsada oynadığı zengin bir dünya rüyasını yaygınlaştırdı. Bu rüya hiç gerçekleşmediği gibi son 40 yılda bu sistem nedeniyle toplumsal adaletsizlik de gelir eşitsizliği de fevkalade arttı.
Yakın geçmişteki en tipik popülizm tezahüratını, maske ve aşı karşıtlarının gösterilerinde gördük. ABD ve Batı Avrupa’da bu protesto eylemlerini organize eden ve katılanların terkibine baktığımızda popülizmin toplumsal tabanı ortaya çıkıyor: Komplo teorisi yanlıları, çeşitli aşırı-sağ akımlar, beyazların üstünlüğünü ve silah edinme/taşımayı savunanlar, dünya düzdür diyenler, apolitik ve dogmatik ekolojistler, banliyözedeler, kırsaldan göçmek zorunda kalanlar, Evanjelistler ve çeşitli dinci gruplar, Trump-Bolsonaro-Duterte yanlıları, her türlü kolektif ve kooperatif girişim muhalifleri, bireyi her kavram ve olgunun üstünde tutanlar…vs… Her biri ayrı bir mücevher!
Bizden bir örnek: TV’lerdeki sokak röportajlarında (Vox Pop), ekonomik sıkıntılardan yakındıktan sonra Reis’e hayran olduğunu söyleyen ve AKP’ye oy verdiğini/vereceğini ifşa eden yurttaşlar, popülizmin kurbanlarından başkası değil.
Dünyada son 30 yılın siyasi, ekonomik ve sosyal pratikleri, popülizmin temel niteliklerini gözümüzün içine soktu:
- Bütün yurttaşları monolitik, tek bir kitle olarak gören yaklaşım (Milli ve yerli yani!)
- Geleneksel yönetici elitlere karşı engellenemez bir hınç (Ah Kemalistler!)
- Söylemde ne sağcı ne solcu, hatta aşırı merkezci bir konumda görünüp aslında aşırı sağ bir ideoloji ve pratik (Müttefiğine bak, anlarsın)
- Kapitalizme değil sistemin sadece ayan beyan aksayan yönlerine muhalefet etmek (Faiz?)
- Muktedir milyarderlerin, yoksul insanların sözcülüğüne/avukatlığına soyunması
- Bilime karşı çıkıp inanç ve hurafelere ağırlık vermek
- Sürekli olarak BİZ ve onlar ayrımını gündeme getirmek
- Milliyetçi, dinci, yabancı ve kadın düşmanı tez ve uygulamaların yoğunlaşıp yaygınlaştığı bir mecra
- Sol, sosyalizm, komünizm gibi kavramlara gözü kapalı bir şekilde karşı koymak
- Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik ilkesi yerine Otorite-İktidar-Üstünlük talep eden bir yaklaşım
‘’Hepimiz Popülistiz’’, Le Monde Diplomatique’in 2019 Nisan-Mayıs tarihli özel sayısının kapağındaki manşet. 98 sayfalık derlemede popülizmin dünü, bugünü, yarını, evrensel özellikleri, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel, ideolojik boyutları irdeleniyor. Zengin, bilgi dolu, ufuk açıcı bir derleme.
Ben simültane çevirmenlik perspektifi ve deneyimimle, yabancı dilde okuduğum dış dünyaya ait her metni neredeyse otomatik olarak Türkiye’ye tercüme ederim. Bu dosyada bu operasyon hiç de zor olmadı. Çünkü ABD’deki Evanjelist aşırı sağdan, Fransa’daki Sarı Yeleklilere, Avustralya’daki yeni aristokrat proletaryadan İtalya’da Berlusconi dönemine kadar her konuda, bugünkü Türkiye toplumunda revaçta olan sözcük, deyim ve uygulamalar pırt diye sahneye çıkıyordu. Ayrıca derlemede ‘’Anadolu Kaplanları’’ başlıklı kısa bir makale de mevcut.
Avrupa ve ABD’nin önde gelen siyaset ve toplum bilimcileri ile ekonomistlerinin (Neden hiç Doğulu yok!?) makalelerinden oluşan özel sayıdan birkaç başlık aktarsam, sanırım anlamlı bir özet ya da genel tablo sunmuş olurum:
- Popülizm: ‘Panik’ anlamına gelen bir kelime
- Halk adına mı halkla birlikte mi?
- Ne sağ ne sol…ne de merkez
- Bu anonim canavar: Sokaktaki adam
- Tekno demagoji çağı
- Sistem karşıtı bir kaynama
- Sağcı bir kızgınlığın anatomisi
- Aşırı merkezin ufkunda
- Aklın ırkçılığı
- Peroncu Yürüyüş
Popülizmin sağcı hatta aşırı-sağcı karakterini ifşa eden incelemelerin yanı sıra ‘’Sol popülizm’’ ya da ‘’Solcu Popülizm’’i teşhir eden tahliller de önemli. Sol ya da solcu kapitalizm olamayacağına göre, sol popülizm de bir aldatmaca, bir yanılsama.
Bu özel sayılarda, her zaman olduğu gibi, iki bölüm okurun ilgisini çekiyor. Dergi makalesiyle yetinmemek için popülizm konusunda başta İngilizce ve Fransızca olarak çeşitli dillerde son zamanlarda yayınlanmış kitapların kısa tanıtımı. Bir de iktidar, muhalefet, akademi ve medya temsilcilerinin popülizm hakkında söylediği özlü sözler, alıntılar kataloğu.
Beni en çok ilgilendiren iki alan, popülizmin yükselişi ile ‘’Yalan Haber’’ciliğin yaygınlaşması arasındaki paralellik. Bir de, egemenlerin, popülist ideolojiyi kitleselleştirmek için en sık kullandıkları ideolojik araçlar: Mağduriyet, Milliyetçilik ve Din.
Sonuç olarak Duvar yıkılınca kapitalizm rakipsiz kaldı. Ama popülizm, neo-liberalizme karşı bir ideoloji ya da politika olarak doğup gelişmedi. Tam aksine popülizm bugün, krizde olan kapitalizmin kurtuluş yollarından biri olarak, neo-liberalizmin karnından çıktı ve pazarlanıyor. Halkla İlişkilerle, reklamla, ajit-prop’larla. Ve tabi ki en çok da yaygın medyada.
Kurtuluş, Sarı değil Kızıl Yeleklilerde. Bildiğimiz sıradan, klasik, geleneksel hatta eskimiş, devre dışı kalmış, tekaüt kızıl değil ama…