Ceren Gündoğan
Rahatsız Etme, Bozma, Yıkma!
16. Documentarist’de seyirciyle buluşan Mervan Serhat Sarışın’ın yönettiği Zeytinliğin Ardı belgeseli, Akbelen ormanının maden sahasına dönüştürülmesini engellemek için çadır nöbeti tutan köylülerin mücadelesini anlatıyor. 24 Temmuz’da başlayan orman işgali sırasında ekip, belgeseli dört gün boyunca izlemeye açtı. 2022 yapımı film, şu anda direnişe devam eden Akbelenliler’in geçmişten bugüne yaşam alanları üzerindeki işgale karşı mücadelesini kayıt altına alıyor.
Kızılçam ormanının içindeki evlerinde doğup büyüyen bu insanlar kendi çocuk ve torunlarının da nefes almakla eşdeğer ormanla büyüyebilmelerini istiyor. “Tütün ektim, orak biçtim, çamlar, zeytinler kesilirse herkes ölür” diyor, direnişçi kadınlardan biri. Ormanın ruhunu sezmiş, doğanın sesini içselleştirmiş ve ona uyumla, saygıyla yaşayanların şimdiyse can damarı kesiliyor adeta. Doğa’da sınır yoktur, kesilen orman sadece orayı değil hepimizi etkiliyor.
20 dakikalık belgesel, enfes bir yeşil doğanın içinde bir toz yığını olan maden arazisinin görünmesiyle konunun can meselesi olduğunu tek bir karede gösteriyor.
ORMANDA BİR SES VAR
Köylü kadınlardan biri, 2014 yılında Işıkdere mevkiini yok eden maden ocağından sonrasını ve 2019’da başlayan mücadeleyi o zaman nasıl geri püskürttüklerini anlatıyor. “10-14 kişiydik, durdurduk onları. 2020 yılında kesim faaliyetini durdurmada başarılı olduk, 2021’de ormanın kalan yerinde damgalama işlemini durdurduk.”
Aynı kadın önemli bir noktaya da değinerek, mücadelenin çok önceleri başladığını anlatıyor. “1979’da neden bu köylüler karşı çıkmamış, niye izin vermişler?” diye soranlara ise, o zaman da köylülerin direndiğini ama destek görmediklerini, yalnız kaldıklarını söylüyor. 1970’li yılların Türkiye solundaki kitlesel gücünü ve aksiyonelliğini düşününce, “solun çevrecileşme” tarihinin pek de eski olmadığını düşündüm. 1980’den sonraki süreçte progresiflikten vazgeçiş, solu, entelijansiyayı ve genel olarak duyarlı kesimi ekolojik duyarlılıkta köylülerle buluşturdu.
Köylüler kendi hayatlarına mâl olacağını bildikleri bu tür kesim ve katliamların karşısındalar. Geçmişte bir kere verilen-alınan bir ödünün toptan ölüm demek olduğunu biliyorlar. Ne var ki, seslerini duyurmakta kitlesel desteğe ihtiyaçları var. Dün de bugün de… Ortada “yasal kılıflı bir suç” söz konusu olduğunda devletin geri adım attığını biliyoruz. Şimdi Akbelen ormanındaki direnişte gidebilen hepimizin nöbette yeri var. Akbelen’i verirsek her yeri kaybederiz.
İkizköy Çevre Komitesi, 6 Ağustos'ta (bugün) Akbelen'de “Büyük Buluşma” düzenleyeceklerini duyurdu. Komiteden hepimize çağrı var: "24 Temmuz'da başlayan hukuksuz kesim faaliyetini durdurmak için nöbetimiz de mücadelemiz de sürüyor. Haklı mücadelemizi destekleyen tüm dostlarımızı bekliyoruz. 6 Ağustos Pazar günü saat 14.00'de Akbelen nöbet alanında tüm gücümüzle, haklılığımızla buluşacağız. Bir kömür madeni için yaşadığımız haksız, hukuksuz, adaletsiz süreci kabul etmiyoruz. Biz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.
“Tüm siyasi parti temsilcilerini, yetkililerini ve örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını, milletvekillerini, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, çevre örgütlerini, Milaslıları, Bodrumluları, Muğlalıları ve bize destek olmak isteyen tüm yurttaşları 6 Ağustos Pazar günü yanımızda görmek istiyoruz!”
Akbelen’e dikkat kesilmişken ağaç katliamlarıyla meşhur “uyuyan hücre” bir holding, Halilağa Bakır Madeni Projesi'ne karşı açılan davanın devam etmesine rağmen Kazdağları'nda ağaç katliamına başladı. Cûdî’de üç yıldır güvenlik gerekçesiyle kolluk güçlerince sistematik yapılan orman yakmanın ardından korucuların ağaç kesimi başladı. İşimiz çok, mücadele her yerde!
“Tüm Yakut (Saha) insanının hayat tarzı doğayı korumak ve saygı duymaktır. Çocukluğumda ben ve ailem ormana giderdik, balığa, ava… Bu bizim hayat tarzımızın bir parçası ve hiçbir zaman unutmayız, biz bu gezegenin tek sahibi değiliz. Bizler sadece misafiriz. Yiyecek toplamaya gittiğimizde her zaman yanımızda bir parça yemek götürürüz, yere bırakırız ve Doğa’ya dua ederiz. Yeryüzünün Efendisi için, Ruh için: ‘Doğa, lütfen yemeğini bizimle paylaş.’ Ormana gittiğinizde yüksek sesle konuşmamalısınız çünkü Ruh’u rahatsız edebilirsiniz. Orada içki içmemelisiniz, eğlenmemelisiniz, çöp atmamalısınız. Rahatsız etme, bozma, yıkma… O bizim aklımızda, bizim yaşam tarzımızda. Doğa ile bir etkileşim içinde, Doğa bizim Tanrımız. Tanrımız Doğa’nın bir parçası gibi.” Maria Solko - INS @lifeinyakutia (Yakut’ta yaşayan bir blogger)
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.