Referandumdan sonra ilk not: Demokrasi güçleri kazandı!

Referandumun yüzde 1'lik kazanımını büyük bir zafer olarak niteleyenlerin, yüz ifadeleri de içlerine sinmiş bir muzafferiyet duygusunu yansıtmıyordu.

Bütün akıl dışılıkların bir araya gelip volkan halinde püskürmesinin yaratacağı etki konusunda çok karamsar tahminler vardı.

Bu siyasi organizasyona karşı demokratik kurallar içinde başarı kolay değildi.

Çünkü kuralsızlığı, kural haline getiren bir yapıya muarız kalınıyordu. Kazanmak çok zor, hatta mümkün de değil zannı ile umutsuzluk tohumları serpiliyordu.

Kazanmaya endeksli bir yapı olarak da iktidarın sesi bu olasılık üzerinden yorumlar yapıyordu.

-Yüzde 60 ve üzeri bir oy desteği bekliyoruz!

Anadolu Ajansı da bu tahmini bir emir gibi telakki ederek hatta biraz da okşama payı ekleyerek sandıkları "yüzde 65 evet" ile açıyordu.

Ama durum hiç de öyle olmadı!

Ağırlaştırılmış ezici bir propaganda dönemi yaşatıldı Türkiye'ye...

Adeta şöyle deniliyordu:

-Ya canını ya Evet'ini?

İnsanlar canlarını dişlerine takarak haykırdılar:

-Hayır! Hayır! Hayır!

Demokrasi bloğu böyle ses verdi.

Hayır yelpazesi bir hayli genişti. En ortasında bütün yalpalamalarına Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yer aldı. Sosyalist solun her rengi bu yelpaze içinde bulunmaktan imtina etmedi. Politik dindar kesim,  merkez sağ kimlerle bir araya gelecekmişim diye kaygılanmadı.

Ve en önemli bileşen –elbette- Kürtler sefer de direnişçi ruhlarını sandığa yansıttılar. Çok güçlü bir sesle "Hayır" dediler.

Bu geniş yelpazenin bile yüzde 50'nin altında kalması, kendi dışında etkenlere de bağlı. En başında da yazının başındaki geliyor.

Kuralsızlığı kural haline getirmiş bir yapıdan söz ediyoruz.

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven'in yaptığı her açıklama referandumun güvenliğinin birden fazla tehlikeli sularda dolaştırıldığının kanıtı olacak niteliktedir.

Referandumun yüzde 1'lik kazanımını büyük bir zafer olarak niteleyenlerin yüz ifadeleri de içlerine sinmiş bir muzafferiyet duygusunu yansıtmıyordu.

En fazla dışa yansıyan ise kaygı idi...

Bu nasıl bir zafer ise 30 büyük şehrin 17'sinde Devlet+Evet bloğu kaybetti.

Referandumun gözlerden uzakta iki küçük detayı da ilgi çekiciydi.

Birincisi Adayaman'ın Sincik ilçesi... Evet oyları yüzde 96.3 gibi rekor bir düzeye erişmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim sonuçlarına ilişkin ilk olarak Sincik Belediye Başkanı Mehmet Korkut'u aradı, teşekkür etti. Erdoğan'ı en iyi Sincik halkı anlamıştı!

İkincisi ise Edirne'de "Hayır" oyları, Diyarbakır'ı bile geçmişti. Diyarbakır'da yüzde 67.8 oranına ulaşılmıştı. Edirne ise yüzde 70.5 gibi yüksek bir düzey tutturmuştu.

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş aylardır Edirne'de bulunuyor. Edirne Cezaevi'nin en ünlü tutuklusu. Edirne bu sonuçla sanki Demirtaş'ı selamlamıştı.

Referandum sonuçları televizyonlarda tartışılırken her şey aşırı normal tezi üzerinden konuşuldu. Koskoca bir muhalefet partisi esir alınmış halde hapsedilmiş bulunuyor. Sözüm ona gazeteciler(!) hapisteki 156 meslektaşını hiç anmadan sonuçların ne anlama geldiğini yorumlamaktan sıkılmadılar.

Hepsi de "ortak" bir yargıya vardı:

Türkiye kazandı!

Acaba?

Yeni Anayasal düzen konusunda tam ortasından ikiyi ayrılmış bir ülke söz konusu!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2014 Ağustos'undan bu yana "ben bu Anayasa'ya uygun davranmayacağım" dedi durdu. O Anayasa askerlerin yaptırdığı bir anayasa da olsa yüzde 92'lik bir halk oyu desteğine sahipti.

Şimdi ise ülkenin yarısının daha baştan ret ettiği bir metin söz konusu... Türkiye nasıl kazançlı çıkmış olabilir ki?

Elbet bir kazanan var.

Uzun zamandır ilk kez bu kadar ete kemiğe bürünmüş bir demokrasi cephesinden söz edilebilir. Hepsi kendi renkleri içinde "tek adam" rejimine karşı olduklarını gösterdiler:

-Demokrasi güçleri kazandı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi