ayşe düzkan
sakarya ya da demokrasinin ötesi
selahattin demirtaş, tahir elçi’nin vurulmasından sonra yaptığı açıklamada, "tahir’i öldüren devlet değil, devletsizliktir," demişti. açıklamanın devamında, "bu devlet hepimizin devleti olsun diye çok uğraştık, uğraşıyoruz da ama olmadı," diye devam etmişti. demirtaş türkçeyi ustalıkla kullanan bir siyasetçi, ilk cümlenin aklımıza getireceği bir başka anlamı yani ayrı bir devlet talebini hesaba katmış olması ihtimali var.
ama bugüne kadar kürt hareketinin talep ettiği tüm demokratik haklardan ayrı bir devlete kadar uzanan skaladaki tüm çözüm önerileri gerçekleşse bile, bunlar sakarya’da, mevsimlik tarım işçilerinin saldırıya uğramasını engellemezdi diye düşünüyorum. arapların mesela, devleti var ama aynı şey sık sık başlarına geliyor ve bu türkiye’de gerçekleştiğinde, haber dahi olmama ihtimali çok yüksek.
toplumumuz hiçbir şeyle barışık olmadığı kadar barışık şiddetle. kucağında bebeğiyle bir kadına tokat atmak (cennet, ancak "bizden" olduğunda ayağının altında annelerin!) -o kadın ailenizden ya da istihdam ettiğiniz biri, hele de kürtse- acımasızlık, yasak, ayıp sayılmıyor.
sakarya’da yaşayan sosyalist arkadaşlarım, kürt düşmanlığının en yüksek olduğu kentlerinin aynı zamanda –örneğin benzer bir düşmanlığın görüldüğü trabzon’dan farklı olarak- türkiye’nin en kozmopolit yerlerinden biri olduğuna dikkat çekiyor. sakaryalılar, farklılığa alışık ve başka birçok yerde yaşayanlar gibi, hangi farklıya atılan tokadın cezasız kalabileceği konusunda kafaları berrak.
saldırıya uğrayan üç tarım işçisi, binlerce kilometre yolu, çok kötü çalışma ve yaşama koşullarında hayatlarını sürdürebilmek için kat etmişler. sakarya’da ya da çevresinde yaşayanların kabul etmeyeceği ücret ve koşullar bunlar. demokratik hakların kolay kolay değiştiremeyeceği bir çaresizlik bu. o emeği istihdam edenlere yarayan bir çaresizlik. bu çaresizliğin kapitalizmin bir sonucu olduğu ortada ama ortadan kalkması için kapitalizmin yıkılması gerektiği bir siyasal öneri değil bir teorik tespit olarak anlamlı sadece. çalışma, yaşama koşulları iyileşebilir, daha insani hale gelebilir, bunun için mücadele yani sendikacılığın klasik ya da yeni biçimleri, sol siyasetin önemli bir parçası. sakarya’ya dönersek, yukarıda bahsettiğim arkadaşlar, bazen bu tür tartışmaların ücretleri ödememek için de çıkartılabildiğini anlattı. örneğin mevsimlik işçiler dövülüyor, konu kolluğa intikal ederse, devlete küfür ettikleri iddia ediliyor. kürtlerin, demirtaş’ın açıkladığı devletsizliği; türk’ün beyanının esas olması, birilerini dövmenin yasaların ihlali olmasının yasada kalması, cezasızlık... işin bu kısmını demokratik mücadele ve demokratik hakların kazanımıyla çözebiliriz.
ama ırkçılık, kürtlerin tüm talepleri kabul edilse de sürecek. ve sakarya ve başka yerlerde, chp etrafında mayalanan bir tür solculuğun ırkçılıkla derdi yok. şöyle bi sosyal deney yapılsa mesela, birkaç kişi chp merkezlerine gidip sohbet ederken kürtler ya da araplarla ilgili ileri geri konuşsa… acaba tepki alır mı? orada bulunan chp’liler, partilerini ziyarete gelmiş birilerinin, sempatizanlarının ırkçılığına iki çift laf eder mi? bir de onu görsek… kemal kılıçdaroğlu’nun, kürt sorunuyla ilgili, zamanı geldiğinde söyleyeceklerini ondan sonra dinlesek.
şu gerçek ortada; hdp’nin bulunmadığı herhangi bir yerde kürtler sahipsiz. hdp olmasa, kürtler hepten sahipsiz olacak. çünkü kadın hareketinin kurabildiği, en azından tohumlarını attığı kardeşliği başka alanlarda kuramadık.
ırkçılığa karşı mücadele, ırkçılığı ve ırkçıları lanetleyerek olacak bir şey değil. ırkçılık, hastalık olduğu gibi mesnetsiz iddialarla çürütülecek bir şey de değil. ırkçılıkla mücadele bazı kentleri, illeri damgalayarak da yürütülemez çünkü bu orada olup biteni sıradanlaştırıyor, normalleştiriyor. ırkçılık, toplumun gündemine başka sorular, başka ayrımlar kazandırılarak sökülüp atılabilir. bugünkü düzenin sürmesini sağlayan ideolojik mekanizmalar, biz ve diğerleri’nden bahsediyor; diğerleri kimi yerde kürtler/suriyeliler, kimi yerde ermeniler, kimi yerde gavurlar oluyor. bunun karşısına ırkçılar ve ırkçılar olmayanlar ayrımını değil, ırkçılıktan kimin yararlandığı sorusunu koymak gerekiyor. bu, demokratik haklar için mücadelenin yerini tutmaz, ondan farklı ama bir o kadar gerekli. ve kürt hareketiyle ilgili fikirleri ne olursa olsun, solun her kesimine burada büyük bir iş düşüyor. bugün ilk adım, o tokadın cezasız kalmaması, onu sağlarsak gerisi gelir zaten
sakarya’nın nüfusu bir milyonu aşmış, tarımın yanı sıra 4 tane organize sanayi bölgesi var, "sakarya ar-ge, girişimcilik ve istihdam fuarı" geçen yıl 6. kez, "burası sakarya, burada iş var" sloganıyla düzenlenmiş. sanayi ve teknoloji bakan yardımcısı hasan büyükdede birkaç gün önce bu bölgeye büyük sanayi yatırımı yapılacağını ve bunların arasında savunma sanayiine ait tesisler de bulunduğunu açıkladı. yani bir emekçi yatağından söz ediyoruz. ve ırkçılık esasen türklerin sorunu; sadece sorunu çıkartanlar kendini türk olarak tanımlayıp böbürlenenler olduğu için değil; kürt emekçilere tokat atan el, inanın boş durmaz, yarın başkalarını hedef alır. yazıyı, yine sakaryalı arkadaşların bir sözüyle bitirmek istiyorum; "’bir işçi kentinde işçiler nasıl dayak yer?’ sorusunu sormamız gerekiyor."
* * *
geçen yazımda barışseverler cemiyeti’nin kuruluşu ve kore’ye asker göndermeye karşı çıkanların tutuklanması sırasında behice boran’ın milletvekili olduğunu yazmışım. oysa dernek 1950’de kuruldu, boran 1965 yılında urfa milletvekili olarak meclise girdi, bu hata için özür dilerim.