Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Sararmış Yapraklar

Finlandiya’nın Oscar adayı Aki Kaurismäki’nin yazıp yönettiği Sararmış Yapraklar, ağırlıklı olarak 1950’lerin şarkılarıyla, birbirinin ters yönde karakterleriyle, aşkı bulmanın, kaybetmenin ve belki yeniden bulmanın filmi.

Finlandiya’nın Oscar adayı Aki Kaurismäki’nin yazıp yönettiği, Finlandiya – Almanya ortak yapımı filmi, Sararmış Yapraklar – Fallen Leaves, serseri ile naziki aynı duygu durumunda buluşturuyor.

İki yalnızın, metal işçisi Holappa ile kasiyer, bulaşıkçı, ne iş olsa yapar Ansa’nın, Helsinki’de bir Cuma akşamı karaoke barda sessizliklerinin buluşmasıyla, aşka çarpan sessiz iki insanın duygular – davranışlar sarmalı başlar.

Hikâye yalın, konu karışık…

Ansa çalıştığı markette günü geçmiş gıdaları imhaya gönderirken bir evsizin onları almasına müsaade eder. Güvenlik görevlisi, müdüre durumu ihbar edince işten biraz da kendi rızasıyla kovulur. İki kadın arkadaşı da ona destek olur.

Paralel zamanda Holappa, ağır metal işçisi olarak kömür tozu arasında bolca sigara içen, meşhur Finlandiya votkası olduğunu tahmin ettiğimiz içki şişesi cebinde, çizgi roman ve çocuklar için hikâye kitaplarıyla şantiyenin koğuşundaki ranzasında biraz Peter Pan biraz Bukowski karışımı bir adamdır. Yetişkin insanların çocuksuluğunun özyıkımla iç içeliğine, çocuksuluğun kişinin kendine yönelik tırnak içinde bir tehlike olma ihtimaline enfes bir örnek, Holappa.

Tesadüfî ikinci karşılaşmalarında Holappa, Ansa’yı puba götürmek ister, Ansa’nın duraksamasıyla kahve içmeye, sonra da Holappa’nın seçtiği bir filmi görmeye, sinemaya giderler. Zombilerin dirilişiyle ilgili bir filmden çıkarlar.

ÖLÜMDEN ÇERÇEVE

Filmin tek ölüm çağrışımı zombi filmi değil. Ansa, küçük tatlı evinde sık sık radyo dinler. Radyoda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Mariupol’de hastane, tiyatro bombalamalarını onunla birlikte biz de duyarız. Devletlerin vahşeti, sınır ötesindeki bu duyarlı ruhu samimi bir hüzne boğar.

Yönetmenin, Ansa’nın ikinci kısa ömürlü işi barda bulaşıkçılığa geldiği ilk gün duvardaki büyükçe 2024 yılı takvimini göstermesini de düşünürsek, özelde Rusya-Ukrayna savaşının genelde tüm devlet savaşlarının hararetle devam edeceğini göstermek istediğini tahmin edebiliriz.

Ansa, Holappa’dan çok hoşlanmış, onunla hayatını paylaşmaya hazırken Holappa, içki yüzünden yine başka bir işinden olur. Ansa’nın tek kişilik dünyasında, zarif bir akşam yemeği masasında Holappa’nın içtiği tek kadehlik köpüklü şarap, buzulların saf suyundan imal edilmesiyle meşhur Fin votkasının yakıcılığına alışmış bünyesine aperatif olarak bile yetmez. Holappa’nın çocuksu ruhu, yılların yalnızlığı ile kabuk tutmuştur. Çalışmadığı zaman kalacak bir yeri bile yoktur. Bu yüzden teselliyi içkide bulur. Sek, sert, dijestif…

Filmin çatışması, kaybedilen telefon numaralarını, bilinmeyen isimlerle aranan âşıkları saymazsak, karakterlerin geçmişine dair tek bilginin verildiği yerdedir. Ansa, aperatifle yetinmeyen Holappa’nın ceketinin cebindeki matarasından fırt çektiğini görür. “Senden çok hoşlanıyorum ama babam içkiden öldü, erkek kardeşim de. Annem de kederinden öldü, bunu yapamam” der. Memeye yasaklanmış bir bebek gibi Holappa agresifleşir. “Ben de emirlerden hoşlanmam” der, kapıyı çarpıp gider. Gerisi hüzün…

Ansa’nın üçüncü işinde, ilk sahnelerde Holappa’nın da üzerinde gördüğümüze benzer işçi tulumuyla, ağır sanayide kömür tozlarını el arabalarına yüklemesi onun dirimli varlığına dair çok anlamlı bir gösterge. Tıpkı iş yerine dadanmış kimsesiz bir köpeği barınakta uyutulmaktan kurtarıp evine alması gibi.

Finlandiya toplumunun İskandinav durağanlığıyla hayaller üreten yapısını kara mizahla anlatması, pubların adının California Pub, Buenos Aires gibi uzak ve sıcak diyarların adıyla bir özlemin de ifadesi oluşu, hareketli dans şarkılarına rağmen, insanların oturdukları yerde içki içmeye devam etmeleri, kederin bir toplumun gölgesi olduğunu ilgi çekici bir sinema diliyle gösteriyor, Sararmış Yapraklar…

Ağırlıklı olarak 1950’lerin şarkılarıyla film, birbirinin ters yönde karakterleriyle, aşkı bulmanın, kaybetmenin ve kim bilir bir tren kazası sonrasında belki yeniden bulmanın filmi. Karakterlerin başına gelen olaylardan çok, sarmalandıkları dünyada durdukları yerin kederine kapılıyoruz, kara mizahın gözyaşı kadar kahkahaya da açık kapı bırakan sarmalında, yine de umutlu bir neşeye çekiliyoruz. Ölümden çerçeveyi bir tek aşk değiştirir. Bir yalnızı bir diğer yalnızla olabilme ihtimali dönüştürebilir. Sitemli bir aşk şarkısında, buzdan bahsederken bile âşığın iması ateştir.

Aşkın çok soğuk

Tıpkı kış gibi buz gibi

Kalbin mümkün değil hissedemez

Sıcacık bir ateşin sıcaklığını

Kalbinde bir tek güz yeşerir

Sanki yeryüzünün çiçekleri ölmüş gibi

Hiçbir sevgi parıltısı veremez

Soğuk aşktan başkasını bilmeyene


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi