Doğan Özgüden
Savaş kışkırtıcılığının sanata darbesi...
Gazetecilik mesleğimin en zor dönemlerinde moralimi yüksek tutmamı sağlayan tutkularımdan biridir keman sesi... II. Dünya Savaşı döneminde demiryolcu babamın görevli olduğu İç Anadolu'nun ara istasyonlarında lambalı, akülü ve bataryalı radyomuzdan haberler dışındaki müzik programlarında Sadi Işılay ve Nubar Tekyay gibi ustaların keman taksimleri beni hayli etkilemişti.
Kemanın klasik batı müziğindeki büyüsüne kapılmam ise, demiryolcu babamın İzmir'e tayin edilmesi üzerine, yoksullar mahallesi Kahramanlar'da, Ertuğrul Özkök'ün de son yazılarından birinde doğup büyüdüğünü yazdığı 1423. Sokak'taki bir aile evine yerleşmemizden sonra oldu.
Yüksek öğrenim yapabilmem için çalışmam gerekiyordu. 1953'te İzmir'in DP iktidarına muhalif tek gazetesi Sabah Postası'nda stenograf olarak çalışmaya başlamıştım. Artık evde ailemle birlikte radyo dinleyecek vaktim yoktu, ama işyerinde radyo görevimin olmazsa olmazlarındandı. Maddi zorluklar içinde yayınlanan gazetemizin haber ajansları bağlantısı ve yurt dışı muhabirleri olmadığı için uluslararası planda olup bitenleri ancak BBC, Amerika'nın Sesi, Moskova ve Peşte radyolarının Türkçe yayınlarını dinleyip steno'yla not alarak haberleştiriyordum...
Akşamın ilerleyen saatlerinde mürettiphanede gazeteyi bağlayıp düz baskı ustasına teslim ettikten sonra, tekrar radyonun başına geçip son haberleri izlerken, arada Ankara Radyosu'nun yayınladıgı klasik müzik programlarını da hayranlıkla dinler olmuştum...
En büyüleyici olanlar da keman konçertoları ve sonatlarıydı... Öylesine ki, biraz param olduğunda elden düşme bir keman ve sahaflardan da keman metodları satın alıp boş vakitlerde kendi kendime talim etmeye koyulmuş, ancak bu konudaki yeteneksizliğim ve beceriksizliğim nedeniyle bir süre konu komşuyu rahatsız ettikten sonra vaz geçmek zorunda kalmıştım...
Keman çalmayı başaramasam da, keman dinleme, dinletileri dostlarımla paylaşma tutkum ömrüm boyunca hiç azalmadı... İnci'yle sürekli birlikte olmaya karar verdiğimiz 1965'in yılbaşında kendisine sunduğum ilk hediye, "Kızıl Keman" olarak ünlü Sovyet viyolonisti David Oistrakh'ın icra ettiği Beethoven'in Kreutzer Sonatı'ydı...
KIZIL KEMAN OİSTRAKH'IN 37 YIL ÖNCE BÜYÜK ÖDÜL ALDIĞI BRÜKSEL'DE
12 Mart 1971 darbesinden sonra başlayan sürgün yaşamımızın üçüncü yılında İnfo-Türk'ü kurmak üzere Brüksel'e yerleşince bu Avrupa başkentinin bizi büyüleyen kültürel etkinliklerden biri de, Kraliçe Elizabeth müzik yarışmaları oldu... Hele hele, David Oistrakh'ın yıllarca önce, 1937'de keman dalındaki yarışmada birincilik kazanan ilk Sovyet viyolonisti olduğunu öğrenince, dört yılda bir yapılan keman yarışmalarını, konser salonunda olmasa da, TV'de naklen yayınından izlemeye ara vermedik.
Bu arada, 1983'deki piyano yarışmasını da, özel bir ilgiyle izlemiştik... Bu uluslararası prestij sahibi yarışmanın piyano dalında Türkiye'den ilk kez Hüseyin Sermet finale kalmayı başararak ödüllendirilmişti.
Hüseyin Sermet uluslararası plandaki başarılarını başka yarışmalarda da ödüller kazanarak sürdürdüğü gibi, 2001 yılında Yunanistan ve Ermenistan'dan müzisyen dostlarıyla birlikte Barışsever Sanatçılar Derneği (ADAP)'ı kurarak birlikte konserler verecekti.
Kraliçe Elizabeth Yarışmaları yıllardır barışçıl sanat ortamı oluşturmuş, soğuk savaş döneminde dahi Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin sanatçılarını ağırlayıp başarı gösterenleri ödüllendirmişken, ilk kez 2022 yılındaki viyolonsel yarışması öncesinde politik bir tavır alarak "Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'ya yönelik saldırganlığını şiddetle kınadığını" açıkladı. Yarışmanın ilk elemelerine 4 Rus sanatçı katıldığı halde hiçbiri finale kabul edilmedi, buna karşılık Ukrayna'lı bir çelliste dördüncülük ödülü verildi.
Bu seneki keman yarışması finaline kabul edilen 12 sanatçıdan 6'sı ABD, 3'ü Güney Kore, 1'i Ukrayna, 1'i Japonya ve 1'i de Kazakistan vatandaşıyken Rusya'dan aday 4 viyolonistten hiçbirine finale katılma olanağı tanınmadı.
Üstelik, yarışmacılardan Amerikalı viyolonist Joshua Brown son gün yapılan 10 bin kişilik izleyici tercihi yoklamasında en yüksek oyu almışken, yarışma jürisi Ukrayna'lı Dmytro Udovychenko'yu birinci ilan etti.
Oysa, La Libre Belgique gazetesinin yazdığına göre, Ukraynalı kemancı, Şostakoviç'in keman konçertosunu çalarken kendisinden umulanı da tam verememişti.
Dahası, yine La Libre Belgique gazetesinin bildirdiğine göre, yarışmanın birincisi ilan edilen Ukraynalı Udovychenko, ödül aldıktan sonra kendisini seçen jüri üyelerine tek tek ellerini sıkıp teşekkür ederken, juri Rus viyolonist Vadim Repin'in elini sıkmayı reddetmişti.
Oysa, şu anda 52 yaşında olan viyolonist Vadim Repin, henüz 11 yaşındayken 1982 yılında Wieniawski Keman Yarışması'nda, henüz 17 yaşındayken 1989 yılında da Brüksel'de Kraliçe Elizabeth Keman Yarışması'nda birincilik ödülü kazanmış müstesna bir sanatçıydı. Hem Rusya, hem de Belçika vatandaşı olan Repin, yıllardır da yarışma jüırisinin en saygıdeğer üyelerindendi.
GİTTİKÇE YOĞUNLAŞAN SAVAŞ KIŞKIRTICILIĞININ YOL AÇTIĞI BİR SKANDAL
Hiç kuşku yok, sadece insani ilişki açısından değil, aynı zamanda mensubu olduğu sanatın büyük ustalarından biri olan Vadim Repin'e karşı bu küstahlık, sadece onun kişisel hamlığından değil, yarışmanın yapıldığı ülkenin başkentinde, bir hafta önce Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin, Avrupa Birliği ve NATO'nun Rusya'ya karşı başlattığı saldırının koçbaşı olarak ağırlanmasından, Rusya topraklarını bombalamak üzere ilk ikisi bu yıl olmak üzere önümüzdeki dört yıl içerisinde Belçika'nın Ukrayna'ya tam 30 adet F-16 uçağı ve çeşitli zırhlı araçlar verme ve 1 Milyar Euro tutarında kredi sağlama taahhüdünde bulunmasından kaynaklanıyor.
25 Mart 2024 tarihli "Nükleer savaşın hedefindeki NATO karargahları" başlıklı yazımda dikkati çekmiştim.
Özellikle silah endüstrilerinin körüklediği savaş kışkırtıcılığı günün birinde Ukrayna'nın batısındaki NATO ülkelerinde, Ukrayna'nın doğusunda ise Rusya'da kullanılmaya hazır bekletilen nükleer silahların göstermelik olmaktan çıkartıp küresel bir katastrofu tetiklemesine kadar da varabilir.
Böylesi bir nükleer katastrof NATO patronlarının ve yöneticilerinin provokatif ve saldırgan çıkışları nedeniyle bir gün gerçekleşirse, belki ilk vurulan yerlerden ikisi de NATO karargahlarının bulunduğu Brüksel ve Mons olacak...
Brüksel'de, bizim mahalleye 5 kilometre uzaktaki timsah dişlerine benzeyen NATO Karargahı'nı yaşamakta olduğumuz apartmanın balkonundan, hava açık olduğunda seçebiliyorum.
Nükleer katastrof başladığında, NATO'nun sorumluları o milyarlara mal olan karargahın yüksek korumalı mahzenlerinde kendilerini kurtarırken, olan Brüksel ve Mons'un masum sakinlerine, Belçikalılar da dahil dünyanın dört bir yanından gelmiş Avrupalı, Afrikalı, Asyalı, Latin Amerikalı güzel insanlarına olacak!
Yıllardır yarışmaların yapıldığı Avrupa başkentinin merkezindeki konser salonu ise, eğer ayakta kalabilmişse ve icra edebilecek müzisyenler bulunabilirse, herhalde ünlü bestecilerin cenaze marşlarının çalınmasına hizmet edecek...
Doğan Özgüden kimdir?
1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Direniş Belgeleri, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)