ayşe düzkan
sayım ve 'ötesi'
buradaki ilk haftamda en özlediğim şeylerden biri müzik oldu. gündüz idarenin yayınını dinliyordum ama akşam saatleri sessiz… kendim söyleyeyim desem hem repertuarım son derece yetersiz hem de kapının dışına ses gidiyor. o saatlerde temizlik yapan afrikalı bir arkadaş var, müzikten, danstan anladığı attığı adımlardan bile belli oluyor. kadına eziyet olmasın dedim. neyse ki ilk kantinde bir radyo edindim, bu sefer de pil ve kulaklığı akıl edememişim (burada satılan radyoların hoparlörü yok, her radyoyu tek kişi dinliyor) derken onları da bir şekilde tamamlayıp heyecanla radyoyu açtım. karşıma iki futbol yorumcusunun sohbeti çıktı. bir tanesi, "bu maç berabere biter" diye tahmin yürüttü: "hatta iki takımın da kısır futboluna bakarak söylüyorum. 0-0 biter."
sözünü ettiği maçta beşiktaş’ım antalyaspor’u 6-2 yendi. ertesi gün aynı arkadaş, uzun uzun pozisyonları yorumladı. siz de kabul edersiniz ki harika bir meslek. dostlar başına.
sadece futbol yorumcuları mı? 31 mart akşamı bir gazeteci (yine radyodan dinlediğim için kim olduğundan emin değilim) "doğru ya!" dedi. "yeni sistemde tek bir oy bütün sonucu belirliyor."
tiyatroda vodvil diye, yanlış anlaşılmalara dayanan bir tür vardır. insanın içi şişer. sahneye çıkıp, "dün konuştuğum bunun ikiziydi, o yüzden sorunun cevabını bilmiyor" falan demek ister. burada da insan stüdyoya gidip, "yerel seçimlerde ESKİDEN DE tek oy sonucu belirliyordu" diye bağırmak istiyor.
hiç futbol izlememiş bir gazetecinin maç yorumlaması mümkün değil ya… herhangi bir seçimde sandıklar kapandıktan sonraki sürecin hiçbir aşamasını izlememiş gazeteciler de seçim yayını yapmasa. izleyenlerin kafasını bu kadar karıştırmak tabii ki mümkün olmazdı.
bunu 1 mayıs akşamı yazıyorum, siz kimbilir ne zaman okursunuz… ve acaba istanbul seçiminin sonucu belli olur mu? bunlar belirsiz bile olsa bir şey açık bence: ysk seçimin yenilenmesi kararını verse ve ekrem imamoğlu o seçimi kaybetse bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
bir osman amcalar alemi gibi gösterilen türkiye’de, külhanlıktan, maçoluktan uzak tavrının itibar görmesi mesela. sadece bu da değil.
bu ülkede gerçekleşebilecek herhangi bir olumlu gelişmenin daha "iyi" ve "akıllı" birilerinin bir biçimde iktidara gelmesiyle değil de, halkın siyasetle olan ilişkisinin değişmesiyle başlayacağını düşünüyorsanız, seçim öncesi süreç kadar, belediye meclisi toplantılarının internetten izlenebilmesi gibi adımların uzun vadede olumlu alışkanlıklar oturtacağını siz de kabul edersiniz.
düşünülmesi gereken bir nokta daha var bence.
malum yerli ve, veya yabancı sermayenin hukuk konusunda çok hassas olduğu zaman zaman vurgulanıyor.
bence sermaye, grevlerin hukuk çiğnenerek yasaklanmasına bayılır. yaşam tarzına yönelik hak ihlallerini servetle savuşturma yoluna gider. ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleleri dert etmez. demokratik hakların kısıtlanmasını umursamaz. mülkiyet hakkının ihlalini, yani banka hesaplarının ve taşınır-taşınmaz mülkünün risk altına girmesini kabul etmez. bir kısmı bu konuda şahsi tedbirler almıştır; malum, "dışarı çıkan sermaye" denildiğinde kastedilen bu olgu. ama siyasi alternatif arayışı da var tabii.
ekrem imamoğlu’nun, önümüzdeki süreçte başına ne gelirse gelsin bu arayışın cevaplarından biri olacağı aşikâr bence. gerisi biraz ona, biraz da siyasi vizyonunu muhalefetle, muhalefeti de eleştiriyle sınırlamayanlara kalıyor, değil mi?