Eser Karakaş
Sayın Erdoğan ve Sayın Aziz Yıldırım
Ama, anlaşılması zor bir biçimde, yapılacak ilk seçimlerde, şayet aday olursa, Aziz Yıldırım yine başkan seçilebilecektir. Tüm bu başarısızlıklara rağmen muhtemelen referandumda evet sonucunu çıkarabilecek Sayın Erdoğan gibi.
Eser KARAKAŞ
Allah ömür verir on beş, yirmi sene daha yaşarsak ve birileri bana, mesela 2017 Türkiye’si dendiğinde kimi, kimleri öncelikle hatırlıyorsun diye sorarsa, muhtemelen ilk aklıma gelen isimler Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Fenerbahçe Başkanı Sayın Aziz Yıldırım’ın isimleri olacak.
Bir de, illaki üçüncü bir isim isterlerse de Sayın Fatih Terim’i ismini söyleyebilirim ama bugünlerde Sayın Terim’den bahsedildiğini daha az duyuyoruz.
Sayın Erdoğan ve Sayın Aziz Yıldırım ideolojik olarak muhtemelen farklı dünyaların insanları ama inanılmaz ölçüde de birbirlerine benziyorlar.
2010’lu senelerde bu iki isim de Türkiye’de, başka bir çok önemli ya da önemsiz, olumlu ya da olumsuz konunun yanı sıra yolsuzluk ve şike davalarıyla anıldılar.
Bendeniz eski bir öğretim üyesi olarak özünde yasal, adli olan bu süreçlerle çok ilgilenmem, ilgilenmem de doğru olmaz zira elimde hem yeterli veri yoktur hem de veri olarak elime gelen bilgilerin ne kadar manipülatif olup olmadığını da bilemem, emin olamam.
Yolsuzluk ve şike konuları yargının, kolluk kuvvetlerinin konularıdır, bizler sadece, mesela yolsuzluk konusunda, bu yolsuzluk süreçlerinin kökenleri ile ilgileniriz, mesela kamu ihaleleri konusunun, imar hukukunun yasal yapısını mercek altına alırız, kimlerin bu konularda yasal süreçleri zorladığı, atladığı konusu bizim değil, bağımsız yargının işidir ya da normal ülkelerde öyle olmalıdır.
Yargı bağımsız mı diye sorabilirsiniz, çok doğru ve anlamlı bir soru bu bizim için ama bu da başka bir analiz alanı.
Bu nedenlerden Sayın Cumhurbaşkanı’nı (on beş senedir Türkiye’nin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı) ve Sayın Aziz Yıldırım’ı (yaklaşık yirmi senedir Fenerbahçe’nin Başkanı) değerlendirir iken yolsuzluk ve şike meselelerinden tamamen bağımsız ama bir vatandaşı ve de benim gibi çok koyu bir fenerbahçeliyi çok yakından ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken yönetimde etkinlik, yönetim başarısı açılarından değerlendirmemiz lazım, doğru olan da kesinlikle bu.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın çok güçlü bir iktidar ve o ölçüde de güçsüz bir muhalefetle on beş senedir yönettiği Türkiye’nin bugününden, ekonomisinden, hukukundan, uluslararası ilişkilerinin dayandığı aşamadan memnun musunuz?
Herkesin, en başta da AKP’lilerin, 16 Nisan referandumunda evet demeyi düşünenlerin kendilerine sorması gereken temel soru budur.
2023 için bir zamanlar hedeflenen kişi başına yirmi beş bin dolar (25 bin $) gelir ve iki trilyon dolarlık milli gelire ulaşmak, hatta yaklaşmak tamamen imkansız hale gelmiş bulunmaktadır.
Enflasyon ve kamu borçlanmasına ödenen faizler yeniden çift haneli olmuştur.
Büyüme oranı yüzde üçün de altına inmiştir.
Gelir ve en azından onun kadar önemli servet bölüşümünü tam bilemiyoruz ama durumun çok parlak olmadığını gösteren kriterler ortadadır.
İşsizlik yüzde on ikiyi geçmiştir, tarım dışı işsizlik tehlikeli çizgi diye bilinen yüzde on beşe hızla yaklaşmaktadır, her dört gençten biri işsizdir.
Eğitim ve öğretim süreçleri özgür ve etkin birey yetiştirme hedeflerinin tamamen dışına çıkmıştır.
Daha da vahimi eğitim politikalarının böyle amacının da olmadığı görülmektedir.
Çağ dışı yöntemlerle yeni kuşakları, nesilleri şekillendirme gayreti temel hedef olarak konmaktadır.
Dış politika, AB çıpasından, nostaljik Ortadoğu hedeflerine, NATO mükellefiyetlerimizden Avrupa Konseyi üyeliğimize kadar tam bir batağın içindedir.
Yargı, tarafsız ve bağımsız olması arzulanan yargı tam bir kalite krizi içindedir.
"İyi olan nedir?" diye düşündüğümüzde cevap vermekte zorlanmaktayız.
Oysa, aynı bendeniz, 2005 senesinde bu iktidarı desteklerken aynı zamanda da bir ölçüde de eleştiri görevimi yapmak isterken eleştirecek reel bir konu bulmakta zorlanan biriyim.
Başkanlık takıntısı dışında, 1982 Kenan Evren anayasasının tüm kurumları durmaktadır.
Daha da vahimi bu konular artık iktidardakilerin tartışma alanının da dışına çıkmıştır.
Hukuk devleti kurumları 2002 Kasım’ının bile kurumsal anlamda gerisindedir.
AİHM’e gelen dava sayısında inanılmaz artışlar vardır.
Manzara, 15 senelik çok güçlü bir yönetim sonrası tam bir başarısızlıktır.
***
Aziz Yıldırım’ın durumu da çok farklı değildir.
Yirmi seneye yaklaşan çok güçlü, adeta alternatifsiz bir başkanlık dönemi sonrası Fenerbahçe futbol şubesinin elinde hala ve hala bir Avrupa kupası, bırakın kupayı bir final oynamışlığı bile yoktur.
Fenerbahçe bu seneyi de muhtemelen ilk üçe bile girmekte zorlanarak tamamlayacaktır.
Beşiktaş’ın oynadığı futbolle mukayese edildiğinde Fenerbahçe amatör küme takımları düzeyinde top oynamaktadır, sonuçlar da ortadadır.
Ama, anlaşılması zor bir biçimde, yapılacak ilk seçimlerde, şayet aday olursa, Aziz Yıldırım yine başkan seçilebilecektir.
Tüm bu başarısızlıklara rağmen muhtemelen referandumda evet sonucunu çıkarabilecek Sayın Erdoğan gibi.
Türkiye’de seçmen, vatandaş, kulüp üyesi de, ülke genelinde de, Fenerbahçe düzeyinde de, başarıyı ödüllendiren, başarısızlığı cezalandıran bir oy verme alışkanlığına sahip değil.
Oy kullanma eğilimleri muhtemelen çok daha başka, ağırlıklı olarak duygusal, kimliksek saiklere dayanmaktadır.
Bu gerçeğin sonucunda da, önümüzde, çok düşük büyüyen, hukuk devleti standartları yerlerde sürünen bir büyük ülke ve yüz küsur senelik tarihinde müzesine bir Avrupa kupası getiremeyen bir futbol takımı var.
Ve, en önemlisi, bu süreçlerin sorumlularının seçmen, üye desteği sürüyor.