Pelin Cengiz
Sayıştay: Suç mahaline işaret etmek
Bu yılın başlarında açıklanan Yolsuzluk Algısı Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke arasında 81'inci sırada yer almıştı. Türkiye'nin Yolsuzluk Algı Endeksi puanı ve sıralamadaki yeri 2013 yılından beri hızlı şekilde gerilemeye devam ediyor. 2017 sonuçlarına göre, Türkiye son beş yılda 10 puanlık düşüşle 28 sıra birden kaybetti.
Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye, 28 AB üyesi ülke arasında sonuncu sırada. G20 ülkeleri arasında 13'üncü ve 35 OECD üyesi devlet arasında ise sondan ikinci sırada yer aldı.
Bu çalışma yolsuzluğa dair algının; hukuk devleti ilkeleri, basın özgürlüğü, sivil toplumun gücü, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi konularla doğrudan ilgili olduğunu gösteriyor. Bu alanlarda yaşanan ihlaller Türkiye'yi yolsuzluk algısı açısından oldukça riskli bir noktaya taşıyor.
Sayıştay raporlarının özellikle kamu kuruluşları ve belediyelerde arşa uzanan usulsüzlük ve yolsuzlukları ortaya koyan raporları karşısında harekete geçmesi gerekenlerdeki sessizliği açıklamak için yukarıda sayılan alanlardaki eksiklikleri görmek yeterli.
Geçen yılki raporun tespitleri arasında kamu ihale mevzuatına uyulmaması, 200'ün üzerinde değişiklik ve kapsamı genişletilen istisnalarla mevzuatın ve ilgili kurumların işlevini yitirmesi en temel sorunlar arasında yer almıştı. Yatırım, kamu hizmet ve alımlarının yüzde 40'ı Kamu İhale Kurumu'nun kapsamı dışında yapılırken, KİK kapsamındaki ihalelerin yüzde 27.7'sinde açık ihale usulünden farklı yöntemler kullanılmış.
Bunlara ek olarak bir çok politikacının ve üst düzey kamu görevlisinin yakınlarının, önemi her geçen yıl daha çok anlaşılması gereken liyakat ilkesine aykırı bir biçimde kamu görevlerine atandığına dair çok sayıda vakanın yaşanması yolsuzlukla ilgili olumsuz algıyı besleyen unsurlar arasında sayılmıştı.
Geçen bir yılda bu alanlarda herhangi bir iyileşmeye rastlayamadığımız gibi her geçen gün kötüye giden bir sürecin içinden geçmekteyiz. Kaldı ki, aslında görev ve yetkileri zamanla budanmış olsa da, yeri yerinde oynatması gereken Sayıştay'ın ortaya koyduğu son raporlar da bu sorunlu alanlara dev bir ayna tutuyor.
Epeydir savcılar kamuda yaşanan usulsüzlük ve yolsuzluklarla ilgili hukuki soruşturmalardan uzak duruyor, usulsüzlük ve yolsuzluk haberlerini veren medya sayısı zaten bir avuç kadar. Özellikle Meclis'in kontrol ve denetim mekanizmalarının zayıflatıldığı bir dönemde Sayıştay denetim raporları, belli bir kesimde infial yarattı ama bakın görün iki gün sonra o da unutulur.
Elbette Sayıştay'ın esas görevi kamuda hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlığı sağlamak üzere, uluslararası standartlarla uyumlu denetimler yapmak, adına denetim yaptığı TBMM ve kamuoyuna raporlar sunmak, kamu kurumlarının mali işlemlerinden kamu zararına yol açan hususları ortaya koymak. Kendi başına bir yaptırım uygulama işlevi yok. Mesele ortaya saçılmış onca rapordan sonra soruşturma yapılıyor mu yapılmıyor mu kısmında gelip düğümleniyor.
CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, "Sayıştay denetçilerinin suç duyurusu raporu da düzenlemesi gerekirdi. Muhtemelen suç duyurusu ve yargılama gerektiren asıl tespitler kamuya açıklanmıyor. Ama bu açıklananlar bile korkunç. Cumhuriyet savcılarının raporları ihbar kabul edip re'sen soruşturma başlatması gerekir" diyor.
Eylül ayı enflasyonu son 15 yılın zirvesine fırlayınca TÜİK Başkan Yardımcısı Enver Taştı görevden alınmıştı. Sayıştay raporlarının ortaya döktüğü kirli çamaşırların ardından da kamuda yaşanan usulsüzlük ve yolsuzlukları hazırladığı raporlarla ortaya koyan Sayıştay'ın Denetim İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Fikret Çöker'in yerine Zekeriya Tüysüz atandı. Muhalefet partilerinin vekilleri Çöker'in baskı altında bırakılarak "kendi isteğiyle" görevden çektirildiği görüşünde...
Malum, Merkez Bankası aldığı faiz kararları sonrası bağımsızlık tartışmalarının odağında çok yer aldı. Şimdi TÜİK ve Sayıştay hem bağımsızlık hem de doğru, şeffaf veri paylaşımı açılarından sıkıntılı süreçlerden geçiyor. Kurumların itibarıyla bu kadar oynamak kimseye fayda sağlamaz. Kamuda şeffaflık, kontrol, denetlenme ve hesap verme hayatidir.
Kamu kurumlarındaki bürokratlara el çektirerek ekonomideki çöküşün, kamuda ve belediyelerdeki çürümenin ortaya çıkmasına ne kadar mani olabilirsiniz ya da ne kadar süreyle bu kokuşmuşluğu perdeleyebilirsiniz?
Bununla ilgili olarak Yunanistan örneği çok çarpıcıdır. Yıllar önce Euro Bölgesi'ne dahil olabilmek için istatistiklerle oynayan ve bütçe açığını mevcudun daha altında göstermek için ekonomik verileri değiştiren Yunanistan'ın ekonomisi zamanla içinden çıkılmaz bir sürecin içine sürüklendi. Ortak para birimi euroya geçişle birlikte Yunanistan'daki kriz derinleşti, yıllar süren zorluklar esnasında Yunanistan halkı çok bedeller ödemek zorunda kaldı.
Kriz diğer Avrupa ülkelerini de etkisi altına alınca ve parasal birliğin geleceği tehlikeye girince Avrupa ülkeleri ve Avrupa kurumları IMF'nin de işin içine girmesiyle kolları sıvadı. Yunanistan'ın en büyük şansı AB gibi önemli bir çıpaya sahip olmasıydı.
Eş dost akraba ile semirtilmiş belediyeler, devletin parasıyla senede altı kere Tayland gezisine gidenler, 1 liralık işi 50 liraya yandaşa yaptıranlar, har vurup harman savurulan bütçeler, yolcu uçağı kadar akaryakıt tüketen araçlara binenler ve daha pek çokları Sayıştay'ın radarına girdi, Sayıştay bütün suç mahalerini tek tek gözler önüne serdi.
Yolsuzluk bir fırsat suçudur. İnsanlar, zayıflıkları kullanarak yakaladıkları "fırsatları" çıkara çevirirler. Fırsatların bu kadar kolay "yakalanabildiği" ülkelerde suçu işleyen değil, suç mahaline işaret edenler bedel öder.