Aris Nalcı
Seçile(meye)cek aday ve beyaz torosların kazandığı maçlar
Bu hafta herkesin konuştuğu iki konu var. Biri altılı masanın ayaklarının bir haftada bir düşüp tekrar geri gelmesi. Diğeri Bursa'daki Amedspor maçı.
Benim için her ikisi de birbirine bağlı konular. Bursa maçında tribünlerde beyaz toros ve Yeşil posterlerinin açılması ile bu torosların 'müşteri'si siyasi liderlerin altılı masadan kalkıp sonrasında geri gelmesinin art arda olması; Türkiye'de seçime giderken, tansiyonun nasıl yükseltileceğini bilen mekanizmaların harekete geçtiğinin simgesi.
Sevin veya sevmeyin her hafta pazar günleri fikir açıcı ve kendimizi sorgulamamıza yardım eden programlar yapan Sevan Nişanyan bu hafta programında “Fırsatını bulunca inanlar barbarlaşır. Bunu önlemek de halkın görevi değil yöneticilerin görevidir...” dedi.
Bence durumu gayet iyi özetliyor.
Bugüne kadar Altılı masaya ve CHP'nin politikalarına her zaman ve hala çekince ile yaklaşmış biri olarak masadan İYİ Parti'nin kalkması benim gibi, İYİ Parti'ye ikircikli yaklaşanların koalisyona daha kolay oy vermelerini sağlayabilirdi. Hoş olmadı Akşener masaya geri döndü.
Kararı veren de parti ağabeyleri idi belki de Akşener değil.
Birçok eski hesaplar gibi şu gazete kupürlerini hatırlamakta fayda var:
11 Kasım 1996'da Akşener şöyle demişti: “Ağar'ın yükselttiği çıta aşağıya düşürülmeyecektir”
'Çıta'yı Ağar'dan alan birinin şimdiki çıtasını anlatmaya gerek yok sanırım.
İYİP ve 5'li masa aday açıklandıktan sonra aralarında öpüşüp barışarak yollarına devam edecekler ancak masa ile ilgili endişeler hala orada.
İnsanların ölümlerini twitter'da zafer olarak adlandıran, Türkiye'de Talat ve Enver gibi Paşaları kendilerine model görebilenlerin içerisinde yer aldığı siyasi yapılar benim için her zaman günün birinde 'barbarlaşabilecek' yapılardır.
Anlaşılan Akşener'in masaya dönüşünde de bu yukarıda bahsettiğim fikirlerdeki belediye başkanlarının etkisi olmuş.
Başta alıntıladığım Nişanyan'ın dediği gibi. “Fırsatını bulunca her insan barbarlaşır” işte benim korkum da budur.
Her fırsatta barbarlaşabilen bir insan güruhu yaratıp bunun adına da siyasi taban diyebileceğimiz bir ülke yaratırsak bu tabanda yönetici ne kadar değişirse değişsin, tabanı değiştirmek ve bu barbarlık ihtimalinin önüne geçebilmek her geçen gün daha da zorlaşacak.
'BARBARLIK KÜLTÜRÜ'
5'li veya 6'lı masaların önündeki en büyük engel, birleştirici olurken karşılarına çıkacak olan bu barbarlık ruhudur.
Cumhur ittifakının bu 'barbarlık' kültürü ile herhangi bir sorunu olmadığı çok açık. Kürtlerin cenazelerini günlerce sokaklarda bırakabilen, zamanında birlikte iş tuttuğu insanları hapsedip, hapislerde doğan bebeklere günü geçmiş süt verebilen, kendine karşı olan herkesi terörist ilan edip kendisi terör eylemi yapan bu kültür, sahalara inmekten ve tribünlere oynamaktan da çekinmeyecektir.
Bursa maçında Amedspor'a yapılan biraz da buydu. İnsanların içindeki barbarlığın dışavurmasına izin verilmesi idi. Olayların yaşanacağı günler öncesinden belli. Otele saldırılar, sosyal medyada tehditler yapılırken maçın oynanmasına izin vermek düpedüz güç gösterisi yapmaktı.
Bursa taraftarlarının arasında hiç düzgün insan yok muydu? Vardır elbette. Ancak o barbar hengamede ne yazık ki Nazi Almanyası'nda Yahudilerin soykırıma uğramasına seyirci kalan Almanlar gibi tribünlerde sessizce oturmaktan veya stadyumdan çıkmaktan başka ne yapabildiler.
Bir de şöyle bakalım. Ne yapabilirlerdi ki?
Herkesin barbarlık peşinde koştuğu bir güruh içerisinde siz karşı görüş belirtirseniz kafanızı ezerler.
Demokrat ve insan olan bazı Bursaspor taraftarları niye durup dururken kendisini ezdirsin ki? Niye dertsiz başına dert alsın.
Daha bir ay önce depremde birçok yurttaşını yitirirken Ermenisi, Rumu, Yahudisi ile yardıma koşanlara, Diyarbakır'ından Adıyaman'ına yardıma devletten önce ekip gönderebilen hemşerilerine teşekkür ederken insanlar şimdi; Türkiye'nin batısının doğusu olan Bursa'da niye böyle insanlık dışı bir davranışa kapılabildiler ki.
Demek ki her an barbarlık, her an pogrom, her an şiddet ve hatta her an soykırım yaşanabilecek bir ortam var demektir. Bu ortamı yaratan da koruyan da, onun ekmeğini yiyen devlet ve hükümettir.
Bu tavrı engelleneceği yerde, seçime giden bir ülkede körüklenmesi o eylemden kazançlı çıkacak olan bu ayrımcı ve ırkçı siyasetin kaymağını yiyenler olur.
Bu kaymağa parmak uzatanlardan biri de İYİ Parti'dir.
MHP'dir. Ülkü ocaklarıdır ve dolayısı ile AKP'dir. AKP bile değil aslında Erdoğan'dır.
Bursa maçı sonrasında devlet erkanları soruşturma başlatıldığını açıkladılar ancak Türkiye'de tepeden başlayarak kime güveniyoruz ki bu soruşturmaların doğru yapılıp, doğru cezalandırılacağına inanalım.
Bir diğer sorunumuz da cezasızlık değil mi?
Deprem sonrasında bir tek bakan bile istifa etmemişken, bu maçta yaşanan olaylarda başta soruşturmayı yapan kurumların soruşturulması gerekmez mi?
Maç bitti.
Maçı Bursaspor değil beyaz toroslar ve Yeşil kazandı.
Akşener masaya döndü.
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.