Nazım Alpman
SETA’nın hakkını yemeyelim!
Türkiye’nin "monoton" gündemine çok farklı bir yaklaşımla hiç değinilmeyen bir konuya ilişkin, bambaşka renk getiren SETA Vakfı yıpratılmaya başlandı.
SETA yani Siyaset, Ekonomi, Toplumsal Araştırmalar Vakfı güzel bir kuruluş. Bir defa aleni olarak "siyaset" ile ilgileniyor. Bunu da saklamıyor. Sonra "ekonomi" alanına da uzanıyor. Uzanabilir. Uzanmalı da… Yetmiyormuş gibi bir de "toplumsal" sahada araştırmalar yapabiliyor.
SETA, 8 Temmuz 2019 tarihinde çok özel bir çalışmasını kamuoyuna açıkladı. Araştırmanın başlığı harika sayılabilecek bir zekâ ürünüydü:
"Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları!"
Şimdiye kadar hiç kimsenin aklına bu konuyu incelemek gelmemişti.
SETA daha araştırmanın en başında büyük bir alkışı hak ediyor.
Türkiye’de uluslararası bir, hatta birden çok medya kuruluşunun varlığı SETA tarafından tespit edildi ve gözler önüne serildi!
Uluslararası medya kuruluşları Türkiyeli gazetecileri kadrolarına almışlardı. Bunların hepsi de en az bir yabancı dil biliyorlardı.
Oysa bu kutsal topraklarda makbul olan "Yalancı Dil" bilen gazetecilerdi. Medyanın kahredici ekseriyeti bu özelliğe sahip gazetecilerin çalıştığı yerli-yersiz gazete ve televizyonlardan müteşekkildi.
Kahredici çoğunluk gayet güzel yazılar yazıyorlar, müthiş manşetler atıyorlar ama kendileri dahil hiç kimseyi inandıramıyorlardı.
Uluslararası medyanın yerli uzantıları da haber ve gerçeklerle bütün bağlarını koparmış yerli-yersiz gazetelere ve televizyonlara itibar etmiyorlar. BirGün, Cumhuriyet, Evrensel gibi gazetelerin haberlerini referans veriyorlardı.
Türkiye medyasının yüzde 95’inin yazıp söylediklerinin hiç kıymeti yoktu. Bu değerbilmezlik sadece yabancılar tarafından da dile getirilmiyordu. Yerli-yersiz medyanın doğrudan hizmet sundukları muktedir de aynı uluslararası medyanın yerli uzantıları gibi onları hiç dikkate almıyordu.
Mesela skandal düzeyine varan gelişmelerde medyayı ağır dille suçluyordu. Halbuki medyanın yüzde 95’i skandalları görmüyor, göstermiyor, bilmiyor ve bildirmiyordu. Bu durumda muktedir bir kez bile şöyle dememişti:
"Allahtan hükümetini, milletini, liderini seven bir medyamız var da gerçekleri dünyaya anlatabiliyoruz!"
Katiyen bu açıdan değerlendirmedi. Onları "değersiz" olarak mütalaa etti. Ki, haksız da sayılmazdı.
Hâl böyleyken yerli-yersiz medyanın hakkını teslim eden bir medya raporu hazırlamak elzem olmuştu. Doğal olarak haberle hainlik arasında ortak yürünebilen bir kulvar açılmalıydı.
SETA bu görevi kahramanca üstlenip yerli-yersiz ama çok konuşulan bir rapor hazırladı. Büyük bir ihtiyaca cevap verdi.
Bu yüzden de SETA’nın hakkını yemeyelim!