Mehveş Evin
Şiddeti tasvip etmiyorsan ona göre davranacaksın
Bize içeride, size dışarıda kolay gelsin.
Avukat Mustafa Kemal Güngör’ün sözleri, ne çok şey anlatıyor. Güngör, cezaları onanan ve tekrar cezaevine girmesi beklenen sekiz Cumhuriyet çalışanından biri.
Güray Öz, Musa Kart, Kadri Gürsel, Hakan Kara, Önder Çelik, Emre İper, Bülent Utku ile Güngör’ün cezaları, ne tesadüftür ki geçen hafta İstinaf’ta onandı.
Zamanlama her zamanki gibi manidar!
Hep anlatmaya çalıştık; Cumhuriyet davası, yakın dönemde basın özgürlüğüne karşı yürütülen tüm operasyon ve davalarla birlikte sembolik, tarihî bir noktada duruyor.
OHAL ilan edildikten sonra yüzlerce yayını kapatan, el koyan, gazeteci ve yazarları düşünceleri nedeniyle korkunç cezalarla yargılayıp cezalandıran rejim, Cumhuriyet’i hedef alarak daha geniş kitlelere ‘mesaj’ yollamış oluyor.
Ancak mesaj, sadece "muhalif her kesime gözdağı"ndan ibaret değil.
Hem "her yerde işbirlikçim var, sizi içeriden vururum" diyor, hem de mutlak gücü elinde tutmak için hiçbir kanun, kural tanımayacağını bir kez daha dünyaya ilan ediyor.
Cumhuriyet’in eski çalışanları, sadece hukuka değil, Anayasa'ya, yasaya aykırı olarak tekrar cezaevine girecekken...
Yerel seçimler üzerinden bitmek bilmeyen oyunlar sürüyor.
HEPSİ HUKUKA, ANAYASA’YA, YASALARA AYKIRI
Seçilmişlere "KHK’lı" olduğu gerekçesiyle mazbataları verilmiyor, KHK’lı seçmenin oy veremeyeceği gibi akıllara ziyan yeni itirazlar gündeme getiriliyor.
130 binin üzerinden KHK ile ihraç edilmiş insana daha ne yapacaklar? Naziler gibi kapılarına çarpı işareti koymadıkları kaldı! Hukuka, Anayasa’ya, yasaya aykırı olarak seçimlerin sonucuna etki etmeye, seçmen iradesini gasp etmeye kalkıyorlar.
Yetmiyor.
Açlık grevindeki çocukları için nöbet tutan yaşlı kadınları itip kakıyorlar. Annelere yapılan sadece utanç verici değil, Anayasa’ya, kanuna, hukuka aykırı.
Bebeği kucağındaki Ayşe öğretmen, televizyonda "barış" talebini dillendirdiği için tekrar hapse giriyor.
Hangi kanuna göre?
Şiddetin en aşağılık, en organize ve en kör gözüm parmağına hali bir asker cenazesinde cereyan ediyor: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi, rezil bir lince uğruyor, ölümden dönüyor.
Saatlerce süren ve ne hikmetse bir türlü dağıtılamayan güruhu, kimin ne dediğini, ne demediğini, "mesaj"ın ne olduğunu aklı başında herkes yazıyor, soruyor.
Her şey çok açık. Gizlenmeye, yalandan geçmiş olsun demeye bile gerek duyulmuyor.
CB Erdoğan hesabından 24 saat sonra "şiddeti tasvip etmiyoruz" tviti geliyor. Ne kadar inandırıcı...
ŞİDDET KONUŞTURMUYOR, HER ŞEYİ GÖLGELİYOR
İktidarın gazetesinde ölen askerler, "Mutlu musun Ekrem" manşetiyle verilirken İmamoğlu’nun Maltepe’deki mitingi dolup taşıyor.
İstanbul’un pek çok noktasında hâlâ Erdoğan-Yıldırım’ın boy gösterdiği afişler asılı; "Teşekkürler" diyorlar: "Gönül belediyeciliği kazandı."
Toplumun en az yarısı, uzun zaman sonra elde edilen önemli bir seçim kazanımını ağız tadıyla kutlayamıyor bile.
Kutlamak ne kelime? Ne Cumhuriyet çalışanlarının tekrar hapse girecek olmasını, ne YSK üzerinden dönen hesapları, ne sopayla ittirilen anneleri yeterince konuşabiliyoruz.
Ne işsizliğin çığ gibi büyümesini, ne ekonomik buhranın derinleşen işaretlerini, ne de kayyımlar, tarikatlar ve vakıflar ağındaki "gönül" belediyelerinin nasıl peşkeş çekildiğini hakkıyla konuşabiliyoruz.
ABD, AB ile giderek çarpılan ilişkilerin, S-400 kararının Türkiye’yi nereye götürdüğünü aklı başında yorumlayanların sayısı, bir elin parmaklarını geçmiyor.
Çorlu faciasının mağdur aileleri nöbet tutuyor, Soma’nın patronu hapisten çıkarılıyor, binlerce tutuklu açlık grevinde.
İçerisi ile dışarısı arasındaki duvarların daha da belirsizleştiği, şiddet sarmalından beslenenlerin iyice kudurduğu ve kendiyle birlikte herkesi karanlık bir kuyunun dibine çektiği günlerden geçiyoruz.
Mustafa Güngör boşuna "Bize içeride, size dışarıda kolay gelsin" demiyor...