Enver Topaloğlu
Şiir yaşıyor: ‘Devlet ve Tabiat’ elli yaşında
Şiir yaşıyor sözü, şiirin ölümlü olduğunu da ima eder. Ölüm şiir için de geçerlidir çünkü. Yalnızca şairler ölmez. Şiirler de ölür. Biyolojik bir ölüm değil sözünü ettiğimiz. Hayattaki etkisini, gücünü, varlığını, yerini yitirmek anlamında ölümü kastediyoruz.
Şiirin yerine yenilerinin gelmesi, gelebilmesi için de gereklidir şiirin ölümü. Öyleyse diyebiliriz ki ölümsüz şiir yoktur. Ancak uzun ömürlü olabilen şiir vardır. Modern Türkçe şiirde, uzun ömürlü şairler olduğu gibi uzun ömürlü çok sayıda şiir de bulunmaktadır. Şiirin canlılığını, tazeliğini sürdürebilmesinin de bununla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.
Şiirin ömrünü belirleyen hem içsel hem de dışsal etkenler vardır. Örneğin şiirin sözü, sesi, dili şiirin ömrünü uzatabildiği gibi kısaltabilir de. Homeros’un destanlarının ölümsüzlüğünü ya da hâlâ yaşıyor oluşunu sözünden, sesinden, dilinden başka neyle açıklayabiliriz?
Dünyayı anlamlandırma, hayatı yorumlama ve insanı anlama sürecindeki bakış açısıyla birlikte şairin yenilik tutumu, deneyimi de şiirin ya da yapıtın ömrünü belirleyen etkenler olarak önemlidir. Duyarlılığın ve farkındalığın da bakış açısına içkin olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Şiire; tarihi düzünden yazan, anlatan ve okumaya yönelten dile ve anlayışa karşı bir meydan ayaklanması olarak giren Ece Ayhan, modern Türkçe şiirin uzun ömürlü şairlerindendir.
ÖNCESİ SONRASI…
Şiirde çıraklık safhası olmadan yürümeye başlayan, kendi deyimiyle “cins” bir şairdir Ece Ayhan. İlk şiiri 1954’te Türk Dili dergisinde yayımlanır, ama dergilerde şiiri düzenli olarak çıkması 1956’dan sonradır. Bu dönemde yayımlanan ilk şiiri Pazar Postası’nda çıkan “İbraniceden Çizmek” olur. Şiiri kısa bir alıntıyla anımsayalım:
Bacaklarım uzun
nereye gitsem uzun
nereye gitsem gelip beni buluyor
çıkmaz bir sokakta ablam
Bu kente bir güvercin çizmek
güvercinin gözlerini çizmek
bir güvercin
orta çağda bir güvercin tebeşirle
Şairin ilk kitabı “Kınar Hanımın Denizleri” 1959’da okurla buluşur. Kitapta yer alan şiirlerin altında tarihler dikkati çeker. Buna göre şiirlerin biri hariç 1956, 1957 ve 1958 yıllında yazıldığı anlaşılıyor. Bir şiirin altındaki tarih 1955; ilk betiğini aktaracağımız “Çapalı Karşı”nın altındaysa 1958 tarihi var:
Kollarında eski balık dövmeleri
teodor kasap perhiz ahali
ay türkçe rakı çıkmıştır kapalı
ve geniş muhlis sebahattin’den
ayşe opereti ne güzel bir hiç
Ece Ayhan İkinciyeni dalgasının “şiir atı”dır. Dalganın ortasında kalan şairlerden değildir. Aksine, dalganın önündedir. Şiir atı deyişimiz bu anlamda. Buna karşın örneğin Turgut Uyar, Edip Cansever, hatta İlhan Berk kendini İkinciyeni dalgasının ortasında bulan şairlerdir.
Ece Ayhan’ın şiirleri için İkinciyeni dalgasının içinden yükselen ve o zamana kadar şiir hakkında bilinen her şeyi unutturma azmindeki bir çığlık gibidir de denilebilir. Sert, keskin ve kendinden emin bir rest çığlığı…
Öte yandan Ece Ayhan’ın modern Türkçe şiirde, mecazi anlamda, babası yoktur. Bunun, yani “şiir babası” anlamında bir öncülünün olmamasının iki sonucu olur. Birincisi, yazdıkları uzunca bir süre şiir olarak kabul görmez. İkincisi, babanın vesayetinden kurtulmak için ayrıca çaba sarf etmesi gerekmez. Baştan serbesttir, kontrol ya da denetim dışıdır, başına buyruktur. Saptanabilmiş bir şiir babası ya da etkilendiği, yolundan yürüdüğü öncülünün olmaması onun, her türlü etkiden uzak kaldığı anlamına gelmez. Ece Ayhan’ın şiirinin kaynağı büyük ölçüde müziktir. Özellikle de atonal müzik ya da deneysel müzik. Şairin müzik sevgisini Ahmet Soysal “A’den Z’ye Ece Ayhan” kitabında şöyle dile getiriyor: “Ece Ayhan, büyük bir müzikseverdi. Batı müziğini, özellikle de 20. yüzyıl Batı müziğini çok seviyordu.” Daha ilk şiirlerini yazdığı günlerden itibaren etkileşim içinde olduğu müzikle bağını, şairin kendi anlatımından aktaralım: “Beyoğlu postanesine gider ve bellibaşlı yazın, edebiyat dergi ve gazetelerine ‘bir’ Alman’ın, ‘bir başka Alman’ın ve birkaç Anglo-Sakson’un (yazayım: ‘atonallik’in, on iki ton müziği’nin, ‘begateller’in, ‘manyetofon’un, Alban Berg’in, Arnold Schönberg’in... Giacometti’nin, ‘mobil’lerin de) etkisindeki kimi çok uzun, kimi orta uzunlukta şiirlerimi, durmadan, gönderirdim.” (Alıntının imlası şaire ait.)
Ece Ayhan’ın öykücü olarak Sait Faik’in yanı sıra 1950’de Türkçeye çevrilen ve şairin elinden bırakamadığını dile getirdiği J. Rousselot’un “Sürrealist Antolojisi”nden etkilendiği de düşünülmekte. Ali Özgür Özkarcı “Ece Ayhan Şiir, Tarih, İdeoloji” adlı kitabında, bilhassa antolojide yer alan Rimbaud’nun ve Latreamount’un Ece Ayhan’ı etkilemiş ve kışkırtmış olabileceği üzerinde duruyor.
KİLİDİ DİL OLAN ŞİİRLER
Ece Ayhan’ın ilk kitabını 1965’te yayımlanan “Bakışsız Bir Kedi Kara”, onu 1968’de yayımlanan “Ortodoksluklar” takip eder. “Kınar Hanım’ın Denizleri”nin “kanto havasında, lirik, sürrealist, melankolik, akıcı, güncel ve kentsel gerçekliğe açıldığını” dile getiren Ahmet Soysal, “Bakışsız Bir Kedi Kara” için Rimbaud’nun, özellikle düz yazılarının “Illuminations”un yoğun biçimde etkisi altında olduğunu belirtir. Şairin ikinci kitabında anlatının öneminin ve eşcinselliğe vurgunun arttığına ve Lautreamont’dan da izler taşıdığına dikkat çeken Soysal’ın “Ortodoksluklar” için değerlendirmesiyse şöyle: “Bir uç deney; belli bir seyrelme; lirizmin yer yer ‘kasılması’; imge kurgusunun olağanüstü yoğunlaşması; anlatıdan çok, kimi tarihsel anlatılara gönderme; kapalılığın artması, dilin koyu maddesinin daha çok ortaya çıkması, anlamdan arta kalarak anlamı kırması, ‘bitmemiş’ kılması; çağdaş müzikteki deneyselliği çağrıştıran bir yapı ve biçim.”
‘DEVLET VE TABİAT’ ELLİ YAŞINDA
Yaşayan şiir, unutulmayan şiir, ölmeyen şiir tabii ki de kuşaklar arasında akışı olan, geçişi olan şiirdir. Kısaca söylersek yeniliğini, tazeliğini yitirmeyen şiirdir.
Edip Cansever’in deyişiyle Ece Ayhan’ın şiirinin kilidi dildir. Kilit aynı zamanda bir engeldir, caydırıcıdır. Orhan Koçak da “Kopuk Zincir”deki “Sayıklar Bir Dilde Bilmediğim Ece Ayhan’ın Şiirinde Dil ve Bağlam” başlıklı yazısında bunun üzerinde durur: “Cansever haklıydı, Ece Ayhan’ın şiirinde bir maddesellik veya geçirmezlik kazanmıştı dil. Kilit noktası değil, kilitlenme noktası demeyi yeğlerim ben: Şiirin anlamından önce diline çarpıyor ve oraya mıhlanıyordu okur…” Ancak Ece Ayhan’ın şiiri o kilide, o engele, o yıldırıcı yapısına karşın kuşaklar arasında geçişini, akışını sürdürebilen bir şiir olarak dikkati çeker. Bunu söylerken şairin yapıtlarının, modern Türkçe şiirdeki yerini ve varlığını zaman içinde yitirmeden günümüze kadar ulaşabilmiş olmasını dayanak alıyoruz.
Ece Ayhan’ın, örneğin “Devlet ve Tabiat” adlı yapıtı için rahatlıkla bu değerlendirmeyi yapabiliriz. Geçen süreçte kitaptaki şiirlere okurların ilgisi, sevgisi, beğenisi daha da artmıştır. Şairin dördüncü kitabı olarak okurla buluşan, açık adıyla “Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler ya da Devlet ve Tabiat”, 2023 yılı itibarıyla elli yaşına girdi. İlk baskısı 1973’te yapılan ve e Yayınları’ndan çıkan kitabın kapağının (g)ece moru rengi de ayrıca dikkati çeker. Kitabın künyesinde kapak tasarımının yakın zamanda yitirdiğimiz sinema yazarı ve grafiker Sungu Çapan’a ait olduğu bilgisi yer alıyor. Kitabın ilk baskısında yer alan künyesinden şunu da öğreniyoruz: e Yayınları, o yıllarda Cevat Çapan yönetiminde bir “Türk ve Dünya Şiiri Dizisi” hazırlamış ve Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat” adlı yapıtını da bu dizinin ilk kitabı olarak yayımlamış.
“Devlet ve Tabiat”ın 1977’de ikinci, 1982’de üçüncü baskıları yapılır. Elli yıl içinde üç defa tek kitap olarak, daha sonrasında toplu şiirlerin içinde okurla buluşan kitabın yeni baskısı yayımlandı.
Yapı Kredi Yayınları, “Devlet ve Tabiat”ı ellinci yaşı münasebetiyle özel baskıyla yeniden okurla buluşturdu. Yayınevinin 2018’de de, yayımlanışının ellinci yılı dolayısıyla “Otodoksluklar”ın özel baskısını yaptığını kaydedelim.
Ece Ayhan şiiriyle ilgili kitap oylumunda ilk eleştiri denemesi yetmişli yılların sonuna doğru, Enis Batur’dan gelir. Zamanın silgisine karşı direnebilmesiyle ya da zamanda yolculuğunu sürdürüyor olmasıyla da önemini koruyan “Devlet ve Tabiat”a ilişkin “Tahta Troya” adlı kitabındaki değerlendirmesinde Enis Batur şunları kaydediyor: “İki genel odağın, ‘iğdiş edilme korkusu’ ile ‘baba katli’nin dolayında gelişir Ece Ayhan şiirinde baba-oğul ilişkisi. ‘Tarihsel zamanın sınırından başlayarak yasanın sûreti ile özdeşleşen simgesel işlevin dayanağını babanın adı’nda görmemiz gerekir’ [Ecrits, s. 278] — özellikle ‘Devlet ve Tabiat’ta yer alan kimi imgeler, Jacques Lacan’ın yukarıdaki yargısını doğrulamak için şiire yerleşmiş gibidirler. Bir karşıtlıklar zinciri halinde gelişir odakların birbirilerine göre konumları: ‘Ölümü ustaca oyalayan babam öldürülmüş ben satarım’ dizesi ‘Oğlum öldürülmüş ben satarım’a dönüşürken karşıtlığa kesin bir görünüm kazandırır.”
Ece Ayhan şiirlerinde; ötekileştirilmişleri, iktidar muktedir ve benzeri güçlerce mağdur edilmişleri, şiddete maruz kalmışları, bilhassa azınlıkta kalmış kesimlerden bireyleri, olayları, anlatıları odağına almıştır. “Devlet ve Tabiat”ta da bu yaklaşımını sürdürür. Ancak deyim yerindeyse bu defa çıtayı yükseltmiş ya da alanını genişletmiş neyin karşısında yer aldığını, neyle çatıştığını, çarpıştığını daha da netleştirmiştir. “Devlet ve Tabiat” adı da buna işaret eder. Bir şiirinde oğulları oğulluktan çekilmeye çağıran şair “Devlet ve Tabiat”ta babanın kim ve nerede olduğunu gösterir. Açıkça baba olarak işaret ettiği devlettir.
“Tüzüklerle çarpışarak büyüdük” mısrası dillere persenk olan şairin neye, kime niçin karşı olduğunu; “Sözgelimi, Prof. Suut Kemal Yetkin’lere (yani Prof. İhsan Doğramacı’lara; Yaşar Nabi Nayır’lara (yani Prof. Orhan Aldıkaçtı’lara); Atatürkçü bir kadın hareketi olan Mavi Yolculara, bir tekkenin postnişini gibi ‘Prens Sabahattin’ Eyüboğlu’lara, yani altı oklu devlet memurlarına; Oktay Rifat’lara, Melih Cevdet’lere, yani oksuz belediye memurlarına; Osmanlıyla iki kaşık gibi iç içe duran işbu ‘cümhuriyet’e; Baylan’cı statükoculara, arabeskçilere, Orhan Gencebay’lara, CHP’li Attilâ İlhan’lara, İrfan takma’sına sığınan Tataratitiri’ere” sözleriyle açıkça dile getirmiştir.
“Devlet ve Tabiat”ın “kült” şiiri kuşkusuz ki “Meçhul Öğrenci Anıtı”dır. Okumakla tükenmeyen, tüketilemeyen bir şiirdir. Dahası Ece Ayhan şiirinde çok da rastlanılmayan sesiyle de dikkati çeker. Devamını, tamamını okumayı önererek şiirin ilk betiğini paylaşalım:
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Ellinci yılı vesilesiyle yeni ve özel olarak basılıp okura sunulan kitabı, içinden bir küçük parça paylaşıp geçmeye gönlümüz razı olmadı. Kitaptan hiç değilse bir şiir daha paylaşalım istedik. “Yalınayak Şiirdir” başlıklı şiirin ikinci bölümünü aktarıyoruz:
2. Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği
Dudullu’dan ta Salacak’a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları
Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?
KÜLHANİ MOR
Modern Türkçe şiirin tırnak içinde etikçi, yine tırnak içinde tarihçi karaşın şairi Ece Ayhan, şiirlerini “mor külhani” olarak yazmıştır. Bununla birlikte şiirlerin okunurken “külhani mor” olarak dile gelmesi dikkati çeker. Ayrıca şunu da eklemek isteriz: Şairin yeni bir dilbilgisi ve yeni bir sözdizimiyle, yeni bir dilsel yapı oluşturması İkinciyeni dalgası içindeki farkını oluşturan özelliklerdir. Bununla birlikte şairin dördüncü kitabı “Devlet ve Tabiat”ın, önceki yapıtlarından, bir meydan ayaklanması olarak okumaya imkân veren şiirleriyle de ayrıştığı söylenebilir. Meydan ayaklanması için sesin, şiirde ya da herhangi bir metinde yüksek sesle ve açık havada okumaya uygun biçimde biçimlendirilip yapılandırılmasıdır denilebilir.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.