Mühdan Sağlam
Sinop nükleer santralinin yeni mimarı Rosatom mu?
Türkiye ile Rusya arasındaki enerji ilişkileri Ukrayna Savaşı başladığından bu yana daha sık biçimde gündemde yer ediniyor. Ankara-Moskova hattında enerji ilişkileri denildiğinde akıllara ilk gelen doğal gaz oluyor. Ancak geçtiğimiz hafta gündeme geldiği üzere Ankara, Rusya’nın devlet Nükleer Enerji Şirketi (Rosatom) ile yeni bir müzakere sürecini başlattı. Müzakerelerin konusu, Mersin’in ardından Sinop’a yapılması planlanan ikinci bir nükleer santral. Sinop neden görüşmelerin odağındaki il? Türkiye’nin attığı bu adımın enerji güvenliği açısından etkileri ne? Rusya ile yeni bir bağımlılık ilişkisi Türkiye’yi nasıl etkiler? Bu analizde bu sorulara yanıt arayacağız.
MOSKOVA-ANKARA HATTINDA ÜRKÜTEN BAĞIMLILIK
Türkiye ile Rusya arasında kömürden petrole, doğal gazdan nükleere uzanan yoğun bir enerji ilişkisi var. Doğal gaz ayağından başlayacak olursak Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) verilerine göre Türkiye 2021’de tükettiği gazın neredeyse tamamını (yüzde 99,6) ithal etti. 60 milyar metreküplük (bcm) ithalatın 27 bcm’i yani yüzde 45’i Rusya’dan alındı. 2022’de Türkiye’nin Rusya’dan aldığı gazın miktarında düşüşten ziyade artış olması olası.
Petrol cephesindeyse daha ilginç bir durum yaşanıyor. Rusya, Ukrayna Savaşı nedeniyle kendisine yaptırım uygulanmasının ardından aralarından Çin, Hindistan ve Türkiye’nin olduğu bazı alıcılara petrolü piyasa fiyatının yaklaşık 20-30 dolar altında satmaya başladı. Buysa Türkiye’nin Rusya’dan aldığı petrol miktarına şöyle yansıdı. Refinitiv Eikon göre Türkiye'nin Rusya'dan (Urallar ve Sibirya Hafif kaliteleri de dahil olmak üzere) petrol ithalatını günde 200 bin varilin üzerine çıktı. 2021 yılının aynı döneminde günde bu miktar 98 bindi. Türkiye’nin günlük 989 milyon varil petrol tükettiği ve petrolde yüzde 98 oranında dışa bağımlı olduğu dikkate alındığında Rusya’nın Türkiye’nin tükettiği petroldeki payı yüzde 20 düzeyinde. Petrol ve doğal gazda olduğu gibi Türkiye’nin kömür ithalatında da Rusya ilk sırada yer alıyor. Verilere göre geçtiğimiz yıl Türkiye Rusya’dan 1,5 milyar dolar değerinden kömür ithal etti.
Hidro-karbon kaynaklar Türkiye’nin ısıtma, ulaşım ve elektrik üretiminde önemli bir yer tutuyor. Buna karşın Türkiye, 2010’da Rusya ile sözleşmesi imzalanan Akkuyu Nükleer Santrali ile nükleer enerji konusunda da adım attı.
MERSİN’DEN SİNOP’A TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ GİRİŞİMİ
Türkiye’de nükleer santral kurulması fikrinin evveli, 1970’lere uzansa da bunun pratik karşılığı 2010’da Rusya ile Türkiye arasında Mersin Akkuyu’da 4 reaktörlü bir santralin kurulmasına dönük devletler arası anlaşmanın imzalanmasıyla başladı. Akkuyu Nükleer Santrali’nin anlaşmasından ancak sekiz yıl sonra ilk reaktörün inşasına başlandı. Türkiye santralin 2023’e yetişmesini isterken inşa sürecinden kaynaklanan sıkıntılar soru işaretlerine neden oluyor. Akkuyu konusunda dikkat çeken bir diğer konu, santralin yüzde 100 hissesinin Rosataom’a ait olması. Ne Türk şirketler ne de kamu kurumları nedense bugüne kadar santralden yüzde 1’lik bir hisse dahi almadı. Santral anlaşması uyarınca burada üretilen elektriğe değişik oranlarda alım garantileri verildi. Bir anlamda şu anki resimde Türkiye Mersin’de bilâbedel Rusya’ya bir nükleer santral inşa etmesine olur verdi.
Mersin’de bunlar yaşanırken nükleer santral konusunda ismi geçen bir diğer şehir Sinop’tu. Akkuyu gibi 4 reaktör inşa edilmesine dayanan santralin inşası için Japonya’nın Mitsubishi şirketiyle 2013’te anlaşma imzalandı. Ancak artan maliyetler nedeniyle şirket Temmuz 2022’de projeden resmen çekildi. İşte bu noktada Türkiye yeniden yönünü Rosatom’a döndü ve müzakereler başladı. İki santralin Türkiye’nin elektrik kurulu gücü ve tüketimine katkısı verilen garantiler ve bunların yıllar içinde gerileyecek olmasından ötürü tartışmalı. Ancak burada tartışması gereken iki başlık daha var.
İlk olarak yukarıda özetlendiği üzere Türkiye doğal gaz, petrol ve kömürde Rusya ile ciddi bir bağımlılık ilişkisi yaşıyor. Türkiye son 5 yıldır Rusya’ya doğal gazda olan bağımlılığını azaltmak için Mısır ile ABD gibi üreticilerden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alıyor. Öte yandan iskontolu olduğu için petrol alınımını artıyor. Bu bir noktada anlaşılır, imkân varken ucuz petrol almak istiyor, ki petrolden farklı tedarikçilere ulaşmak daha kolay. Ancak doğal gazda faturanın yükselmesindeki önemli etkenlerden biri LNG alımları. Türkiye bunu enerji güvenliği açısından çeşitlendirmeye gitmek anlaşılır.
İkincisi Türkiye nükleer enerji konusundaki ilk atılımında aslında ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Nükleer santralin inşasından hisse dağılımına muğlak başlıklar tam olarak netleştirilebilmiş değil. Şimdi Sinop içinde yeniden aynı firma ile masaya oturuluyor. Bu görüşmeler olumlu sonuçlandığı noktada doğal gazda tedarikçi çeşitliliğine giderken nükleerde bağımlılığı artırmak nasıl açıklanabilir… Nükleer gibi kritik bir alanda Rusya’dan bir şirkete iki santrali emanet etmek ne kadar doğru? Rosatom, Akkuyu ile benzer bir anlaşma talep ettiğinde Türkiye’nin reddetme imkânı olur mu yoksa Rusya’ya bu defa Karadeniz kıyısında bir santral mi verilmiş olur? Son olarak Rusya’yla enerji ilişkileri düşünüldüğünde bu yana yeni bir alanın hem de iki santralle eklenmesi iki ülkenin ilişki dengesi açısından nasıl sorunlara neden olur… Maalesef bu soruların hepsinin yanıtı Türkiye’yi memnun etmekten uzak sorunlara gebe.