Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Sosyalist mücadelemizin saygın Kürt şahsiyeti...

Yaşama veda eden sevgili Tarık Ziya Ekinci 1963'den beri ortak mücadelelerimizin her plandaki ve her daim önde gelen militanlarındandı.

Kürt ulusunun değerli evladı, Türkiye halklarının tümünün demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yorulmaz militanı, 60 yıllık dostum Tarık Ziya Ekinci'yi yitirdik, onun kaybıyla 60'lı yıllardan itibaren sosyalizm mücadelemizin başını çeken değerlerimizden biri daha yakın tarihimizin onur sayfalarında hak ettiği yeri aldı.

Haberi alır almaz, arşivimize dalarak kendisiyle son yazışmalarımızı yeniden okudum, duygularımı da hemen İnci'yle paylaştım....

En son altı yıl önce, 12 Nisan 2018 tarihli Artı Gerçek'te yayımlanan bir yazımda, sosyalist yayıncılığımızın öncülerinden, Demir Ökçe, Marksizmin Kaynağı, İhtilalin Özü, Sosyalist Savunmalar ve Çimento adlı kitapları yayımlamış bulunan dostum Mehmet Ali Ermiş'in, enfarktüs geçirdiği halde Cerrahpaşa Hastanesi'nde 142. maddeyi ihlalden hunharca sorguya çekilişini, ardından da celp edildiği mahkemede sorguya çekilirken acılar içinde yaşama veda edişini anlatmıştım...

"15 Temmuz çakma darbe girişimi bahane edilerek arka arkaya çıkartılan KHK'larla Türkiye 783.562 kilometre karelik bir hapishaneye dönüştürüldü… Tayyip'in beş kıtaya dağılmış DOM'ları ve TOM'ları da TMK'lı ve KHK'lı devlet terörünün sürek avı alanları durumunda… Sözün özü: Mehmet Ali Ermiş'in katili 142 yok artık, ama katil TMK ve KHK'lar var…" diyordum.

Tarık Ziya Ekinci, bu yazı üzerine aynı gün gönderdiği mesajında şöyle diyordu: "Barış, demokrasi ve sosyalizm için mücadele veren ve sorgu safhasında hayatını kaybeden saygıdeğer Mehmet Ali Ermiş'in yaşadıklarını ve zulüm altında hayatını kaybetmesini hatırlatan yazınızı acı çekerek ve devrimci kardeşlerimizin geçmişte yaşadıkları mezalimi hatırlayarak okudum. Yazınız yeni kuşaklar için de aydınlatıcı olacak. Kadir bilir güzel yazınız için size yürekten teşekkür ediyorum. Selam, sevgi ve saygılarımla."

Sevgili Tarık Ziya Ekinci'yi, sosyalist mücadeleyi paylaştığım dostlarımın çoğu gibi, 60 yıl önce Türkiye İşçi Partisi'nde tanımıştım. Partinin Kürt illerindeki örgütlenmesini başlatanlardan olduğu gibi, 1963 yerel seçimlerinde Diyarbakır Belediye Başkanlığı'na aday gösterilmiş, 1965 seçimlerinde de Diyarbakır'dan TİP milletvekili seçilmişti.

İşçi sınıfını temsil eden sendika liderlerinin 1962'de kurduğu Türkiye İşçi Partisi, Mehmet Ali Aybar'ın genel başkanlığı üstlenmesinden sonra hızlı bir örgütlenme sürecine girmişti. Ben de 1962 yılında TİP'in İzmir'deki örgütlenmesinde yer aldıktan sonra Aybar'ın isteği üzerine 1963 yılında İstanbul'a geçerek genel merkezin bilim-araştırma ve basın bürolarında sorumluluk üstlenmiştim.

İzmir'deki örgütlenmede özellikle gecekondu bölgesi Gültepe'deki Kürt ve Yugoslav göçmeni dostlarımızın büyük katkısı olmuştu. Onların sayesindedir ki, yoldaşımız Hasan Polat 9 Mart 1964'te Gültep'de yapılan yerel ara seçimde belediye başkanı seçilmiş, böylece Türkiye tarihinde ilk kez bir sosyalist belediye başkanı olmuştu.

1. TİP'İN KÜRT İLLERİNDE ÖRGÜTLENMESİNDE EKİNCİ

Partinin Kürt illerine açılımı da, özellikle Tarık Ziya Ekinci, Canip Yıldırım ve Reşit Güçkıran gibi Kürt önderlerinin girişimiyle 1963'te başlamıştı... O yılın Mayıs ayında Genel Yönetim Kurulu'nun tüm üyeleri Ankara'da toplandıktan sonra önce Adana'ya gitmişler, orada toprak ağalarının düzenlediği saldırılara rağmen partililerle bir toplantı yapmışlardı. Daha sonra Gaziantep'e geçen TİP kafilesi kente 20 kilometre mesafede partililer tarafından sevgi gösterileriyle karşılanmış, Genel Yönetim Kurulu da Urfa, Diyarbakır, Maraş, Adana ve Mersin'den gelen partililerin de katılımıyla 12 Mayıs pazar günü Havuzlubahçe'de toplanmıştı.

Genel Başkan Aybar, o toplantıda yaptığı konuşmada şöyle diyordu:

Bir büyük meselemiz var: Doğu ve Güney Doğu illerimizde daha çok Kürtçe ve Arapça konuşan ve Alevi mezhebinden milyonlarca vatandaşımız yaşıyor. Bunun doğurduğu çetin meselelerle karşı karşıyayız. Ulusal menfaatlerimize en uygun, en insanca çözüm yollarını bulmak, ihmal edilemeyecek bir yurt vazifesidir. Meselenin birçok yönü, tarihi, etnolojik, hukuki yönleri var... Ve bunların hepsinin üstünde insanlığın ve Türkiye'nin yüksek menfaatlerinin emrettiği yönü var. Bu yurttaşlarımız bugüne kadar devlete vergisini ödemiş, yurt savunmasında kanını akıtmış ve emeğini esirgememiştir. Her işte şevkle çalışmıştır. Ama buna karşılık hak ettikleri yurttaşlık nimetlerinden gerektiği kadar yararlandırılmamışlardır. Bu gerçekleri olduğu gibi kabul etmek, meselenin yurt yararına çözümü için, yurttaş yararına çözümü için ilk şarttır.

Bu toplantının üzerinden 10 gün geçmişti ki, Talat Aydemir ve arkadaşlarının 21 Mayıs 1963 darbe girişiminden sonra İstanbul'da ilan edilen sıkıyönetim Türkiye İşçi Partisi adına yayınladığımız Sosyal Adalet dergisini kapattığı gibi, partide ve dergide birlikte olduğumuz Kürt aydınları Enver Aytekin, Musa Anter, Medet Serhat, Edip Karahan, Sait Elçi, Yaşar Kaya'yı tutuklayacaktı.

Ancak Gaziantep'teki toplantıdan sonra partinin sıkıyönetim altında olmayan Kürt illerinde örgütlenmesi yine de büyük hız kazanmıştı. Tarık Ziya Ekinci ve Canip Yıldırım TİP'in Diyarbakır il örgütünü kurdukları gibi, dönemin tanınmış Kürt aydınlarından Naci Kutlay, Hasan Akkuş, Edip Karahan, Mehmet Ali Aslan, Tahsin Ekinci ve Kemal Burkay da TİP saflarına katılmışlardı.

Tarık Ziya Ekinci ve Canip Yıldırım 1964 yılında yapılan 1. Büyük Kongre'de de, Gaziantep'li Reşit Güçkıran'la birlikte genel yönetim kurulu üyeliğine seçildiler. Ben de bu ilk kongrede hem genel yönetim kuruluna, hem de merkez yürütme kuruluna seçilmiş olduğum için, Tarık Ziya Ekinci ve diğer dostlarımızla birlikteliğimiz daha farklı bir boyut kazanmıştı.

SOSYALİST MİLLETVEKİLİ TARIK ZİYA EKİNCİ

1965 genel seçimlerine katılabilmek için 15 ilde tam teşkilat kurmuş olma koşulu bulunduğundan, Türkiye İşçi Partisi, Tarık Ziya Ekinci ve diğer Kürt dostlarımızın ağırlıklı olarak Kars, Ağrı, Muş, Hakkari, Tunceli, Diyarbakır, Bingöl ve Urfa illerindeki gerçekleştirdikleri örgütlenmeler sayesinde genel seçime katılabildi.

Yine bu sayededir ki, 1965 seçimlerinde TİP milli bakiye sisteminden yararlanarak Meclis'te 15 milletvekiliyle temsil edilmeyi ve Türkiye'nin siyasal gündemini sosyalist ve anti-emperyalist mücadeleyi güçlendirecek şekilde yönlendirmeyi başardı. 15 milletvekilinden ikisi, Mehmet Ali Aybar ile Çetin Altan İstanbul ilinde, Kürtlerin yoğun olduğu Diyarbakır'da Tarık Ziya Ekinci, Kars'ta Adil Kurtel ve Gaziantep'te Ali Karcı esasen liste başı oldukları için doğrudan seçilirken, Behice Boran, Şaban Erik, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Yusuf Ziya Bahadınlı ve Kemal Nebioğlu milli bakiye sisteminden yararlanarak farklı illerden seçildiler.

Ertesi yıl, 1966'da yapılan Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde Fatma Hikmet İşmen'in de Kocaeli'den senatör seçilmesiyle TİP'in yasama organlarındaki temsilci sayısı 16'yı bulmuştu.

Seçimlerin ardından Tarık Ziya Ekinci ve arkadaşlarının önerisiyle TİP'in Kürt illerinde başlattığı siyasal uyanış 1967 yılında Silvan, Diyarbakır, Siverek, Batman, Dersim, Ağrı ve Erzurum’da düzenlenen “Doğu mitingleri”'yle daha ses getirici bir boyut kazandı.

Bu mitingler organize edilirken Tarık Ziya Ekinci bana "Doğu Kalkınması Edebiyatı'nın İçyüzü" başlıklı büyük bir makalesini göndermiş, bu önemli yazıyı Ant Dergisi'nin 25 Nisan 1967 tarihli sayısında yayımlamıştım (https://hdl.handle.net/10622/Z11226.18).

Ekinci bu yazısında şöyle diyordu:

Doğu kalkınmasının özlemini duyan, doğulu halkın maddi ve manevi çilesine son vermek için savaşan yurtsever aydınlarımızın duygusal plandan çıkarak gerçekçi bir çözüm yolu aramalarının zamanı gelmiştir. Toplumsal meseleler dost sohbetlerinde duygusal yakınmalar ve heyecan gösterileriyle çözümlenemez. Çağımız ekonomik ve sosyal bilimler çağıdır. Bugünkü durumun sürüp gitmesine gönlü razı olmayan, halkçı, uyanık, yurtsever aydın ve emekçilerin ülkemizin emperyalizmin etkisinden kurtularak topyekun kalkınması savaşına katılan bilinçli yurtsever işçi ve aydın kardeşleriyle el ele halkın bilinçlenerek demokratik yoldan iktidara gelmesine yardımcı olmaları lazımdır. Halka dayanmayan ve onun yaratıcı gücüne inanmayan bütün duygusal akımlar hüsranla sonuçlanmaya mahkumdur.

1967'dekilerin ardından 1969'da organize edilen "Doğu mitingleri" ve "Doğu Geceleri" ise Kürt siyasi tarihinde büyük bir aşama olan Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO)'nun kuruluşuyla taçlandı.

Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunu konusundaki tutarlı tutumu, parti içindeki bölünmelere rağmen, 1970 yılında yapılan 4. Büyük Kongre'de Kürt delegelerin ısrarıyla Türkiye'de ilk kez Kürt halkının haklarını ve istemlerini açıkça adını koyarak dile getiren bir karar tasarısının kabul edilmesiyle doruğa ulaştı.

Ancak bu karar, Türkiye İşçi Partisi'nin, 12 Mart 1971 darbesinden sonra darbecilerin emrindeki Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının gerekçesi olacaktı.

artig2.jpg

Ekinci'nin parlamenter plandaki mücadelesi üzerine yazıları araştırırken, onun ölümü üzerine Duvar gazetesinde yayımlanan Mete Kaan Kaynar'ın bir yazısı bana bir acı gerçeği anımsattı.

Hepsi sosyalist mücadele tarihimizde onurlu bir yere sahip bulunan parlamento üyeliği yapmış 16 dostumuzdan, Yusuf Ziya Bahadınlı hariç, 15'i artık yaşama veda etmiş bulunuyor. Hepsini saygıyla anıyorum. Bahadınlı'ya bu vesileyle sağlık ve esenlik dolu nice yıllar diliyorum.

1. Türkiye İşçi Partisi'nde birlikte olduğumuz Tarık Ziya Ekinci ile, 12 Mart 1971 darbesinden bir süre sonra kurulan 2. Türkiye İşçi Partisi'nde de beraber olduk.

Her ne kadar 1. Türkiye İşçi Partisi'nin son döneminde yaşanan bölünmede Behice Boran'ın liderliğindeki gruba karşı sonuna kadar Aybar'ın yanında bulunmuşsa da, 1 Mayıs 1975'te 2. Türkiye İşçi Partisi kurulduğu zaman Tarık Ziya Ekinci de, Behice Boran ve arkadaşlarıyla birlikte partinin kurucuları arasında yer alacaktı... Kürt direnişinin seçkin siması Tarık Ziya Ekinci'nin de kurucuları arasında yer alması, İnci ile benim de, 2. Türkiye İşçi Partisi'ni kuruluşundan itibaren yurt dışından desteklememizde, uluslararası ilişkilerini kurmamızda, 1978'den itibaren de resmen üye olarak Avrupa'da örgütlenmesini başlatmamızda etkin olmuştu.

SÜRGÜNDEKİ TARIK ZİYA EKİNCİ

12 Eylül 1980 darbesinden sonra TİP kapatılınca, partinin yöneticilerinden bir bölümü gibi Tarık Ziya Ekinci de sürgüne çıkmıştı.

Ekinci bir söyleşisinde sürgününü şöyle anlatıyor:

12 Eylül öncesinde darbenin geleceği belliydi. TİP yöneticileri bir hafta kadar önce darbeye hazırlık olarak yetkileri Genel Başkan Behice Boran’a devredip yurt dışına çıkma kararı aldı. Ben kaldım ama 12 Eylül’de beş kere gözaltına alındım. Diyarbakır’da herkese uygulanan o işkenceleri biz de yaşadık. Devletle baş etmek zor, birini yakalıyor; o diyor ki, 'Tarık Ziya şunu yaptı.' Onu kurtarıyorsun, bir başkasını yakalıyorlar. 'Tarık emretti ben gittim polisi öldürdüm' diyor. Kardeşim avukat, atlayıp gidiyor Erzurum’a. Cezaevinde konuşuyor, 'Beni işkencede öldüreceklerdi ne yazmışlarsa imzaladım. Kardeşini ne tanırım ne bilirim' diyor. Yurt dışına çıkmaya mecbur ettiler. Bir ara serbest kalınca Paris’e gittim. Eşim Perihan burada üç çocukla birlikte kaldı. Ona yaptığım en büyük haksızlıklardan biri buydu. Eşim resim hocasıdır. Başta rahattık ben iyi kazanıyordum, onun çalışmasına ihtiyaç yoktu. Ben gidince ihtiyaç oldu öğretmenliğe başladı yeniden. Paris’te yedi yıl kaldım. Önce mesleğimi yapamadım. Üç yıl sonra Kürt Enstitüsünden arkadaşların yardımıyla beni bir hastaneye tayin ettiler. Asgari ücret gibi bir para aldım.

Yılmaz Güney de o zaman Paris’teydi. İlk filmi olan Yol ödül aldı Cannes’ta. Ama sonra Duvar filmiyle ilgili olumsuz yazılar çıkınca morali çok bozuktu. Günün birinde 'Mide ülseri oldu' dediler. Hastaneden çıktıktan sonra bir akşam geldi yemek yedik. 'Mide ülseriydim. Çok iyiyim şimdi' dedi. Hatta bir bardak rakı içti. Saçlarının dökülmüş olduğu dikkatimi çekti. O zaman içimden dedim ki, 'Bu mutlaka kemoterapi alıyor, kanser olmuş.' Bir süre sonra tekrar hastaneye kaldırdılar ve vefat haberi geldi.

Darbe sonrasında genel başkan Behice Boran ile genel sekreter Nihat Sargın'ı Brüksel'de ağırlayıp örgütsel çalışmalarını ve dış ilişkilerini yürütmelerine destek olduğumuz halde, Tarık Ziya Ekinci yurt dışı parti çalışmalarına katılmadı... Kendisiyle o sürgün döneminde ancak zaman zaman Paris'te yapılan ve farklı siyasetlerin katıldığı direniş toplantılarında bir araya geliyorduk... 12 Eylül cuntasına karşı tüm direnişlere destek oluyordu.

3 Ocak 1985'te Fransız televizyonu Antenne 2'de "Çizmeler altında Türkiye" adlı bir belgesel yayınlanmıştı... Hemen ardından da Paris Kürt Enstitüsü başkanı Nezan Kendal ve Info-Türk yöneticisi olarak benimle Türkiye'de Kürtlere ve diğer milliyetlere yapılan baskılar üzerine bir söyleşi yapılmıştı.

Ertesi gün de Hürriyet Gazetesi, bu olayı, beni şahsen "vatan hainliği"yle suçlayan bir manşetle yansıttı. Bunun üzerine bana dayanışma ileten dostlarımdan biri de Tarık Ziya Ekinci idi...

EKİNCİ İLE SON YILLARDAKİ YAZIŞMALARIMIZ

Ekinci'nin Türkiye'ye dönüşünden sonra kendisiyle uzun süre, 2018 başlarında Artı Gerçek'te “Demokrasi savaşımcısı aydınlara açık mektup” başlıklı yazısı yayımlanıncaya dek bir yazışmamız olmadı.

Beni son derece duygulandıran o yazısının "93 yaşındayım, 70 yıldır Türkiye siyasetinin içindeyim. Maddi dünyadaki varlığımın son günlerini yaşıyorum” diye başlayan sonuç bölümünde şu çağrıyı yapıyordu:

Geri kalan günlerimde, hatta yakın bir gelecekte Türkiye’de özgürlükçü, çoğulcu, erkler ayrılığına dayalı demokratik bir hukuk devletinin kurulacağını mümkün görmüyorum. Ama demokrasi yanlısı aydınların destekleyeceği bir HDP’nin Türkiye’nin önünü açacak etkin bir muhalefet ya da ana muhalefet partisi konumuna geleceğine inanıyorum. Bu inançla, Türkiye’de evrensel nitelikte bir demokrasi için savaşım veren ya da bunun kurulmasını arzu eden (yazar, gazeteci, akademisyen, sanatçı, siyasetçi ve diğer) yurtsever aydınlarımızın tümünü HDP’ye katılmaya, bu olanaklı değilse yazıları ve konuşmalarıyla destek vermeye davet ediyorum.

Ben de 5 Nisan 2018'de yayımlanan "Şöhretlerin sefaleti ve direnç anıtı Yılmaz Güney" başlıklı yazımda "Kavgasının 60 yılını onurla paylaştığım Ekinci'nin çağrısını yürekten destekliyorum. Katılmayan veya katılamayan katılmaz ama, özellikle girmiş olduğumuz seçim sathı mailinde liderleri ve birçok seçilmişi Tayyip'in zındanlarında devre dışı bırakılmak istenen HDP'yi desteklemek ve onu halkoyuyla yaşatmak, ana muhalefet partisi kılmak gerçekten de kendine 'solcuyum, demokratım' diyen her yurttaşın görevi olmalıdır" demiştim.

En son yine Artı Gerçek'te 19 Nisan 2018'de yayımlanan "CHP'nin yıktırdığı sadece Tan değildi..." başlıklı yazımda, 1967 yılında ümmetçiler tarafından Ant Dergisi'ne yapılan sabotaj üzerine İttihad Gazetesi'nin "Daha dur bakalım, büyüğü geride. Artık isteseniz de, patlasanız da, çatlasanız da, Bâbıâli'ye el attık. Rotatifler, Kur'an ve iman hakikatlerinin neşrinde çalışacak. Müslüman gazetelerin sayısı daha da artacak; matbaaların, dağıtım şirketlerinin en yenisi, en moderni müslümanlara hizmet edecek. Tekniğin meşru dairedeki herşeyi islamiyete, onun hadimlerine hizmet edecek" diye yazdığını anımsatmış, ve şöyle demiştim:

Ne yazık ki 51 sene önceki bu kehanet islamo-faşist despot Erdoğan'ın iktidarında nerdeyse tamamen gerçekleşmiş bulunuyor. Türkiye bu köleleştirilmiş medyanın beyin yıkamasıyla erken seçime gidiyor.

Bu yazı üzerine gönderdiği 19 Nisan 2018 tarihli mesajında Ekinci "Bugünkü yazınızı geçmişin acılı günlerini yeniden yaşayarak okudum. Genç kuşağın bilmediği basına yapılan baskıları ve yıkıcı eylemleri yazmanız çok yararlı oldu. Sizi kutluyorum. Özellikle yobaz kesimin iki yüzlülüğünü ve sözde milliyetçiliğini belgelerle ortaya koymanız AKP iktidarının iç yüzünü sergilemesi bakımından da gençlik için iyi bir uyarıdır. Selam ve sevgilerimle" diyordu.

Bizim kuşak da, ardından gelenler de, Tarık Ziya Ekinci'nin parti örgütlenmesinde, miting meydanlarında, TBMM kürsüsünde, uluslararası toplantılarda, ırkçı düzenin sanık sandalyelerinde söylediklerinden, Ant Dergisi de dahil çeşitli gazete ve dergilerde yazdıklarından, sayısı 10'u aşan kitaplarından çok şey öğrendi, öğrenmeye de devam edecek...

Binlerce teşekkür sevgili Ekinci, sonsuzluğa yolculuğun ışık dolu olsun...

Hezar spas Ekîncîyê xoşewîst, bila rêwîtiya te ya ber bi ebediyetê ve ronî be...


Doğan Özgüden kimdir?

1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Direniş Belgeleri, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi