ayşe düzkan
söylemde devrimci, kamusalda olağan, özelde olağan şüpheli
"özel olan politiktir" feminizmin en önemli şiarlarından biri. birden fazla şeyi kastetmek için kullanılıyor. özel sayılan alanların pekala kamusal tarafından belirlendiği gerçeği bunların başında geliyor. bize aile arasındaki tartışma falan diye öğretilmiş olan şeylerin aslında toplum tarafından kurulduğunu ve bir başka toplumsallıkta başka türlü yaşanacağını, örneğin. insanların kendilerine mahsus saydıkları şeylerin aslında ortak bir toplumsallık tarafından belirlenen gerçeklikler olduğunu, sen kendini şişman ve çirkin hissediyorsan, bunun toplumun oluşturduğu mekanizmalar tarafından sağlandığını ve başka kadınların da, senin kendine has saydığın bu duyguları taşıdığını… biricik ve tekil gibi görünenin de toplumsal olan tarafından belirlendiği; toplumun etkilerinden azade, onun dışında bir varlık ve bilinç geliştirmenin mümkün olmadığını.
burada, aslında marksizmle tanıdığımız maddecilikten öğrendiğimiz bir noktaya geliyoruz; insanın bilincini içinde yaşadığı toplumsal koşullar belirler.
fikirler, maddi bir güç haline gelebilir ama bunun için insanın davranışlarını, pratiğini değiştiren bir bilince dönüşmeleri gerekir. izninizle buradan iki sonuca varacağım.
bir tanesi şu: bir konuda fikir sahibi olmak politik bir pratik anlamına gelmez. son yıllarda, bazen gerçek hayatta, bazen sanal ortamlarda, doğru bulduğu fikirleriyle koca bir sendikayı örgütlese hak edeceği kadar övünenleri görüyor ve şaşırıyorum. herkes kendi fikrini doğru buluyor zaten, bunda bu kadar övünecek, "sağlam duruş" falan gibi şişinmelere layık görülecek bir şey olamaz. bu işin bir yanı. ama bence daha önemlisi şu; özel olan politiktir. yani mesele hangi fikirleri savunduğunuz, ne kadar sağlam durduğunuz değil, bir birey olarak özel hayatınızda ve tabii kamusal alanda nasıl hareket ettiğinizdir.
en kolayı olduğu için dille başlayayım. 1970’li yıllarda özellikle britanya’da feministler, bazı pornografik yayınları taşıyan kamyonlara "teori porno, pratik tecavüz" diye yazılama yapardı. ben pornografik malzemelerin şimdi olduğu içerikte olmasının ve şimdi üretildiği gibi üretilmesinin mutlak olmadığı ve başka bir pornografinin mümkün olduğu fikrindeyim. ama bu başka bir tartışma konusu. ancak bazı söylemlerin tecavüz kültürünü beslediğine şüphe yok. o yüzden, yoldaşlarımızın o sloganını değiştirerek, "teori cinsiyetçi küfürler, pratik tecavüz" diyeceğim. kendinizi tutamıyorsunuz, duyduk bunu. tecavüzcüler de aynı bu cümleyi kullanıyor mahkemelerde. unutmayın, siz sağa sola koydukça durum olağanlaşıyor, hafifleşiyor, önemsizleşiyor.
devam edelim. solun tarihi, hem dünyada hem bölgede hem de türkiye’de, bir kadın hizmetlerini görürken kadın özgürlüğü üzerine düşünen ve yazan erkeklerle dolu. böyle bir maddi konumun belirlediği bilinç nasıl olur, nasıl oldu, o konuya girmeyeceğim. bir sanat eseri, onu yaratan sanatçıdan bağımsız ele alınabilir ama politik metin için aynı şeyi söylemek mümkün değil. o yüzden tam da bu noktada, özel olan politiktir; o düşünce ve yazıları o pratikten ayırmamız mümkün değil. iş bununla sınırlı kalmıyor; haksızlık sadece yazılı hukuk çerçevesinde işlenen suçları kapsamaz. kolluk kuvvetlerinin takip etmediği suçlar da var ve bir insan, erkek/hetero/sis olmasından kaynaklanan sebeplerle bu suçları işliyorsa, bu pratiğini besleyen fikirlerini dikkate almamak hakkımız. ücretsiz emekten yararlanıyor musunuz? erkek olmaktan kaynaklanan avantajlarınızdan yararlanıyor musunuz? erkek olmaktan kaynaklanan avantajlarınızı kullanarak kalp kırıyor musunuz? hetero/sis olmanın verdiği konforla kınanmayacağınıza inandığınız ortamlarda eşcinseller ve translarla ilgili şakalar yapıyor musunuz?
özel olan, sadece cinsiyet alanında politik değil. müdür, orta düzey yönetici, ustabaşı olarak çalıştığınız işyerinizdeki hiyerarşinin sizden aşağıdaki basamaklarında yer alanlara nasıl davranıyorsunuz? onlarla ilişkinizi o hiyerarşi mi yoksa dayanışma mı belirliyor? (biliyorum, bazen zor olur ama o zorluğa çare bulmayan neoliberalizm karşıtı fikirleriniz ne işimize yarayacak?) kimsenin ekmeğiyle, onuruyla oynamadan ekmeğinizi kazanabiliyor musunuz? hizmet sektöründe çalışan emekçilere, banka memurlarına, garsonlara, temizlikçilere nasıl davranıyorsunuz? herhangi bir eğitim kurumunda, akademide öğretme işiyle meşgulseniz, öğrencilerinize nasıl davranıyorsunuz? tabii ki ırkçı değilsiniz ama acaba lehçe şakası yapıyor musunuz?
siyasetle ilginiz fikirlerinizi savunma seviyesinde mi yoksa bir işin ucundan tutuyor musunuz? siyasi faaliyetler sırasında, düzenin size sağladığı avantajlardan yararlanıyor musunuz? siyasi hayatı düzenlerken bu türden hiyerarşileri dışarıda bırakacak önlemleriniz var mı?
özel olanın nasıl ve ne kadar politik olduğuna dair sorulacak çok soru var, bunlar ilk aklıma gelenler.
siyaseti, metinden, söylemden taşırıp hayatın parçası haline getirecek bir "özel"e bugün her şeyden fazla ihtiyacımız var. eğer sizde varsa, anlatın lütfen. yoksa sonsuza kadar değil ama onu kurana kadar susun olur mu. uğruna mücadele ettiğimiz o başka dünyanın insanı olmak bugün mümkün değil çünkü o dünyanın gerçekliği bugünden kurulamaz, bunun için devrimci sıçramalar gerekir. ama devrimci gibi, devrimci olarak yaşamak için devrimi beklemeye gerek yok değil mi?