Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Super-8 yılları

Super-8 Yılları, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Annie Ernaux ile oğlu David Ernaux- Briot’nun ortak yapımı- bir sanatçının self analizi. Dönemsel, retro bir yolculuğa çıkarıyor izleyeni. İç hesaplaşmaları, şefkati ve öfkeyi gösterişsiz cümlelerle anlatıyor.

Lisedeyken cuma günleri çıkış saatimiz 13.50’ydi. Koşturarak eve giderdim. TRT’de mini dizi olarak yayınlanan, her işini severek izlediğim sanatçı Okan Uysaler’in yönettiği Gecenin Öteki Yüzü’nü izleyebilmek için. Eve varıp TV’yi açtığımda bölüm başlamış olurdu. Ailesinin istemediği bir evlilik yapan, Zuhal Olcay’ın muhteşem aktrisliğiyle başkarakterimiz, ölen kocasının özlemi, ne yapacağını bilmezliğiyle yanında küçük kızı, yasına karışmış İstanbul sokaklarında gezinir.

Her bir karesini hatırladığım Gecenin Öteki Yüzü’nü bilenler için, Super-8 Yılları’nın o dokuda olduğunu söyleyebilirim. Ya da belgesel filmin, dönemler, zamanlar, ülkeler değişse de bir kadının yaşantısının aynı açmazlara çarpmasını gösterdiğini…

Super-8 Yılları, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Annie Ernaux ile oğlu David Ernaux- Briot’nun ortak yapımı- bir sanatçının self analizi. Evlilikleri ve daha sonraları yaşamı sonlanmamışken baba Philip Ernaux görüntüleri çekmiş, Annie Ernaux, metni yazıp seslendirmiş, David Ernaut-Briot ise kurgulamış. İzlediğimiz görüntüler, Ernaux’ların 1972 – 1981 yılları arasında çekilmiş 8mm hatıra filmlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş 60 dakikalık bir film. Sessiz görüntülerin üstüne Annie Ernaux’nun Fransızca seslendirdiği metin, bizi görüntülerin çekildiği yıllara ama daha çok ân’lara götürüyor.

Liseden sonra kapısından girdiğim, ilk tiyatro okulum İBBŞT-TAL’deki (Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı) oyunculuk derslerinde, oyunculuk için gereken iç malzememize dışarıdan bakabilmeyi hocamız Ayla Algan’dan öğrenmiştik. Harbiye sokaklarında yağmur-çamur demeden her gün, dersten önce yarım saat üçerli gruplar halinde koşuya çıkar, dönüşte oturup dosya kâğıdına koşu boyunca neler hissettiğimizi, gördüklerimizin bizi kendi yaşantımızda hangi ânlara götürdüğünü yazardık. Bir tek kuralı vardı bu yazma eyleminin; yazdığın kişiyi ben yerine “o gördü, o hissetti” gibi, üçüncü tekil şahısla yazmak. Bu yaratıcı egzersizden yaşamımın her alanında hâlâ faydalanıyorum.

Super-8 Yılları’nda Ernaux da, kişisel tarihini “görüntüdeki genç kadının o ânda ne yaşadığını hatırlıyorum” ya da “o, henüz romanını yazacağından emin değil” gibi cümlelerle anlatıyor. Yaşantısına, geçmişine gereken mesafeyi almış bir sanatçının yaşamının dokunaklı ânlarına tanık oluyoruz. Yazarın Fransa’da geçen yaşamı, öğretmenliği, anneliği, evliliği, annesiyle ilişkisi ve elbette yazarlığı… Toplumsal değişimleri de içine katan çekirdek ailesiyle çıktığı tatiller, taşındıkları müstakil evdeki eşyalar, “yeniyetme burjuvalar olarak aldığımız eşyalar” alaycılığıyla anlatılıyor.

BİREYSEL OLAN TOPLUMSALDIR

Arnavutluk, Kosta Rika, Moskova, İspanya ve İngiltere’ye yapılan tatillerde gittikleri ülkenin politik iklimini de yorumlayışıyla bireysel olanın toplumsal olduğunu da gösteriyor Annie Ernaux. Zaten Ernaux’nun yazarlığı da böyle bir özgünlüğün dışavurumu.

Fransız yazar denince Marguerite Duras’dan başkasına açık kapı bırakmayan tutucu okur inadım, aralarında Babamın Yeri, Bir Kadın, The Possession, Seneler ve Kürtaj’ın da bulunduğu yirmiye yakın kurmaca ve anı kitabının yazarı olan Annie Ernaux’ya, okuduğum iki romanı (Bir Kadın ve Yalın Tutku, Can Yayınları) ile kapılarını açtı bile. Her iki kitabın çevirmeni Yaşar Avunç’a büyük teşekkür. Dupduru bir Türkçe ile yazarın cümlelerini okuruyla buluşturmuş.

EDEBİYATIN VE HAYATIN YAKINLIĞI

Romanlarında kendini özellikle kadın bedeni üzerinden hissettiren “utanç” duygusuna temas eden yazar, “Kişisel olanla toplumsal olan birbirine zıt değiller. Kitaplarımda genellikle duygulardan söz ediyorum. Toplumsal öğeler barındıran duyguları da buna dâhil ediyorum. Kelimeleri seçiyorum. Yazarken benim kıstasım duygular. Kitaplarımın çoğunda, henüz Türkçeye çevrilmemiş olan ‘Utanç’ adlı romanımda bu utanç duygusundan söz ediyorum. Aslında sosyal, toplumsal bir duygudur bu. Bu duygular size hep dışarıdan dayatılır. Ben de dışarıdan dayatılan bir utanç duygusunu kitaplarımda aktardım. Buradan hareketle dünyayı, toplumu okumaya çalıştım. Yazdıklarımın hayata olabildiğince yakın olmasını istiyorum. Edebiyat hayata ne kadar yaklaşırsa o kadar edebiyat olur” diyor.

İstanbul Film Festivali’nde Super-8 Yılları’nı, Ernaux’yu anlayarak izledim. Kadıköy Sineması’nda gösterim sonrası sahneye çıkan anne-oğul Ernaux’ların söyleşisine kalmadım. Kitaplarındaki ve belgesel filmdeki yazarla buluşmamın arasına başkaca bir şey girsin istemedim, kendisi bile. (Eh, Marguerite Duras okurları, Duras gibi yüksek egolu olurlar ne de olsa!)

Super-8 Yılları, dönemsel, retro bir yolculuğa çıkarıyor izleyeni. İç hesaplaşmaları, şefkati ve öfkeyi gösterişsiz cümlelerle anlatıyor. Satır aralarında söylenen ve susulan cümleler bunlar. Şiir gibi dokunaklı, hayat gibi sade, yalın…


Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi