Ragıp Duran
Suriye'de mütereddid fütuhat
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir açık açık ilan ettiği ‘’Kuzey ve Doğu Suriye’ye Operasyonunu’’ Ankara, Rojava, Şam, ABD, Rusya ve İran açısından kısa kısa değerlendirmeye çalışacağım.
AKP SIKIŞTI
Osmanlı’da hazine boşalınca Yeniçerilerin de kışkırtmasıyla Padişah yeni sefere çıkmak zorunda kalırdı. Ne var ki günümüzün çakma Osmanlısı ile geçmişteki hakiki Osmanlı arasında siyasi, askerî ve ekonomik güç olarak büyük farklar var.
Ankara bazen tehdit bazen de blöf renkli açıklamalarında Suriye operasyonunu gündemde tutmaya çalışırken, diğer güçlerin tutumunu da kollamak durumunda. Salı günü Pentagon sözcüsünün operasyonu ‘’Kabul edilemez’’ bulduğunu açıkladıktan sonra ‘’We will prevent’’ (Engelleriz) cümlesini kullanması Ankara’ya açık bir mesaj oldu. Ne var ki Washington Post gazetesi Çarşamba günkü nüshasında sözcünün operasyonu sadece ‘’kabul edilemez olduğunu’’ açıkladığını yazdı. Aynı günlerde Irak üzerinden Kamışlı’ya gönderilen ABD+Koalisyon silah konvoyunun ne anlama geldiğini TSK herhalde anlamıştır.
Erdoğan, Suriye Fütuhatını tasarlarken en az 4 amaç güdüyor:
- Ülke içinde çoğunluğu kaybeden, çökmekte olan ekonomiyi düzeltemeyen, çevre duyarlılığı yükselen halk protestoları karşısında sıkışan, kendi partisi içinde ciddi bir muhalefetle karşılaşan Saray iktidarı, milliyetçi hamaset, terörizm ve Kürt düşmanlığı söylemleri ile ortamı kendi lehine çevirmek istiyor.
- Halkın önemli bir kesiminin kimi zaman ırkçılığa varan Suriyeli mülteci düşmanlığına son vermek için Suriye topraklarında 30 km. derinliğindeki kuşağa sözkonusu Suriyelileri yerleştirmeyi planlıyor.
Türk resmî söylemindeki ‘’Güvenli Bölge’’ ya da ‘’Terör Koridoru’’ ibareleri, uluslararası jargonda, Kürt ya da Arap Suriyelilerin sözlüğünde namevcut. Ezidiler söz konusu koridora ‘’Türkiye’nin Soykırım Koridoru’’ adını verdi.
- Washington’un Suriye’de TSK yerine SDG’yi ortak seçip Suriye Kürtlerine siyasi, askerî ve ekonomik desteğini sürdüren ABD’ye ve Kürt yanlısı olarak nitelediği Uluslararası Koalisyon’a askerî bir karşılık verebileceğini ispat etmek amacında.
- Putin’in NATO içine soktuğu kama misyonunu başarıyla sürdüren Erdoğan, S400'leri de satın alıp Putin’in desteğini ya da hiç olmazsa göz yummasını sağlayarak, yeni bir Suriye operasyonu ile hem ABD’ye bir darbe vurmayı hem de Moskova’ya bir adım daha yaklaşmayı tasarlıyor.
Ne var ki bu dört hedef de sorunlu, çelişkili ve gerçekleştirilmesi oldukça zor, üstelik orta ve uzun vadede yeni problemler yaratmaya aday. - 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri ile siyasi olarak gerilemeye başlayan AKP iktidarı, belki kısa vadede HDP dışındaki tüm siyasi güçlerin desteğini alabilecek bir Suriye operasyonu gerçekleştirebilir. Ne var ki aslında bir işgal harekâtı olan bu operasyon büyük can ve prestij kaybına yol açar. Ayrıca yüksek maliyeti nedeniyle orta vadede Saray’ın hedef ve çıkarlarının aleyhine, bölgede ve uluslararası kamuoyunda olumsuz bir ortam yaratır.
- Türkiye’de sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mülteciler, TSK’nın kurmayı planladığı 30 km'lik kuşaktan gelen insanlar değil. Bu koridor çoğunlukla Kürt yerleşim alanları. Bu nedenle TSK’nın bu bölgede yaşayan Kürtleri göçertmesi gerekiyor. Türkiye’deki Suriyeliler de kendi toprakları olmayan ve her an saldırıya uğrayabilecekleri bu topraklara gidip yerleşecekleri garanti altına alınamaz.
Rojava’nın ‘’Terör yuvası olarak temizlenmesi’’ resmî lugatın bir icadı. Rojava’da 2012’den bu yana IŞİD saldırıları hariç, neredeyse hiçbir terör saldırısı gerçekleşmedi. Ankara’nın ‘’terörist’’ olarak nitelediği SDG, PYD, YPG, bütün dünyada Rojava’nın siyasi/askerî temsilcisi olarak kabul görüyor ve muhattap alınıyor.
- ABD, Uluslararası Koalisyon ve özellikle de SDG, Rojava’da olası bir TSK işgal harekâtında yabana atılacak bir güç birliği değil. Kamışlı gibi bazı sınır kapılarında ayrıca İdlib bölgesinde Esad rejiminin askerî varlığını hesaba katarsak, operasyon karşıtı cephenin hem askerî hem de siyasi olarak Ankara’dan daha güçlü ve daha yaygın olduğunu saptamak kolay.
- ABD, Ankara’yı kaybetmemek için sabırlı bir şekilde Erdoğan’ı dizginlemeye/teskin etmeye ve operasyondan vazgeçirmeye çalışıyor. Ne var ki Saray’ın gözü kara saldırgan tutumu fiiliyata geçerse ABD’nin de elinde Ankara’ya karşı sadece askerî değil birçok siyasi ve ekonomik koz var.
Tüm olasılıkları gözönünde bulundurursak, ABD ve koalisyonun hatta belki Şam rejiminin, Kürtleri ve Rojava’yı savunmaktan vazgeçip TSK işgaline seyirci kalması az bir ihtimal olsa da gündeme gelebilir. TSK bu olasılığı düşünüp sınırlı ve küçük çaplı bir harekât düzenleyebilir.
ROJAVA/SDG
Afrin tecrübesini yaşamış SDG’nin bu kez hem Rojava’nın coğrafi konumunu hesaba katması hem de müttefikleriyle ilişkilerini gözden geçirmesi söz konusu iken topyekûn bir işgal harekâtına karşı orta ve uzun vadeli bir hazırlık içinde olduğu belli. General Mazlum Kobani’nin açıklamalarından bunu anlıyoruz. SDG’nin Asayiş kuvvetleri ile birlikte yaklaşık 100 bin kişilik bir silahlı gücü var. Bu güç, koalisyon tarafından uçaksavar, tanksavar gibi savunma silahlarıyla donatılırsa TSK’nın saldırısı zorlaşır. Ayrıca IŞİD tecrübesi, SDG’nin gerilla savaşı konusunda ne kadar başarılı ve istikrarlı olduğunu kanıtladı. SDG sadece ABD değil Moskova ile de diplomatik ilişkilerini, kendi topraklarını işgalci bir güce karşı savunma temelinde geliştirir daha da önemlisi Şam rejimi ile sınırlı da olsa askerî işbirliği sağlayabilirse TSK’nın harekâtı akamete uğrayabilir.
Ankara’nın önce ‘’Teröre karşı güvenlik kuşağı’’ olarak takdim edip daha sonra Türkiye’deki Suriyeli mültecileri yerleştirme alanı olarak da gerekçelendirdiği operasyon amacı, tartışmalı. Uzmanlar, bu konuda iki noktaya dikkat çekiyor:
*Güvenlik kuşağı kurulacaksa, Türkiye bunu kendi sınırları içinde kurabilir.
*Kendi toprakları komşu bir ülkeden gelen saldırılara mağdur kalan İsrail bile Hamas ya da Hizbullah’ın saldırılarına karşılık verirken başka bir ülkenin toprağında güvenlik koridoru kurmayı hiçbir zaman tasarlamadı. Böyle bir girişim İsrail’i daha güç duruma düşüreceği gibi Hamas ve Hizbullah’ı da güçlendirebilirdi. Üstelik, SDG Suriye’den Türkiye topraklarına şimdiye kadar hiçbir saldırıda bulunmadı.
ESAD, RUSYA İLE KÜRTLER ARASINDA
En hafif tabirle demokratik gelenekleri pek zayıf olan Esad rejimi yaklaşık iki yıldır SDG ile herhangi bir konuda uzlaşmaya yaklaşmadı. Her devlet gibi, Şam da, kendi egemenlik alan ve imtiyazları konusunda demokratik özerklik talep eden Kürtlerle anlaşmaya hiç yaklaşmadı. Şam-Moskova ilişkileri de önümüzdeki dönemde sıkıntılı bir aşamaya girebilir: Yani Putin’in ABD’ye karşı Erdoğan’ı kışkırtıp destekleyerek Suriye topraklarında söz sahibi olması, Esad’ı hiç memnun etmiyor. Esad, ki kendisi Moskova’nın boyunduruğu altında, Kürtleri ABD’nin uzantısı olarak gördüğü sürece, kendi toprakları üzerinde, kendi vatandaşları olan Kürtler yerine TSK ve müştemilatı olan radikal dinci grupları görmek zorunda kalabilir.
ABD’DE TRUMP BUNALIMI
ABD’de bir dizi yürütme yetkisi olan Başkan Trump ile Pentagon, Dışişleri ve CIA gibi kurumlar hatta Rojava’daki Centcom askerî yetkilileri arasında bir görüş ve fikir birliği yok. Daha doğrusu Trump, söz konusu dört ABD kurumundan farklı düşünüyor ve farklı hareket ediyor. Trump, tıpkı S400 alımında Ankara’ya karşı daha yumuşak bir politika izlenmesini savunurken, Senato, Temsilciler Meclisi, Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları Erdoğan’a karşı hem S400 hem de Suriye konusunda daha sert ve yaptırımcı bir tutumdan yana. ABD ve NATO, Ankara’yı Putin’e kaptırmamak öte yandan orta vadede İran’a yönelik saldırgan harekâtında yanında bir müttefik bulmak amacıyla Erdoğan’a yumuşak davranabiliyor. Ne var ki son bir hafta içinde Rojava’ya gönderilen ağır silahlar ve belki 6 aydır gönderilen özel güvenlik güçleri ABD’nin bölgede varlığını sürdürmeye niyetli olduğunu gösteriyor. Trump’un bölgeden asker çekmesi konusundaki Başkanlık Kararnamesi ise halen kadük kaldı.
RUSYA ÇELİŞKİLERİ DERİNLEŞTİRMEK İSTİYOR
Moskova, Erdoğan ve S400 aracılığıyla NATO’da açtığı çatlağı derinleştirmek istiyor. TSK’nın olası bir Suriye harekâtı, halen ABD ve Uluslararası Koalisyonun konumlandığı bölgede gerçekleşmesi halinde, TSK ile ABD kuvvetlerinin doğrudan doğruya karşı karşıya gelmesi Putin’in çıkarına. TSK böylelikle Suriye’de Putin’in koçbaşı misyonunu üstlenmiş olacak. Rusya’nın gerek Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da Kürtlere yönelik politika ve tutumuna baktığımızda, Moskova’nın, her bir ülkede, kendi çıkarlarına göre ve değişken bir yaklaşımda olduğunu görüyoruz. Mesela Moskova, İran’da olası bir Amerikan saldırısında, Kürtlerin ABD tarafına geçmesini istemez. PJAK bu konuda şimdiye kadar doğru bir çizgi izledi. Suriye’de Putin, Kürtleri Afrin nedeniyle büyük ölçüde kaybetti. Rojava’da da TSK işgaline yeşil ışık yakarsa Kürtleri tamamen kaybeder.
İRAN TAYİN EDİCİ SESSİZ GÜÇ
Tahran yönetimi, Trump’un ambargosu ve gelecekteki olası kuşatma/saldırı harekâtına karşı savunmasını güçlendirmek amacıyla bölgedeki güçlerle ilişkilerini yeniden düzenliyor. İran’ın Moskova ile ilişkileri Ankara’nın ilişkilerinden farklı. Putin yine de İran’ı bölgede ABD etkisini zayıflatmak/kırmak amacıyla değerlendiriyor. İran’ın kendi Kürtleri var, bu nedenle onların ABD cephesine geçmesine engel olmak istiyor. Ama Rojava’daki demokratik özerklik girişimleri olsun, Türkiye’deki Kürtlerin merkezi devlete karşı mücadelesi olsun Tahran’ı kaygılandırıyor. İran, Suriye’de ABD’nin gerilemesini ister.
YA SONRA?
Sonuç olarak bölge çok karışık. Şam rejimi, Kürtler, ABD, Rusya, İran ve nihayet güç kaybetmesine rağmen sahada varlığını sürdürmeye çalışan IŞİD ve diğer silahlı radikal dinci örgütlerin oluşturduğu global tabloda, hiçbir siyasi/askerî güç TSK operasyonunu açıkça teşvik etmiyor ve desteklemiyor. Ankara’nın kararlı ve istikrarlı bir müttefiği yok. Olası bir işgal harekâtı Rojava’da SDG’nin elinde tuttuğu IŞİD militanları ve ailelerinin salıverilmelerini sağlayacağı gibi, IŞİD’in yeniden canlanmasını da sağlayabilir. Harekâtın IŞİD’e hayat öpücüğü vereceği kesin. Zaten Centcom’un son raporunda IŞİD’in askerî olarak büyük yenilgiye uğramasına rağmen ideolojisinin ve örgütlenme kapasitesinin hâlâ büyük bir tehdit ve tehlike olduğu belirtiliyor.
TSK bugün yarın işgal girişimine hemen başlamasa bile, elinde bu kozu sürekli olarak tutabilir.
Ankara, mezhep temelli, saldırgan, işgalci dış politikası ile 17 yıldır kayda değer hiçbir başarı kazanamadı. Aksine, bölgede ve dünya çapında tüm eski dostlarını kaybetti. Kısaca ‘’Kürt annesini görmesin’’ deyişi ile özetlenebilecek bu politika büyük açmazlara/çıkmazlara yol açtı.
Ülke içinde 1925’den bu yana Kürt sorununu çözememiş olan Ankara, şimdi Suriye fütuhat macerası ile zaten bölgesel bir nitelik kazanmış olan Kürt sorununu daha da vahim hale getirip, meseleyi globalleştirip daha fazla sayıda aktörün müdahalesine zemin sağlayacak.
Erdoğan, yüzlerce belki de binlerce TSK mensubu ve Rojavalı savaşçı ve sivilin öldürülmesini ayrıca bölgede büyük bir ekonomik yıkımı da göze alarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.