Savaş Kılıç

Savaş Kılıç

Takım çalışması

Çevirmenler Meslek Birliği’ne bir gelir kaynağı yaratmak için 8 çevirmen bir araya gelip bir kitap çevirdik ve telif gelirini meslek birliğimize bağışladık. Birliğimizin yayınladığı üçüncü kolektif çeviri bu. Satın alarak birliğimize destek olabilirsiniz.

Ben ‘75 doğumluyum. Ömrümün büyük kısmı çarnaçar 12 Eylül darbesinden sonraya isabet etti. Bireyci kültürle yetiştiğimiz, bizim için kolektiviteyle ilgili değerlerin önemli olmadığı, gençliğimizden, belki ergenliğimizden itibaren çok başımıza kakılmıştır. Eh, o dönemde pek kulak astığım söylenemez, ama doğruydu: Kolektif çalışmanın, ortak sorunları elbirliğiyle çözme yollarını aramanın ne demek olduğunu ben de pek bilmiyordum. Ta ki bizden önceki kuşakların birtakım deneyimlerini duyup öğreninceye kadar.

Kolektif olanı düşünüp ifade etmek için dilimizdeki malzeme de sınırlıydı: Siyasal içeriği kısıtlı işbirliği ve elbirliği’nin yanı başında neolojizm olarak ortaklaşa var edilmeye çalışılmıştı ve amacı tam da kolektif’i (en azından zarf olarak) karşılamaktı. Bir de okullarda olumlu bir değer yüklenerek öğretilen imece (usulü) vardı. Aradaki ilişki dolaylı olmakla birlikte, Sovyetler Birliği’nden sonra Kemalizm de yıkıldığı için, onun köycülüğüyle ilişkili bu tabir de giderek kullanımdan düştü.

Aynı şekilde örgütlenme de bizim için matah bir şey değildi. Kolektif mercilerde işlerin yine bireysel çıkarın güdümünde olduğu, kolektif çıkarın bireysel çıkara kılıf yapıldığı, örgütlerin / STK’ların vs yolsuzluk ve benzeri pis işlerin mecrası olduğu, telkinden de öte açık açık öğretildiği için biz de çoğunlukla kendi başımızın çaresine bakmanın en iyisi olduğunu düşünmeye alışmıştık. Ticari ortaklık bile potansiyel sorun demekti, “azıcık aşım ağrısız başım”dı. Bugün de her türlü kolektif çalışmanın önünde duran en büyük engel, yasal zorluklardan sonra, bu yaygın kanılar bana kalırsa.

Kolektif olanın günümüzde söylemsel olarak yegâne meşruiyet kaynağı spor alanı. Orada da “takım ruhu” gibi tabirlerle ifade ediliyor. Şirket dünyasına da İngilizceden çeviri yoluyla “takım çalışması” girdi (oysa iş söyleminde Fransızcadan alınma ekip kelimesi işbaşındaydı). Normalde bütün toplum gibi business âleminde de tek örgütlenme biçimi askeri modelken, takım sporları da bir ölçüde bu modele dayalıyken (kaptan en nihayetinde “yüzbaşı” demek, futboldaki ordu ve savaş eğretilemesi daha da belirgin: kale, savunma, hücum, üniforma, vs), 68’den sonra otoritenin her biçimi otoriterlikle ilişkilendirildiğinden, disiplin gibi kavramlar da tu kaka edildiğinden, ne bireysel disiplin ne “takım ruhu”nun gerektirdiği disiplin artık ordu modeliyle pazarlanabilirdi. Derindeki militer model sarsılmasa da retro bir ürün sportif makyajla yeniden dolaşıma sokulabilirdi. Dahası “takım çalışması” emir-komuta zincirinin dışına taşan bir işbirliğini de vaat ediyordu belki.

Gelelim bu bir araba lafı etmemin sebebine. Efendim, 12 Eylül sonrası kuşak olarak biz de bir “takım çalışması” yaptık: Çevirmenler Meslek Birliği’ne (Çevbir) küçük de olsa bir gelir kaynağı yaratmak için 8 çevirmen bir araya gelip bir kitap çevirdik ve telif gelirini meslek birliğimize bağışladık. Birliğimizin yayınladığı üçüncü kolektif çeviri bu aslında (yayınlanamamış olan bir projeyi de katarsak dördüncü girişimimiz). Dolayısıyla bizim örgütsel geleneğimizde yeri olan, bizden önceki kuşaklardan öğrendiğimiz bir pratik bu. Charles Dickens’ın derlemiş olduğu öykülerin bulunduğu Perili Ev, İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıktı. Özgün eser de kolektif olduğu için çevirisi de bu çeşitlilik ve ortaklaşalığı yansıtıyor. Satın alarak birliğimizi ayakta tutmamıza ve dolayısıyla çevirmenlerin hak mücadelesine destek olabilirsiniz. Aklınızda olsun.


Savaş Kılıç: 1975'te doğdu. Türk Dili ve Edebiyatı ve dilbilim eğitimi gördü. İngilizce ve Fransızcadan çevirileri, çeşitli dergi ve kitaplarda yayımlanmış yazıları var. Metis Yayınları'nda editör olarak çalışıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Savaş Kılıç Arşivi