Gün Zileli
Tarihî dönemler ve şahsiyetler
Bingöl’ün anısına…
Tarih genellikle dönemlerle ya da büyük olaylarla somutlaşır. Tanzimat dönemi veya I. Dünya Savaşı gibi.
Her dönem ve büyük tarihi olay, o dönem belirleyici rol oynamış şahsiyetlerle anılır ya da belli şahsiyetler dönem ve olaylarla adeta özdeşleşir.
Örneğin, Fransız Devrimi’nin terör dönemi der demez aklımıza ilk gelen isim Robespierre’dir ya da Robespierre bize anında Fransız Devrimi’nin terör dönemini hatırlatır. Fransız Devrimi’nin “fetret devri” ise doğrudan Napolyon’u akla getirir.
Keza Lenin der denmez akla ilk gelen 1917 Devrimi olur; Lenin, devrimi yönlendiren öylesine güçlü bir iradedir ki, bu irade, devrimin Bolşevik iktidarıyla sonuçlanmasında ve sonrasındaki uzun, zahmetli ve çıkmaz yola sapmasında belirleyici olmuştur.
Tarihteki bütün dönemlerin ve olayların güçlü iradeler tarafından belirlendiği sanılmasın. Bazen dönemin ihtiyaçları hiç de güçlü ve parlak olmayan şahsiyetleri ön plana çıkarır. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstibdat Devri’ni temsil eden Sultan Abdülhamit böyle zayıf bir kişiliktir. Keza, Sovyetler Birliği’nde Stalin’in otuz yıllık terör döneminin ardından rejimin yumuşaması ihtiyacı kaçınılmaz hale gelince, bu ihtiyaç, kendine uygun bir şahsiyeti, Kruşçev gibi pek de parlak olmayan birini ön plana çıkartmış, dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin 1953-1960 yumuşama dönemi Kruşçev’le anılmıştır. Sovyetler Birliği’nin 1960-80 durgunluk döneminin temsilcisi ise, kendisi de donuk bir kişilik olan Brejnev’dir.
Louise Michel, Emma Goldman, Voltairine de Cleyre, Sylvia Pankhurst, Kate Millet, Juliet Mitchel vb., dönemlerinin sosyal mücadelelerinde feminizmin ve anarko-feminizimin sesini ve bakış açısını yükselten kadınlar olarak parlamıştır.
John Bendit denir denmez 1968 Paris’ini hatırlamamız, bazı durumlarda isimlerin dönemlerinin zayıf bir gölgesi olduğunu gösterir bize.
1960’lar, Türkiye solunun gelişip serpildiği bir dönemdi. Bu dönemi hatırladığımız zaman kaçınılmaz olarak aklımıza gelen ilk isim TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar olur.
Türkiye ‘68’inin ulusalcı yönelimini ağırlıklı olarak Doğan Avcıoğlu ve Mihri Belli; ’68 gençlik hareketinin doğrudan eylemciliğini ise fırtına gibi bir gençlik önderi olan Deniz Gezmiş temsil eder.
Mahir Çayan adı ise, bize Türkiye’nin 1971-72 dönemindeki, ağır yenilgi ve kayıplarla sonuçlanan silahlı eylemleri hatırlatır.
Ecevit adı, halkta yaygınlaşan “Karaoğlan” efsanesiyle birlikte 12 Mart askerî yönetiminin sona erdirilmesinin sembolü gibidir. Ecevit, bir politikacı olarak daha sonra ne gibi yollar izlemiş olursa olsun adı bu dönemle kaimdir. Sonraki “Ecevitler” 1974 Karaoğlan’ının gölgesi bile olamamıştır. Hele 2000’lerin başlarında küçülerek kaybolup giden Ecevit hiç.
Bingöl Erdumlu adı, 1968 gençliğinin en öncü kesimlerinin dışında pek popüler değildir. Fakat Bingöl Erdumlu’nun, diğerleriyle birlikte (işçi mücadelesinde Necmettin Giritlioğlu, Sırrı Öztürk; Zonguldak’ta Sina Çıladır; Söke’de Halil Özmen; Karadeniz’de Ziya Yılmaz; genç subaylar hareketinde Orhan Savaşçı; gençlik hareketinde Hüseyin Cevahir, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü vb.), Dev-Genç’in silahlı eylemlerle dağılmadan önceki kitlesellik döneminin önemli isimlerinden biri olduğunu bugün daha net görebiliyoruz.
***
Bu yazı, Bingöl Erdumlu’nun ölümünün 1. Yıldönümünde, doğum günü olan 26 Eylül 2023 Salı günü akşamı Adalar Müzesi’ndeki anma toplantısında yaptığım kısa konuşmanın genişletilmiş halidir.
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri