Teğmenlerin yemini ve iktidarın sembolizmi

Erdoğan genç teğmenleri tasfiye ederek, laik-şeriatçı gerilimini körüklemeyi, bu yolla tabanını toparlamayı kurgulamış olmalı. Ancak, köprülerin altından çok sular aktı.

“İktidarı elde tutanlar, bunu bir ‘Hakk’a, bir kurala, işlerin normal gidişatın olağan bir parçasına dönüştürmek istiyorlarsa, öncelikle uygun sembolik araçları kontrol etmelidirler (ya da en azından bunları manipüle edebilecek bir konumda olmalıdırlar). Bunu ya varolan sembolleri kullanarak ya da ihtiyaçlarına uygun yeni semboller yaratarak yapabilirler.”

Orlando Patterson, Slavery and Social Death, Harvard Uni. Press 4th Printing, 2018, sf. 37

Orlando Patterson’ın bu satırlarını okurken, ekranlarda yeni mezun teğmenlerin kılıçlı yemin töreninin görüntüleri dönüyordu. Teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atması, Erdoğan iktidarının sembolik kurgusunu bozuyordu. Zira 15 Temmuz darbeleşmesi ve Yenikapı mitingi sonrasında Erdoğan iktidarı, orduda kendi yargılanmasını oluşturmaya büyük bir ağırlık verdi. İşte o akademilerin verdiği mezunlar da üstelik coşku ile, kendilerini Erdoğan’ın değil, “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak nitelendiriyorlardı.

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, muhalefetteki Kemalizmin sloganı olarak, özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları döneminde ortaya çıktı. Bugüne değin bu slogan siviller tarafından atıldı ve slogandaki “askerleriyiz” ifadesi mecazi anlam taşıdı. Bilebildiğim kadarıyla bu slogan, ilk kez bir grup asker tarafından, bu törende atıldı ve “askerleriyiz” ifadesi mecazi değil doğrudan anlam kazandı.

İktidarını mutlak güç fetişizmi üzerine kuran ve gerçekte öyle olmasa dahi, kamusal görünümde kendisini kadri mutlak göstermeyi her şeyden önemli sayan Erdoğan için, bu akort bozukluğu dahi çok önemli bir sorun oluşturdu. Ama o, buna karşı sesini yükselmek için Bahçeli’nin desteğine muhtaçtı, onun açıklamasını bekledi. Nihayet sekiz gün sonra, imam-hatipliler kurultayında tasfiyelerin sinyalini verdi: “Sayısı 30 olur, 50 olur” bir grup asker, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için ordudan atılacak! Tasfiye edileceklerin sayısını dahi verdi!..

Böyle bir tasfiye, Ergenekon-Balyoz dönemlerinden beri bir ilktir. 5 Şubat MİT krizinden itibaren, ordu içindeki Kemalist subayların tasfiyesi son bulmuştu. Bunun yerini Erdoğan’la Fetullah Gülen’in güç mücadelesi almıştı. Hatta 15 Temmuz darbeleşmesi sonrasında Erdoğan, geçmişte tasfiye ettiği pek çok Kemalist subayı orduya geri aldı.

Kürt ulusal hareketine ve Gülen Cemaati’ne karşı Kemalist subaylar ile Erdoğan arasında bir uyum ve işbirliği ortaya çıktı. Buna “Yenikapı ruhu” da diyebiliriz. İşte şimdi, onca zaman sonra, iş yeniden Kemalist subayların tasfiyesi noktasına geldi. İktidarın son zamanlarını yaşayan Erdoğan, en ufak bir çatlağa dahi tahammül edemiyor.

Erdoğan’ın “kendini bilmezlerin ordudan temizleneceğini” ilan ettiği yer de sembolik önemdeydi. Harbiyelilerin tasfiyesini, imam-hatiplilerin kurultayında ilan etti. Konuşmasında, “sahip olduğu en büyük rütbenin” imam-hatiplilik olduğunu söyleyerek de sembolik mesajlarına bir yenisini ekledi.

Böylece Erdoğan, imam-hatipli kimliğinin Cumhurbaşkanlığının da “TSK başkomutanlığının” da üzerinde olduğunu ilan etmiş oluyordu. Belki de bu yoldan o, dağılmakta olan tabanını konsolide etmenin bir yolunu arıyordu. Zira, açık sınıfsal saflaşmalar Erdoğan’a kaybettirdiği gibi; laik-şeriatçı, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, gerici saflaşmaları ise ona kazandırdı.

Türkiye bir fazla-üretim krizine (ekonomik kriz) doğru giderken, çiftçiler traktörleriyle yollara, işçiler meydanlara çıkmışken, kriminal milyarder Engin Polat’ın tahliyesi sınıfsal tepkileri yükseltirken, fabrikalarda yeni bir sendikalaşma dalgası başlarken, bütün bu gelişmeler AKP tabanını eritip Erdoğan’ın toplumsal kabulünü geriletirken, Erdoğan genç teğmenleri tasfiye ederek, laik-şeriatçı gerilimini körüklemeyi, bu yolla tabanını toparlamayı kurgulamış olmalı.

Ancak, köprülerin altından çok sular aktı. Bu yöntemin Erdoğan’ı güçlendireceğini sanmıyorum. Kaldı ki, yeni mezun olmuş, teğmenlerin tasfiyesini topluma anlatmakta da epey zorlanacaklardır. Bahçeli’nin desteği de bu sefer durumu kurtarmaya yetmeyebilir.


Alp Altınörs kimdir?

Çevirmen, iktisatçı ve siyasetçi. Avukat bir anne ve babanın çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdikten sonra, Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler eğitimi gördü, ancak yarım bıraktı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyat eğitimini halen sürdürmektedir. İspanyolca eğitimini İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde tamamladı. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde çevirmenlik yapmaktadır. "İmkansız Sermaye-21. Yüzyılda Kapitalizm Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi