Eser Karakaş
Türkiye’de MEB diye bir bakanlık var mı?
Ne demiş ünlü Ziya Paşa:
Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde…
Ne zaman Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bahsedilse, aklıma hemen Ziya Paşa’nın bu ünlü terkîb-i bendi geliyor.
Türkiye’mizde milli eğitim adı verilen çok önemli kamu hizmetini Milli Eğitim Bakanlığı üretiyor ve bu kamu hizmetinin üretiminde de yine aynı Bakanlığın tekeli var.
Türkiye’de hala çok cılız ve çok da niteliksiz özel okullar da var ama bu özel okullar bile Tevhid-i Tedrisat yasası kapsamında Bakanlığın mutlak denetimine tabiler.
Bu anlamda milli eğitim kamu hizmetinin miktar ve niteliğinden adeta tek başına Milli Eğitim Bakanlığı sorumlu.
Peki elimizde Milli Eğitim Bakanlığının ürettiği kamu hizmetinin kalitesini ölçmeye elverişli bir yöntem var mı?
Küresel mukayeseler için elimizde PISA sonuçları var, bu sonuçlarda zaten çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz, 15 yaşındaki öğrencilere yapılan bu mukayese sınavında okuduğunu anlamada, matematikte daima OECD ortalamasının çok altında kalıyoruz.
Ama elimizde başka bir ölçme yöntemi daha da var, daha milli bir yöntem, YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı).
Anaokulunu saymazsanız Milli Eğitim okullarında yaklaşık 12 sene okuyan çocuklar üniversiteye girmek için bir yarışma/sıralama sınavına giriyorlar.
Bu sınavın sonuçları basında, kamuoyunda genel olarak öğrencinin aldığı puan ve esas olarak da hangi yüzdelik dilime girdiği ile tartışılıyor, fakültelere, bölümlere yerleştirme mantığı dahilinde bu da normal olanı.
Ama meseleye biraz daha dikkatli baktığınızda yani milli eğitim kamu hizmetinin niteliği hakkında bir fikir elde etmek istediğinizde odaklanmamız gereken konu YKS’ye giren öğrencilerimizin sorulara verdikleri yanıtlarda net doğru oranları.
Bu arada, bir satranç tabiriyle "geçerken-en passant" ÖSYM’nin sınav sonuçlarıyla aynı günlerde açıkladığı, sitesine koyduğu sınav sonuçları analizi çalışmasından da övgü ile bahsetmek lazım.
3 milyon dolayında gencimiz sınava girmiş, ÖSYM net doğruları hem lise son sınıf hem de genel için yayınlamış; ben sonuçlar daha da moralinizi bozmasın diye ortalamaları hafifçe daha yüksek lise son sınıf öğrencilerine ilişkin verileri sunuyorum.
Yine geçerken şunu da söyleyeyim, söylenen bu sene soruların daha da kolay olduğu yani net doğruların yükselmesi beklenen bir ortam söz konusu idi!!!!!!
TYT (Temel yeterlik testi):
Türkçe 40 soru: Net doğru yanıt ortalaması 19.3
Matematik 40 soru: Net doğru yanıt ortalaması 8.1
Fen Bilimleri 20 soru: Net doğru yanıt ortalaması 3.9
AYT (Alan yeterlik testi):
Türk Dili ve Edebiyatı 24 soru: Net doğru yanıt ortalaması 6.1
Felsefe 12 soru: Net doğru yanıt ortalaması 1.8
Matematik 40 soru: Net doğru yanıt ortalaması 7.7
Fizik 14 soru: Net doğru yanıt ortalaması 2.1
Sayın okurlar, bu manzara emin olun üç haneye yaklaşan enflasyondan, Merkez Bankası rezervlerinin swap hariç eksi elli milyar dolar düzeyinde olmasından çok daha korkunçtur.
Doğru iktisat politikaları uygularsınız, hukuku evrensel düzeye çekersiniz, enflasyon da düşer, dolar rezervleri de artar.
Ama, bu eğitim manzarasının yıkıcı etkileri Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almaktadır.
Çocuklarımızı ortalama 12 sene MEB’e emanet ediyoruz, sonra 40 matematik sorusundan ancak yedisine, on dört fizik sorusundan ikisine yanıt verebiliyorlar.
Türkçe edebiyattan da 24 sorudan ancak 6 doğru çıkıyor.
Şimdi çok net bir soru yöneltmek istiyorum: Bu çocuklar hiç okula gitmeseler, açık öğretim gibi uzaktan eğitimle bu dersleri alsalar bir TV kanalından, ortalama doğru yanıtlar daha mı az olur?
Hiç zannetmiyorum.
Okullar kanımca sadece sosyalleşme alanında işe yarıyorlar, verilen öğretim yerlerde sürünüyor.
MEB’in 2022 başlangıç bütçe ödeneği 198 milyar TL idi, ek bütçe ile 300 milyar liraya yaklaştı.
Girdiler belli, çıktıları ise ÖSYM YKS analizinde bize sundu, MEB’in ürettiği katma değer kullandığı girdilerin çok altında anlaşılan.
Hatta, yine kanımca, MEB diye bir bakanlık bile yok.
Her sabah milyonlarca öğrenci sokaklara dökülüyor, servisler, toplu ulaşım falan okullara geliyorlar, bir milyon öğretmen çocuklarını bir kreşe emanet edip göreve başlıyorlar, milyonlarca kitap basılıyor, öğrencilere bedava dağıtılıyor, dersler yapılıyor, kantinler işletiliyor ama sonuç büyük bir başarısızlık.
Hollanda’da, Almanya’da her lise mezunu mükemmel İngilizce konuşuyor, bizde ise dört mektep (RK, ÜAK, İAK, TAK) dışında İngilizce öğrenen öğrenci yok, lise mezunlarımız yurtdışına çıktıklarında adres soramıyorlar, sorsalar da yanıtı anlamıyorlar; bildikleri iki kelime İngilizce de internet ile akıllı telefonlarla haşır neşir olmaktan.
İşin en ilginç yanı da bu konuları konuşan da pek yok.
Yazının başına dönün lütfen ve Ziya Paşa’nın terkîb-i bendini bir kez daha okuyun.