Eser Karakaş
Türkiye’nin çok acilen iki teknik derneğe ihtiyacı var
Türkiye’nin çok acilen önemli uzmanlık gerektiren iki teknik derneğe ihtiyacı var.
Birinci derneğin adını "Vergi mükellefinin haklarını koruma derneği" koyabiliriz mesela.
İkinci derneğin ismi de muhtemelen "Yargı kararlarının kalitesini denetleme derneği" olmalı.
Bu iki dernekte de, birincisinde vergi ve kamu harcamaları alanlarında çok nitelikli uzmanlar, ikincisinde de yine çok nitelikli, AİHM ve ABD Federal Mahkeme kararlarını çok yakından izleyen, dünyayı, gelişmiş hukuk devletlerinin yargı organlarının kararlarını bilen, izleyen, yabancı dile hâkim hukukçular çalışmalı.
Şaka yapmıyorum, bu iki dernek çok iyi çalışırlarsa Türkiye’ye çok önemli katkılar sunabilirler.
Ülkemiz Türkiye’de maalesef bu iki konuda da kamu kesiminde çok vahim örnekler yaşanıyor.
Önerdiğim bu iki dernek gerektiği gibi çalışırsa, Türkiye’de bu iş çok zordur, baltalarlar, korkuturlar, daha vahim şeyler de olabilir, kamu maliyesinin ve yargının evrensel standartlardan nasıl ve daha da önemlisi neden saptıkları vatandaşlara tek tek anlatılabilir.
Bu tür iki dernek uzmanlık, iyi niyet kadar maalesef biraz da cesaret istiyor.
Son günlerde ve saatlerde iki olay çok dikkatimi çekti.
Birincisi kamu maliyesine, ikincisi de yargı kararlarının içinde düştüğü durum ile ilgili..
31 Mart seçimlerine giderken Erdoğan ve AKP tarım ürünlerinin çok yüksek fiyatlarının seçim sonuçlarını olumsuz etkilemesini önlemek için belirli ürünlerde, mesela domateste tanzim satış uygulaması başlattı.
Aşağıda size bu konuda basında (Diken, 1 Mayıs 2019) çıkan çok önemli bir haberden alıntılar aktaracağım.
"İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) kurduğu tanzim satış noktalarında satılan domatesten 4 milyon 578 bin lira zarar edildiği bildirildi.
Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Karaçulha Hali’nden alınan 776 bin kilogram domatese, kilogram başı 4.5 lira ödendi. Bu domatesler için Beltur İstanbul İşletme ve Ticaret A.Ş.’nin kasasından 3 milyon 492 bin lira çıktı. Domateslerden elde edilen toplam gelir ise 2.3 milyon lira oldu. Burada zarar 1 milyon 192 bin lira.
Seydikemer’deki Eşen Hali’nden ise 1 milyon 693 bin kilogram domates, kilogramı 5 liradan alındı. Domateslere 8 milyon 465 bin lira ödendi. Eşen Hali’nden alınan domateslerin toplam satış fiyatı 5 milyon 79 bin lira, buradan doğan kamu zararı ise 3 milyon 386 bin lira oldu. İki sebze halinden domates alımının kamuya toplam zararı ise 4 milyon 578 bin lira olarak hesaplandı.
Son olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hal Müdürlüğü, 28 Şubat 2019 tarihinde ‘tanzim satış hizmet alımı’ ihalesine çıkmış, İBB şirketlerinden Beltur ile 7 Mart 2019 tarihinde üç aylık sözleşme imzalanmıştı. Sözleşme 5 Haziran 2019 tarihinde bitiyor."
En son paragraftan başlayalım, Beltur ile 5 Haziran 2019 tarihine dek yapılan sözleşmenin tarihi de ilginç, yenilenebilecek seçimleri de böylece içine almış oluyor.
Bu tanzim satış meselesinin kamu yararı kavramı ile bir ilgisinin olduğunu da söylemek mümkün değil zira ancak belirli noktalarda, belirli bir zaman için uygulanıyor, amaç kamu yararı değil AKP yararı sanki.
AKP seçimlere giderken seçmene ucuz domates yedirmek için beş milyon TL’ye yakın kamu kaynağı kullanıyor.
Kullanan bu kamu kaynağının demokratik meşruiyeti var mı, harcama ön izni nasıl alınmış, bu para özünde vergi mükellefinin parası değil mi?
Kimse Erdoğan’a "bu kadar kamu kaynağını hangi meşruiyet temelinde parti lehine kullanabiliyorsun?" diye sorabiliyor mu?
Sayıştay bu konuda bir söz söyleyebilecek mi? (Sayıştay’ın bu konuda ne diyebileceğini özellikle merakla bekleyeceğim)
Vatandaşa ucuz domates yedirmek bir kamu hizmeti olarak telakki ediliyorsa (?) bu hizmetin seçimler sonrası da domatesin piyasa fiyatı ucuzlayana kadar sürdürülmesi gerekmez mi?
Yukarıda önerdiğim dernek bu konuda çalışıp meselenin tüm detaylarının vatandaşa, vergi mükellefine sunabilmeli.
Gelelim yargıya ilişkin önerdiğim derneğe.
Bu satırları yazdığım gün iki gazeteci, Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları ve hak ihlaline ilişkin bireysel başvuruları reddedildi.
Söz konusu iki gazeteciyi örnek olarak sunuyorum çünkü Cumhuriyet yazarlarından farklı olarak gazetecilik faaliyetleri nedeniyle bu iki gazeteci müebbet hapis cezasına çarptırılan gazeteciler (başvuruları reddedilen Cumhuriyet eski gazetecilerini de unutmayalım).
Bir "Yargı kararlarının kalitesini denetleme derneği" olsa, bu bireysel başvurunun AYM tarafından reddedilmesinin evrensel hukukta ve kurumlarında karşılığının ne olduğu toplumun önüne siyasi bir söylemle değil hukuk tekniği ile sunulabilmeli.
Başka hukuk devletlerinde bu iki gazetecinin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle aldıkları cezanın bir benzeri, bir karşılığı var mı, öğrenmiş oluruz böylece.
Konular gerçekten kanımca çok önemli.
Seçimlere iki gün kala Cumhur ittifakı İstanbul Yenikapı’da miting yaptı, güvenlik nedeniyle Avrasya tüneli geçişlere kapatıldı ama devlet vergi gelirlerinden o güne denk düşen 1.5 milyon TL’yi ilgili şirkete ödedi.
Böyle bir mali skandal dünyanın başka doğru dürüst bir ülkesinde yaşanabilir mi?
Yargıyla ilgili sorun sadece AYM gibi yüksek yargıda da değil, Çubuk vahşi saldırısında alınan ya da alınmayan kararlar hukuk tarihimize birer utanç belgesi olarak geçecek.
Bu iki derneğe düşecek görev de konuyu siyasete, CHP’ye, İmamoğlu’na falan getirmeden kamu ekonomisinin, hukukun teknik dili ile yaşanan mali ve hukuksal skandalları vergi mükelleflerine anlatmak olmalı.