Üç harfliler

Erdoğan partisine seçim kazandırmak için kendi eliyle zenginleştirdiği bu marketlerden adeta zararına satış yapmalarını istemektedir.

Türkiye siyaseti, seçim sathı mailine girdi. "Sath-ı mail", eğik zemin hatta dağ yamacı demektir. Artık bu zemine girildikten sonra seçimler, tüm diğer gündemleri eğik bir zemindeki nesnelerin kayması gibi kendisine çeker.

İktidar partisi, seçim stratejisini iki saçayağı üzerine kurmuş görünüyor. 1) Muhalefete muhalefet etmek, 2) Paranın değerini düşürerek (tağşişle) elde ettikleri hazine kazancını ulufe gibi dağıtmak.

Bu ikinci başlıkta, iktidar, kendi elleriyle büyütüp tekelleştirdiği kamuoyunda "üç HARFLİLER" olarak anılan BİM, ŞOK gibi zincir marketleri de kullanmak istiyor. Bu marketleri "enflasyonun sorumlusu" ilan ederek hem bir günah keçisi yaratıyor hem de onları zararına satış yapmaya zorluyor.

Hatta iktidar ortağı Devlet Bahçeli, "sürekli zam yapan zincir marketlerin 'FETÖ' ile irtibatları araştırılmalıdır" dahi dedi! BİM'in CEO'su ve Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Galip Aykaç, buna kamuoyu önünde yanıt verip de "Bre densizler" deyince bu kez kendisi hedef haline geldi. Bahçeli'nin affıyla hapisten kurtulan "ülkücü mafya" şefi Kürşat Yılmaz, Aykaç'ı alenen ölümle tehdit etti. Çeşitli illerde BİM marketler "ülkücü" sokak gruplarının saldırılarına uzadı. BİM'lerin camına Bahçeli'nin resimleri asıldı. MHP'li Mersin Toroslar Belediyesi ilçedeki BİM'i mühürledi. Çok değil 7-8 sene öncesinde tam zıt görüşteki grupların sıkça saldırılarına uğrayan BİM marketlerinde bugün iktidar yanlılarının saldırılarına uğruyor olması hakikaten tarihin bir ironisi olsa gerektir!

"Ucuzluk marketi" olarak bilinen bu tekellerin, söz konusu ucuzluğu hem kendi çalışanlarının hem de üretici köylülerin emeğini sömürerek elde ettikleri bilinmektedir. Bu marketler ölçek ekonomisini kullanarak sürekli ve geniş ölçekli toptan alımlarla tarım ürünlerini aşırı ucuza satın almaktadır. Yine hepsi neredeyse tüm çalışanlarını çok yoğun emekle, çok uzun mesai saatleriyle ve asgari ücretle çalıştırmaktadır. Hiçbirinde sendika yoktur. Zincir marketlerin, işçi sınıfı ve üretici köylülüğü sömürerek zenginleştiği bu çark tam da AKP döneminin bir ürünüdür. Zincir marketlerin sözüm ona hedefe oturtulduğu günümüzde de onların bu sömürü yöntemleri hiç tartışılmamaktadır.

Piyasa fiyatlarının üstünde fiyat belirlemek ise bu marketlerin sömürü yöntemleri arasında yer almamaktadır. Tersine onlar, ucuza satarak sömürüyü gerçekleştirmektedirler. Ancak nihayetinde bu "ucuzluk" da görelidir. Ortalama piyasa fiyatları ve maliyetler yükseldiğinde zincir market etikleri de yükselecektir. Gıda enflasyonunun TÜİK rakamlarıyla dahi %102'yi bulduğu bir ortamda zincir marketleri "enflasyonun sorumlusu" ilan etmek, iktidarın sorumluluğu sırtından atma arayışıdır.

ZİNCİR MARKETLERDEN SEÇİM KAMPANYASININ FİNANSE ETMESİ İSTENİYOR

Anlaşılan Erdoğan partisine seçim kazandırmak için kendi eliyle zenginleştirdiği bu marketlerden adeta zararına satış yapmalarını istemektedir. Bu zımni teklife göre; bu marketler, 6 ay boyunca (seçime kadar) zararına satış yapacak böylece pahalılık daha az hissedilecek, zararları ise seçimden sonra karşılanacak. Erdoğan, böylece bu marketleri, kendi seçim kampanyasını finanse etmeye zorluyor. Onları birer tanzim satış merkezine çevirmek istiyor. Anlaşılan o ki bu marketler ise seçimden sonrasına güvenmedikleri için bu teklifi kabul etmiyorlar.

Erdoğan ve Bahçeli'nin zincir marketlere kızgınlığı, bu teklifi kabule zorlamak içindir. Muhtemelen BİM, ŞOK ve benzerleri, iktidardan gelen bu tazyik karşısında "indirim kampanyaları" başlatırlar. Daha şimdiden Galip Aykaç'ın dernek başkanlığından istifası ile bu sinyali verdiler. Ama onların "indirim kampanyaları" da Tarım Kredi marketlerinkinden pek farklı olmaz. (Göstermelik olur.)

Sonuç olarak ne bu tür ayak oyunları ne TÜİK'in enflasyonu düşük göstermesi, ne Suudi Arabistan Krallığı'ndan (kim bilir ne karşılığında) elde edilen 5 milyar dolarlık rezerv, ne EYT adımı, ne de asgari ücret zammı seçimlere bu denli kısa süre kala ekonominin bozulan makro dengelerini onarabilir. Bu makro dengesizliklerin toplam ürünü olan enflasyonun da düşmesi mümkün olmayacaktır. Belki baz etkisiyle bir iki ay teknik hesaplamada geriler ama sonra yeniden yükselir.

Üstelik tersine, son (2022 3. çeyrek) büyüme verilerinin gösterdiği üzere; Avrupa ekonomilerindeki durgunluğun yansıması olarak, Türkiye ekonomisi de durgunluğa doğru gitmektedir. İnşaat, tarım ve sanayi (kısacası reel sektörler) daralma içindeyken, sadece finans sektörü büyümektedir. Sabit sermaye yatırımları azalmaktadır. İşsizlik yeniden tırmanışa geçmiştir.

Önümüzdeki 6 aya, reel ekonomi de durgunluğa doğru gidiş damgasını vuracağa benzemektedir.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP) Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi