üçüncü y’nin intikamı

erdoğan, bir programda, “biz iktidara gelirken üç y’yi ortadan kaldıracağımızı söyledik: yoksulluk, yasaklar… yoksulluk.” kaldırmayı vaat ettiği üçüncü y, yani yolsuzluk dilinden dökülemedi.

siyasette pek mahir olmadığına şahit olduğumuz kemal kılıçdaroğlu bu sefer gayet iyi tanıdığı sularda olmanın gücü ve rahatlığıyla konuşuyor ve haklı olarak belgelerine güveniyor. sayın cumhurbaşkanımız ise, onun konuşması sırasında trt’nin yayını kesmesini mümkün kılacak kadar çok şeye hakimken tedirgin görünüyor; hatta kontrolünü kaybetmeye meyilli olduğu bile söylenebilir. konuyla ilgili konuşan diğer akp’liler de hazırlıksız yakalanmış gibi; tam olarak ne söylediklerini anlayamıyoruz, belgeler sahte mi yoksa hukuk açısından bir ehemmiyetleri mi yok? chp genel başkanı kemal kılıçdaroğlu herhangi bir hükmü olmayan "ticari" belgeleri mi dikkate alıyor yoksa elindeki evrak ahlakdışı yöntemlerle üretilmiş mi? iki iddia da, her zamanki laf kalabalıklarının -ingiliz derin devleti, fetö, haç…- arasında dillendiriliyor. yine akp’li naci bostancı ise, "bu işlerin ispat edileceği yer chp grubu değildir," demiş ve chp genel başkanı’na cumhuriyet savcılarını işaret etmiş. öyle ya, cumhurbaşkanının, kılıçdaroğlu iddiaları ilk telaffuz ettiğinde açtığı 1 milyon 500 bin liralık tazminat davasına bakan hakime de sunulabilir, man adası’ndaki 1 sterlinle kurulan şirkete aktarılan paraların swift kodları ve dekontları. ama bostancı’nın, bu ülkede cumhurbaşkanını yargılayacak bir mahkemenin var olduğuna inanması ihtimali de yok. bu sonucu sağlayanların, "uluslararası" terimini suçlama olarak kullanmaya hakkı olabilir mi?

iş bununla da kalmıyor; akp’nin başarıyla yürüttüğü bölücü siyaset, kendisini destekleyenlerle, karşı olanları neredeyse tamamen ayrı mecraları takip eder hale getirdi. o yüzden chp grup toplantısında tam olarak ne konuşulduğundan akp seçmeninin haberdar olması ihtimali zayıf. haberdar olsalar bile inanacakları şüpheli. nitekim kılıçdaroğlu’nun ne dediğini merak bile etmiyor, akp’lilerin onunla ilgili hamasi iddialarını iştahla tekrarlamayı tercih ediyorlar.

iddialara konu olan vergi kaçırma, türkiye’de, ödemek zorunda olduğu vergi ücretinden zorunlu olarak kesilenler hariç herkesin işlemeye çalıştığı bir suç zaten. türkiye kapitalizminin ezici bölümü, özellikle de akp iktidarında güçlenen kesimler sermayelerini arttırırken üç temel kaynaktan yararlandı: bol keseden dağıtılan krediler, kaçırılan vergiler ve yatırılmayan sigorta primleri. ancak hükümete yakın olmayıp sıkı sıkı denetlenen büyük şirketler vergi ödüyor ve gerçek sigorta primlerini yatırıyor (malum, emek piyasası sigortası asgari ücretten yatan müdürlerle falan dolu). türkiye toplumu, kaçırılan verginin ya da yapılan yolsuzluğun parasının kendi cebinden eksildiği fikriyle tanışmadı henüz, tanıştırmaya çalışan olduğunu da söylemek zor. dolayısıyla -17 aralık’la başlayan süreçte de ziyadesiyle gördüğümüz gibi- yolsuzluk ihtimali seçmenin tercih ettiği siyasal parti konusundaki fikrini değiştirmiyor.

gerçi değişse ne olacak, seçim sistemi adım adım yalan oldu, son değişiklikle çöplüğe atılmak ne kelime, üstüne sifon çekildiği bile söylenebilir. (inci hekimoğlu henüz tasarı halindeyken bu değişikliği çok sarih bir biçimde anlatmıştı

öyleyse? herhangi bir değişiklik imkânsız mı?

sanırım 2015’in başlarındaydı, tayyip erdoğan, bir televizyon programında bir hatırlatmada bulunmak istemişti; "biz," dedi, "iktidara gelirken üç y’yi ortadan kaldıracağımızı söyledik: yoksulluk, yasaklar… yoksulluk." iktidara gelirken kaldırmayı vaat ettiği üçüncü y, yani yolsuzluk dilinden dökülemedi. kaldı ki, bu üç y birbirinden çok da bağımsız değil.

ülkede kendisini yargılayacak herhangi bir mahkeme, anaakım medyada hakkındaki iddialara yer verecek herhangi bir mecra bırakmayan, bütün siyasal araçları kadükleştiren, demokratik yolları tıkayan bir iktidara karşı bazen mücadele yetersiz kalır, muhalefet başarısız olur ama o iktidarı çürütecek zehir bizzat kendi bünyesinde oluşur ve o iktidar sertleşip kırılganlaştıkça çatlaklarına sızar.

insanların hayatında uzun zaman alan süreçler tarihte bir âna tekabül ediyor. şimdi de öyle bir ânın eşiğinde, o çok bilinen terimle sonun başlangıcındayız. önümüzde uzun ve zor bir dönem var; iktidar başta ekonomi ve uluslararası ilişkiler olmak üzere pek çok alanda sıkışık durumda, en önemli gücü olan halk desteğini milliyetçi, ırkçı dalgalanmalarla ayakta tutmak için, gencecik çocukların canı pahasına afrin’e girmek de dahil olmak üzere, birçok yöntemi deneyecek, kendisini rahmetle anabileceklerin sayısını gün be gün azaltacak. doğru, yerleştirdiği rejimin değişmesi yıllar alacak ve ihtimal ki bu topluma karşı işlediği suçlardan yargılanmayacak. ama en karamsar olanımız bile kabul eder ki, tarihin her çatlağı halk için bir umut aynı zamanda… eşiğinde durduğumuz o sonun neyin başlangıcı olacağı da biraz bize kalmış.

erdoğan chp ayşe düzkan yolsuzluk muhalefet yoksulluk yasaklar