Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Umuda adanmış söz gibi

Güneşin doğduğu yerde doğdum, battığı yerde battım hayatımda. Çölde kavrulduğum kadar kutuplarda bir zaman sonra çözülmek için dondum sabırlıca. Şarkımız bizimle başlayıp, bizimle bitmiyor.

Daha iyi ve adil bir ülke için hayallerimizin içinde yol alırken, bir kere daha her birimiz neredeysek orada batırıldık. Elbet ilk sefer başımıza gelmiyor bunlar, moralimiz bozuk. Küfre dönüyor dilimiz.

Peki, bu nedenden dolayı karıncayı bile incitmeyen o naif yanımızdan vaz mı geçeceğiz?

Asla! Ütümüzdeki tozu, molozu silkeleyerek, yine kendi yıkıntılarımızdan yeni bir bina inşa edeceğiz. Üstelik bunu böyle yapacağımızı saklamadan, gizlemeden yapacağız. Zaman geçtikçe kızmak, bağırmak, başını alıp bilinmeyen bir yere gitme isteğimiz yerini bir şarkı ile değiştirecek. Böylesi günlerde bize uzatılan bir dost elini tutar gibi şarkılara tutunarak yeniden ayağa kalkmamız mümkün. Benim öyle oldu.

'Bir fıçı bourbonda ıslatıldıktan sonra, beş ay tütsülenmiş ve ardından da bir arabanın altında çiğnenmiş' (*) Tom Waits’ın Russian Dance parçası gelip beni buldu ve 24 Haziran’dan sonra yakamdan düşmedi. Üstelik hem yenilgilerde hem de zaferlerde aynı etkiyi bırakıyor insanın üstünde. Bir taşla iki kuş vurmak gibi...

Şarkı başlıyor ve daha şarkı bitmeden ritmi yavaşlayarak bitecekmiş gibi oluyor. Tam o bitme noktasında müzik tekrar canlanarak yükseliyor. Bu durum parçanın içinde birkaç kere tekrar ediyor. Parça bittiğinde ise içinizdeki müzik durmuyor yol alıyor kendince.

Her yenilgiden kendini yeniden ayağa kaldıranların müziğidir benim için Russian Dans. Bir aşkı veya bir ayrılığı tarif ettiği gibi; savaşta ileri atılmayı, geri çekilip güç biriktirip tekrar ileri atılmayı, hayatın doğum ve ölümlerden ibaret olmadığını ve sonsuz bir döngünün bir parçası olduğumuzu da bize hatırlatan şarkıdır.

Güneşin doğduğu yerde doğdum, battığı yerde battım hayatımda. Çölde yanıp kavrulduğum kadar kutuplarda bir zaman sonra çözülmek için dondum sabırlıca. Şarkımız bizimle başlayıp, bizimle bitmiyor. Bitmiyor canlı hayatın kendini asla tekrar etmeyen o uzun şarkısı…

Tıpkı bir denizin gelip geri çekilen dalgaları gibi, yenilgi ve zaferlerimizi ayıklamamızın mümkün olmadığı, birinin diğerini beslediği gibi. Birine yetişmeye çalışırken, bir diğerine gecikmemiz gibi, içimizi acıtarak kanatan, kanattığı yaramızı yine kendisinin sarması gibi bir şarkıdır o günden beri beni ardından koşturan.

Dibe düştüğümüzde bizi yukarıya çıkaracak bütün nedenleri kendisiyle beraber taşıyan bir şarkı. Tekrar üste çıktığımızda bir bebeğin aldığı ilk nefes gibi ciğerlerinde havanın patlamasıyla başlayan yeni bir hayatı başlatan bizim rengimizden, bizim kokumuzdan bir şarkıdır. İnsanı kendi doğumuna ve kendi ölümüne de tanık eden bir şarkı. Bir kere doğup bir kere ölünen dünyada, defalarca ölüp defalarca doğduğuna bizi inandıran bir şarkı...

Gözlerimizin içine baka baka bıçağınızı bilediniz, arkası gelmeyen silah sesleriyle kendilerini can havli ile balkondan içeri atanların dünyasına korkuyu salarak yaptınız bütün bu kötülükleri. Siz şiddetin ehli, biz hayatın hevesli öğrencileri olduğumuz müddetçe gelip bulur bizi o şarkı.

O şarkı, hayatta her sonun bir başlangıcı beraberinde taşıdığı Tom Waits’in şarkısı gibi başlar ve asla bitmez. Yenilip, vücudu param parça edilerek etrafa dağıtılsa da olmadık bir uzvundan tekrar var olur. Mücadeleye devam eden, teslim alınmayan bir güç var şarkıda, hüzünlü bir isyan...

Parça bir yerinde tam ‘kaybetti’ deyip bizi hüzne yollarken, birden olmadık bir çeviklikle ayağa kalkar ve mücadelesine kaldığı yerden devam eder. Onun damarlarında her düştüğünde onu ayağa kaldıran umut akar sanki. Umuda adanmış söz gibi dik durur hayatta.

Sonra umudun ve zaferin şarkısı olup yükselerek bütün bir dünyayı, bütün bir evreni kapsar.

Naralar arasında zafer onundur artık. Yarattığı coşku ile şarkı bitince bir kez daha dinlemeyi hak eder. Bir kez daha, bir kez daha...

İnsanın hayatında umut ve karamsarlığı bir arada tutan, onların bitmeyen kavgasını anlatan bir şarkı yükselerek bizi tekrar yukarıya, hayata çekiyor. Rüzgârın yardımıyla savrulan bir tohumun toprağa düştüğünde aklında olanları fısıldıyor bize Tom Waits’in Russian Dance şarkısı. Dilimizde yeni doğan notaların tadı, dudaklarımızda hayata batırılıp çıkarılan sözcüklerin umudu havalanacak.

* Gary Graff

* Tom Waits’in Russian Dance

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi