Savaş Kılıç

Savaş Kılıç

“Uydurukça”nın faydaları

Türkçede, dili konu eden söylemlerin en sevdiği klişelerden biri Öztürkçeçilik / Osmanlıcacılık ihtilafıdır. Dile dair bir şey söyleyip bu konuda taraf olmamak, taraflı bir imada bulunmamak zor gibidir.

Türkçede, dili konu eden söylemlerin en sevdiği klişelerden biri Öztürkçeçilik / Osmanlıcacılık ihtilafıdır. Dile dair bir şey söyleyip bu konuda taraf olmamak, taraflı bir imada bulunmamak zor gibidir.

Bir önceki yazımdan da “dil devrimcisi” olduğum, Osmanlıcaya ne pahasına olursa olsun karşı olduğum sonucu çıkarılmış olabilir. Oysa ben bu günügeçmiş ihtilafta düzayak bir konuma yerleşmeden (yani, Öztürkçeci de değilim Osmanlıcacı da), bugünden bakarak geçmişteki gelişmeleri değerlendirmeye çalışmak ve şimdilik şunu söylemek istiyorum: 1932’de başlatılan dil reformunun olumlu ve olumsuz etkileri olmuştur, bunlardan bazılarını fırsat buldukça ele almaya çalışacağım. Bu yazıda olumlu etkilerinden biri üzerinde durmak istiyorum: Dil reformu birtakım yapım eklerine işleklik kazandırmıştır.

Geçen yazıda örnek olarak ele aldığım -agan /-egen ekinin anlamca yakın ama değerce farklı bir kısa biçimi var: -gan/-gen. Ekin işlevi Osmanlıca gramerinde Arapça çekimler için kullanılan “mübalağa-i ism-i fail” kategorisine benziyor: Yani bu ekle de bir fiili yapmayı alışkanlık, huy edinmiş failleri adlandırıyoruz. Örneğin unutan kelimesiyle bir şeyi bir defaya mahsus unutmuş birini anlatabiliriz ama unutkan unutma alışkanlığı olandır. Yapışkan ise bir kere yapışan değil, yapışma özelliği olandır; sticker yerine de, Türk-Amerikan kreolleşmesinden önce, yapışkan çıkartma ve ayrı ayrı olarak da yapışkan, çıkartma denirdi.

Bugün isim-fiil yapmak için kullandığımız -an eki (unut-an) aslına bakılırsa Eski Türkçede -gan şeklindeydi. Bu örnekte bir bakıma bir ek doublet’si, yani eşil-ekler söz konusu. Ne demek bu? Şunun gibi: Hem gene diyoruz hem yine, hem anne diyoruz hem ana. Dilde uzak geçmişe gittiğimizde bu kelimelerin aslında tek bir kelime olduğunu, iki söyleyiş şeklinin de kullanılmaya devam etmesi sonucunda, kâh aralarında anlam farkıyla, kâh anlam farkı olmaksızın, ikisinin ayrı kelimelere dönüştüğünü görüyoruz. Aynı şekilde -an ile -gan eki de uzak geçmişte tek ekti, ama zaman içinde -gan yukarıdaki örnekte gördüğümüz cinsten yeni bir anlam, işlev kazanmıştır.

Konuşma dilinde de yazı dilinde de hiç yadırgamadan kullandığımız, yapısı şeffaf olduğu için anlamı gün gibi aşikâr olan nice kelime var bu ekle yapılmış: alıngan, çığırtkan, çekingen, çalışkan, konuşkan, girişken, kaygan, alışkan-lık, ısırgan (otu).

Eski metinlerden, sözlüklerden de iki örnek vereyim:

“kurbağa: derelerde olur çagırgan hayvan.” (Tuhfe-i Mîr, 17. yy sonları),

“yakut-ı hamdan, yani, erigen yakut [=şarap].” (Sudi’nin Hafız Şerhi, 16. yy).

Tarihsel metinlerde geçen epey bir kelime var bu türden: kavuşkan, ulaşkan, savaşkan, esirtgen (sarhoş etme özelliği olan), anırgan, burulgan (girdap, burgaç), ugan (kâdir tanrı). (Tarama Sözlüğü) Burulgan halk dilinde hava olayı olarak “hortum” anlamında da kullanılıyormuş. (Derleme Sözlüğü)

Neolojizm gibi görünen ama pekâlâ olmayabilecek kelimeler de var: buyurgan, savurgan, sokulgan (sıcakkanlı), sıkılgan (mahcup). Nitekim buyurgan sıfatı Derleme Sözlüğü’ne göre “kaynana” anlamında isim olarak kullanılıyormuş.

Buna karşılık dil reformuna ve onun aşıladığı yaratıcı ruha borçlu olduğumuz kelimeler de var: üretken; kırılgan, kırılganlık (İng. fragility karşılığı, ama bugün sosyal bilimlerde vulnerability karşılığı da kullanılıyor, aynı kelimeyi karşılamak için yaralanabilirlik de deniyor); direngen, sakıngan (“ihtiyatlı” anlamında), saldırgan; doğurgan, doğurganlık (İng. fertility); geçirgen (İng. permeable karşılığı ama porous için de kullanılıyor gözenekli ile birlikte); kemirgen, sürüngen, değişken, etken, edilgen, iletken, akışkan gibi.

Bir çevirmen arkadaşımın metninde “kaçışkan” kelimesini gördüm (İng. evasive “ele avuca sığmaz” karşılığı olarak). Çok güzel bir neolojizm. Cemal Süreya da 1957 tarihli “Süveyş”inde “sevişken” diye bir kelime kullanmış:

Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken

Son derece ince bir kadın yüzünden sallantılı

Sevişken bir orospu en mayhoş tenlisi Ortadoğu’nun.

Gerek yazar gerekse çevirmenler -gan ekiyle yeni kelime üretmeye ve üretilenleri kullanmaya devam ediyorlar, bu da Türkçe adına bir kazanım. Örneğin sevişken “Pazar sevişgenleri”, “şiyir sevişgenleri”nde yaşıyor. “Çevirgen” de şakayla karışık dolaşımda. Mizahla gelen yaratıcılık da dile yarıyor.

Türkçenin küçümsendiği, çirkin bulunduğu dönemlerde bu ekle yapılmış kelimeler yazı dilinde herhalde çok rahat kullanılamıyordu, yazarlar belki alay konusu olmaktan korkuyordu. Dil reformu Türkçeye üretkenlik kazandırdığı gibi Türkçe yazanlara, bu dili sevenlere de özgüven aşıladı.

İhtiyaç duyduğumuzda sataşkan diyebilmek (çocukken annem bana derdi! – gerçi bu ünlemi koymakla iyi etmedim galiba), yazıda ya da çeviride kullanabilsek fena mı olur? Hem belki bu kelimenin İngilizcesi / Fransızcası / Almancası da yoktur, kimbilir! Hep İngilizceden (ya da genel olarak Batı dillerinden) Türkçeye bakıp sözümona eksik saptayan yanılgan göz belki Türkçeden bakınca başka dillerde uygun karşılık bulmakta zorlandığını da fark eder bu tür vesilelerle.

Peki dil reformunu savunanların az çok etkili olduğu 50-60 yıl, Osmanlı ulemasından alacaklı olduğumuz 600 yılı telafi etmiş midir? Sanmıyorum, ne mümkün! Ama o 6 asır da bütünüyle kayıp değil, hepten zarar hanesine yazamayız, ona borçlu olduklarımız da var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Savaş Kılıç Arşivi