Pelin Cengiz
'Victor Hugo, Notre Dame bağışçılarına teşekkür eder, aynı ilgiyi Sefiller için de bekler'
Geçen hafta hem Türkiye hem dünya açısından epey yoğun geçti. Biz içeride mazbata yolu gözleyip Ekrem İmamoğlu'nun ayağına nasıl bir çelme takılacak diye bakarken, dünya Fransa'nın göz bebeği Paris'in simgelerinden Notre Dame Katedrali'nin 8.5 saat süren yanışını izledi.
Geçirdiği savaşlara rağmen ayakta kalan dünyaca ünlü 856 yıllık yapının büyük ölçüde zarar görmesi Fransızlar kadar herkesi üzdü. Üzdü üzmesine ama başka üzüntülerimiz de var...
Fransız Le Figaro gazetesinin Notre Dame yangınıyla ilgili haberinin girişinde şu cümle vardı:
"Victor Hugo remercie tous les généreux donateurs prêts à sauver Notre-Dame de Paris et leur propose de faire la même chose avec Les Misérables."
Yani, "Victor Hugo, Notre Dame bağışçılarına teşekkür eder, aynı ilgiyi Sefiller için de bekler."
Sözün sahibi Ollivier Pourriol isimli bir yazar, bu cümleyi aslında Twitter hesabından paylaşmış. Gördüğüm kadarıyla dünyaca ünlü Fransız yazar Victor Hugo'nun iki dev eseri "Notre Dame'ın Kamburu" ve "Sefiller" romanlarına atıf yapılan bu cümle daha pek çok yerde de alıntılanmış.
Notre Dame Katedrali'nin dramından etkilenen Fransız zenginleri daha yangının dumanı sönmeden adeta bağış sırasına girdi. Yangının ardından kısa sürede Fransa'nın dünyaca ünlü markalarının patronları da dahil olmak üzere 1 milyar euronun üzerinde bağış toplandı.
Katedralin yeniden inşası için 2 milyar euro düzeyinde bir miktara ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Devam eden başka bağış kampanyalarıyla ve Fransız devletinin desteğiyle ihtiyaç duyulan miktara ulaşmanın çok da zor olmadığı görülüyor.
Yangın söndürüldü söndürülmesine ama Fransız zenginlerinin bu hızlı bağış reaksiyonu başka tartışmaların da fitilini ateşlemiş oldu.
Patronların bağışlarını değerlendiren CGT Sendikası Başkanı Philippe Martinez, bu rakamların gelir dağılımındaki adaletsizliği gösterdiğini söyleyerek, Notre Dame Katedrali için tek kalemde 100 milyon euro bağış yapabilen şirket sahiplerinin, işçi hakları söz konusu olduğunda aynı cömertliği sergilemediğini belirtti. Haksız mı?
Sadece işçi haklarına duyarsız değil elbette bu kesim...
Çünkü, Ollivier Pourriol'ün de sözüyle "Sefiller" diye tabir edebileceğimiz işçiler, emekçiler, yoksullar, mülteciler, iklim krizinin birinci dereceden kurbanları, dünyanın tüm ötekileri için aynı ilgi ne zaman gösterilecek?
Madem bu kadar hızlı bağış toplanabiliyor, ülkedeki yoksullar, evsizler, aç insanlar için neden böyle paralar toplanamıyor diye soruyor haliyle insanlar...
Sadece Fransa'da 4 milyon kişi kötü barınma koşullarında yaşarken, sokakta uyuyan evsizlerin sayısının 12 binin üzerinde olduğu belirtiliyor.
Bağışçılar arasında milyarder aileler, Louis Vuitton, L'Oreal gibi markalar, BNP Paribas, Credit Agricole gibi bankalar, Bouygues, Fimalac, Capgemini gibi şirketler var. Fransa'nın ve dünyanın en kirli şirketlerinden petrolcü Total de 100 milyon euro ile bağış sırasına girmiş. Bir katedral bağışıyla hem reklamını yap, hem kirli geçmişini temize çek, güzel iş...
Madalyonun diğer yüzünde vergi meselesi var. Notre Dame daha söndürülmeden zenginlerin gönlünden kopan milyonlarca euro bağış, bazı kesimlerde "Bunlar zaten vergi vermiyor, bir de muafiyetten yararlanacak" itirazlarının yükselmesine sebep oldu.
Aniden başlayan bağış furyasını "iğrenç" olarak nitelendiren İsviçreli Le Courrier gazetesi, katedralin kurtarıcısı rolüne soyunan zenginlerin Notre Dame sembolünü gerçek anlamda kullandığını belirterek, "Bunlar abartılı vergi yüklerinden şikâyet edenler, vergiden kaçmayı alışkanlık aline getirmiş olanlar. Beş aydır Fransa'nın yarısı her haftasonu, onur kırıcı yaşam koşullarını, kötü konutları, berbat maaşları, gündelik yaşamdaki aşağılanmaları eleştirmek üzere sokağa dökülüyor. Ülkenin bu iki yüzü arasındaki gözle görülür çatlağı ne çok zenginlerin gösterdiği seçici cömertlik ne de -sosyal adalet taleplerine inatla kulaklarını tıkayan- hükümetin dayanışma ve ulusal birlik çağrıları kapatabilir" ifadelerine yer verdi.
Benim konuyu getireceğim yer belli. Katedral inşasına bağış konusunda ceplerini açmada bu kadar cömert olan zenginler Amazon'lardaki yağmur ormanları, mercan resifleri, Grönland buzulları ya da iklim mültecileri dendiğinde ellerini neden ceplerine atmazlar? İklim kriziyle bir yokoluşu sürüklendiğimiz bu gezegenin yok olan değerlerini gelecekte parası neyse saçarak geri getirebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Biyolog ve aktivist Daniel Schneider, Twitter'da şöyle sormuş: "Bir kiliseyi yeniden inşa etmek için 24 saatte yüz milyonlarca dolar bağışta bulunuldu. Evini yeniden inşa etmek içinse hiç... Önceliklerimiz nerede?"
Diğer yanda, iklim krizine karşı yeni nesil bir örgütlenme ve aktivizm biçimi geliştiren Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) eylemcilerinin işgal günleri kesintisiz sürüyor.
Bir neslin isyanının, yokoluş feryadının aktivizmle ve yaratıcı eylem biçimleriyle buluştuğu nöbetler devam ederken, iklim krizine karşı dünya çapında öğrenci eylemlerine ön ayak olan Greta Thunberg, geçen hafta Avrupa Parlamentosu'nda yine etkili bir konuşma yaptı.
Greta, artık iklim krizine karşı harekete geçilmesi konusunda gençleri, çocukları tetikleyen dünya çapında bir figür. Bu kadar ilgiye mahzar olmanın da bir bedeli var elbet...
Tuhaftır yine bir Fransız -filozofmuş- Pascal Bruckner, gayet nobran ve hakaretamiz bir biçimde Greta'yı diline dolayarak, üstelik de otizmini insanları yönlendirmek için kullandığıyla ilgili ifadeler kullanarak, Greta'dan nefret ettiği anlamına gelen şeyler söyledi. Bruckner'in sözleri epey tepki çekti tabii...
Belli bir yaşın üzerindeki amcalar, teyzeler yeni bir nesil geliyor, sizin ezberlerinizi bozan, sizin taktiklerinizin ötesinde mücadele araçlarıyla isyan eden bir nesil. Bu kez siz onları izleyeceksiniz. Bu yeni nesli ve bu yeni neslin taleplerini dinleyin, anlamaya çalışın, anlayamayacaksanız da gölge etmeyin yeterli...
Bu yazı da konuyla alakalı sözlerle bitsin bari, Müslüm Gürses'ten gelsin:
"...Hor görülenlerin isyanıdır bu, sevip sevilmeyenlerin isyanıdır bu, düzensiz dünyanın günahıdır bu, yakarsa dünyayı garipler yakar..."