ayşe düzkan
ya kürtler de bizi yalnız bırakırsa?
leyla güven’i, evinin kapısında, çoğu sivil polislerden oluşan bir kalabalığın arkasında, bir yandan hazırlanıp bir yandan da tarihe geçecek sözler ederken birkaç kez gördük. eski dtk başkanı güven, bir türlü rahat bırakılmayanlardan. yılacağından, yılması ümit edildiğinden değil, hatta ibret olsun diye bile değil.
o, bugün cezaevinde olan birçok kürt siyasetçi gibi, yıllarca mücadelenin, eş başkanlık gibi devlet aklının, havsalasının almadığı bir sistemle anılmanın, bir kadın olarak öne çıkmanın, halkın sesine kulak verdiği bir kadın olmanın sonuçlarını yaşıyor. ama ayırt edici bir özelliği daha var; 2018 yılında başlayan ve sonuç alan, tecride karşı açlık grevi eyleminin öncüsü olması. o eylem sonuç aldı ama sonuç kalıcı olmadı, tecrit uygulaması kırılmadı. bugün aynı taleplerle yeni bir açlık grevi dalgası başladı. leyla güven, bugün 2018’deki öncü rolünün karşılığını da ödüyor.
hakkındaki hiçbir hukuki sürecin olağan seyrinde gitmediği insanlardan o. örneğin normalde cezası bir yılın altına düşen mahkûmlar denetimli serbestlik (yani düzenli imza ve yurtdışı yasağı, bazen de bir kamu kurumunda mecburi çalışma) hakkından yararlanabilirken, bir aylık bir ceza için aynı haktan yararlanması uygun görülmemiş ve geçen haziran ayında tutuklanmıştı. sonra tutuklu yargılandığı ancak ceza almadığı bir başka dosya sebebiyle, devletten "alacağı" olan süreye sayılmış, öyle tahliye olmuştu.
şimdi de demokratik toplum kongresi’nin eş başkanı olduğu ve iki konuşmada örgüt propagandası yaptığı için 22 yıl 3 ay hapis cezası aldı. konuşarak, toplantı yaparak 22 yıl 3 ay ceza alacak ne suç işlenmiş olabilir? daha önce de milletvekilliği düşürülmüştü, dokunulmazlıkların kaldırılmasının, seçmenin oyunun hiçe sayılmasının, zaten son derece kısıtlı olan demokratik çerçeveyi daha da daralttığını söylemeye bile gerek yok. güven, geçen mart ayında evrensel gazetesine verdiği bir röportajda bütün dünyada siyasi partiler ve resmi kurumlar dışında, yasal yollarla oluşan kurumlar bulunduğunu, bunlardan birinin de kongreler olduğunu söylüyor ve yıllar boyunca bir çözüme kavuşmayan kürt sorununun çözümü için böyle bir kongreye ihtiyaç duyduklarını, dtk’nın 2007’de bu fikriyat tartışılarak, bin delegeyle kurulduğunu anlatıyor. leyla güven, aynı röportajda akp’nin iktidara geldiğinde kürt sorununun varlığını kabul ettiğini hatırlatıyor ve "dtk’nin önemli bir yeri olduğunu gördü ve muhatap almaya başladı. anayasa değişim komisyonunda dönemin meclis başkanı cemil çiçek dtk’ye davetiye gönderdi." diyor ve tayyip erdoğan’ın 2013 yılında diyarbakır büyükşehir belediyesi’ne yaptığı ziyarette onu karşılayanlar arasında dönemin dtk eş başkanı ahmet türk’ün de olduğunu hatırlatıyor. eğer dtk "bir terör örgütü" ise erdoğan’ı karşılaması nasıl mümkün oldu? leyla güven, aynı röportajda şöyle diyor: "akp kürt sorununda başka bir mecraya geçince dtk gibi birçok kurumu terörize etti. yargı eliyle de bunu hızlandırarak kongrenin işlevini ortadan kaldırmaya çalıştı. son 3 yıldır çok yoğun bir yargı baskısıyla siyaseten yok edilmeye çalışılıyor. dtk’ye gelen, oturan, kapısının önünden geçen, misafir olarak gelen kişiler yargılanmaya başladı."
tekrar edeyim, leyla güven, kürt sorununun demokratik yollardan çözümü için çabaladığı ve -bunun bir parçası olarak- imralı tecridine karşı mücadelesi nedeniyle cezalandırılıyor.
şunu hatırlatmak istiyorum, dtk’nın kurulduğu 2007 yılından sonra kürt meselesiyle ilgili önemli değişiklikler oldu. kürtler hep dört ayrı devletin vatandaşı olarak yaşadı ama suriye savaşı’na kadar bu konuyu türkiye sınırları içinde ele alıp tartıştık. ancak bugün özellikle ırak ve suriye’yi de içine alan bir bölgede etkileri, sonuçları olan ve bu kapsamda değerlendirilecek bir mesele halini aldı. bu olgu, önce akp, bugün de cumhur ittifakının yayılmacı siyasetiyle iç içe geçtiğinde bir sorun halini alıyor. muhalefet, bölgedeki gelişmelerde milliyetçi reflekslerle cumhur ittifakının yanında duruyor. oysa bu yayılmacı politika ekonomik kriz de dahil olmak üzere pek çok meseleyle bağlantılı. nazır kapusuz’un geçen hafta artıgerçek’te çıkan haberi türkiye’nin ayranı yokken yaptığı dış yardımların bu politikayla ilintisini çok açık biçimde gösteriyor. o yüzden muhalefetin tavrını anlamak, anlamlandırmak mümkün değil.
ancak bölge haritasının belki yeniden çizilmesinden, yeni devletleşme/yönetim modellerinin gündeme gelmesinden bağımsız olarak, türkiye’nin iç siyasetiyle ilgili, demokratik hakların genişlemesi, faşizmin geriletilmesi bağlamında da bir kürt sorunu var. iç siyasette kürtlerin yalnızlaştırılmasının sonuçlarını her gün yaşıyoruz. chp de dahil olmak üzere muhalefetin bir kısmı hdp’nin yanında durmayı adeta bir yük, en fazla bir vicdan meselesi, pratik değeri olmayacak bir çaba olarak görüyor, gösteriyor. iktidar, hileli olduğu git gide daha geniş kesimlerce görülen "terör" kartını masaya her sürdüğünde muhalefet bir adım geri atıyor. iktidarın küçük ortağının siyasal şiddet geçmişiyle olan ilişkisinin, chp ve kadroları tarafından, çeşitli jestlerle meşrulaştırılmasıyla birlikte bu, siyasal gerçekliğimizin tersyüz edilmesi anlamına geliyor. barış isteyenler terörist, katliamcıların kimliğini silikleştirenler olgun siyasetçi muamelesi görüyor!
leyla güven, yalnız değil, zaten yalnız kalsa da mücadele verebileceğini göstermiş bir kadın. hdp’ye ve daha genelde kürt siyasetine dokunan yansa da, dostları var. türkiye’nin tek meselesi demokrasi de değil ama ya kürtler demokrasi mücadelesinde bizi yalnız bırakmaktan çekinmeyecek bir noktaya gelirse, ne olur, onu da düşünmek gerekmiyor mu?