Doğan Özgüden
Yanan göçmenlerimizin anısına saygısızlık!
Bundan tam bir yıl önce, 16 Eylül 2023'te Artı Gerçek'te yayımlanan "Mercato: Belçika'da Aday Transfer Pazarı..." başlıklı yazımda, ertesi yıl bu ülkede yapılacak federal ve bölgesel parlamento seçimleri için daha o tarihte Türk aday transferinin de başladığını açıklamıştım.
Neden Mercato? Yaz aylarında medyanın spor sayfaları, tüm dünyada olduğu gibi Belçika'da da astronomik fiyatlarda futbolcu transferi haberleriyle dolu olduğu için başlıklarda varsa yoksa Mercato!
İtalyanca'da "transfer pazarı" anlamına gelen bu kelime 90'lı yıllardan itibaren Fransızca medyada "futbolcu transfer pazarı" anlamında kullanılmaya başlamıştı... Le Soir gazetesi 7 Eylül 2023 tarihli sayısında "160 Milyon Euro'luk Mercato" başlığı altında Belçika futbol kulüplerinin oyuncu transferi konusunda yeni bir rekor kırdığını duyurmuştu...
Futbolda transfer pazarı kapanmıştı ki, bir hafta sonra La Libre Belgique gazetesi siyaset dünyasında bir transferi sansasyonel bir başlıkla veriyordu: "Milletvekili Emin Özkara'yı transfer eden DEFI partisinde Mercato!"
Şaşırtıcı değildi... Tüm kamuoyu yoklamaları Brüksel bölge partisi olan DEFI'nin, belediye yönetimlerindeki koalisyon ortağı Ecolo ile birlikte gelecek seçimlerde büyük oy kaybına uğrayacağını gösteriyordu... Bu nedenledir ki, yıllardır hem Brüksel Bölge Meclisi, hem de Schaerbeek Belediye Meclisi üyesi olan Sadık Köksal, iki ay önce DEFI'den istifa edip kamuoyu yoklamalarında gelecek seçimlerin en şanslı partisi olarak görünen Liberal Parti MR'e katılmıştı.
DEFI de, buna karşı çareyi, son Türkiye seçimlerinde yüzde 74,70'i Cumhur İttifakı'na oy vermiş olan Türk seçmenlerin oylarını kendine çekebilmek için sansasyonel bir "Mercato"ya başvurarak, yıllardır Sosyalist Parti adına hem Brüksel Bölge Meclisi'nde, hem de Schaerbeek Belediye Meclisi'nde yer alan Emin Özkara'yı büyük tantanayla transfer etmişti.
Türkiye'deki baskı rejimlerine karşı hep eleştirel tavır almış bulunan DEFI'nin bu transferi inanılır gibi değildi. Emin Özkara, "sol" etiketli bir parti üyesi olmakla beraber, hem Türkiye hem de Belçika vatandaşı olan birçok siyasetçi gibi, bulunduğu meclislerde Türkiye'deki rejimin ateşli savunucularından biri kesilmişti. Belçika seçimlerinde Türk seçmenlerin oyunu almak için seçim bildirilerini Türkçe bastırıp dağıtmış, Türk Devleti'nin Belçika'daki lobby çalışmalarına hep destek vermişti.
Kısa bir anımsatma... Türkiyeliler, yıllardır, Belçika vatandaşlığına geçmemiş olsalar bile, hem parlamento seçimlerinde, hem de yerel yönetim seçimlerinde oy kullanma hakkına sahipler... Hele Belçika vatandaşlığını elde etmişlerse, Belediye Meclisi, Bölge Meclisi, Federal Meclis, Avrupa Parlamentosu için aday olabiliyor ve de seçilebiliyorlar.
Brüksel'deki tüm seçimler, sadece Türkiyeli seçmenler açısından değil, Belçika'da en yoğun Müslüman nüfusun bu kentte yaşıyor olmasından dolayı Belçika siyasal partileri için de büyük önem taşıyor. Son verilere göre Müslüman ülkeler çıkışlı olanlar Valon bölgesinde yüzde 4,9, Flaman bölgesinde yüzde 5,1 iken Brüksel bölgesinde bu oran yüzde 23,6'yı buluyor.
Brüksel bölgesi içinde ise Müslüman ülkeler çıkışlı olanlar Saint-Josse'da nüfusun yüzde 45'ini, Schaerbeek'te ise yüzde 37,3'ünü oluşturuyor.
Yine de 9 Haziran 2024'teki Brüksel Bölge Meclisi seçimleri, yapmış olduğu sansasyonel Mercato'ya rağmen, DEFI'nin umduğu gibi sonuçlanmadı... Beş yıl önceki seçimlere göre oy oranı %13,8'den %8,11'e, milletvekili sayısı 10'dan 6'ya düşerken, koalisyon ortağı ECOLO'nun oy oranı da %19,12'den %9,85'e, milletvekili sayısı da 15'ten 7'ye düştü.
Buna karşılık, Liberal Parti MR oy oranını %16,87'den %25,95'e, milletvekili sayısını da 13'ten 20'ye çıkarttığı gibi, onun Mercato'su Sadık Köksal da Brüksel Bölge Meclisi'ndeki yerini korumakta zorluk çekmedi.
BRÜKSEL BELEDİYELERİNDE TÜRK FÜTUHATI
Belçika'da 9 Haziran'da yapılan yasama meclisleri seçimlerinin üzerinden üç ayı aşkın bir süre geçtiği halde, ne Federal Meclis'te, ne de Flaman ve Brüksel bölge meclislerinde önümüzdeki dört yıl yürütme görevini üstlenecek hükümetler kurulabildi...
Bu hükümetleri kuracak koalisyonların oluşturulabilmesi, büyük ölçüde, 13 Ekim'de yapılacak olan yerel seçimlerde partilerin alacakları sonuçlara bağlı görünüyor.
En çok Müslüman'ın yaşadığı Saint-Josse'ta 12 yıldan beri belediye başkanlığında bulunan, dört yıl önce MHP'li politikacıları makamında kabul ettiği için Sosyalist Parti'den ihraç edilmiş olan Emir Kır, belediye seçimlerine kendisinin oluşturduğu "Başkanlık Listesi" ile bağımsız olarak katılıyor. Ancak seçimden sonra koltuk sayısı bakımından birinci çıksa da, belediye başkanlığını sürdürmekle birlikte, belediye encümenini oluşturmak için diğer partilerle koalisyon pazarlığına oturması şaşırtıcı olmayacak.
Nüfusunun üçte birinden fazlasını Müslüman'ların oluşturduğu Schaerbeek Belediyesi'nde ise önümüzdeki seçimde sürpriz değişimler bekleniyor... İktidar ortağı Ecolo partisinin dayattığı günlük yaşamı zorlaştıran bazı uygulamalara bölge sakinlerinden gelen tepkiler nedeniyle son zamanlarda belediye yönetiminde büyük bir kriz yaşanmakta... Öyle ki, muhalefetin oturumlara katılmayı reddetmesi nedeniyle Belediye Meclisi aylarca bir türlü toplanamadı, ivedilik taşıyan birçok yaşamsal konu karara bağlanamadı.
Bu nedenle önümüzdeki belediye seçiminde Liberal Parti (MR), Sosyalist Parti (PS) ve Belçika İşçi Partisi (PTB)'nin oylarını artırarak koalisyon pazarlıklarında ön plana çıkmaları sürpriz olmayacak.
Diğer belediyelerin çoğunun yönetiminde yer aldığı halde Schaerbeek'te yıllardır muhalefette kalmış olan Sosyalist Parti, mevcut DEFI-ECOLO koalisyonunun bu seçimde al aşağı edileceğinden öylesine emin ki, 13 Ekim seçimleri sonrası için şimdiden, yıllardır hem Brüksel Bölge Meclisi, hem de Schaerbeek Belediye Meclisi üyesi olan, üstelik son federal seçimlerden sonra partisinin Belçika Senatosu'na da üye tayin ettiği Hasan Koyuncu'yu belediye başkanlığına aday gösterdi.
Üstelik, Koyuncu'nun Brüksel Bölge Meclisi Başkan Yardımcısı olarak Pakistan kökenli bir imamı 13 Ocak 2024'te parlamentodaki bir ödül törenine davet etmesi, üstelik imamın Meclis kürsüsüne çıkıp Kuran'dan ayetler okumasına müsamaha göstermesi nedeniyle büyük eleştirilere maruz kalmış olmasına rağmen...
Seçime daha bir ay varken, Schaerbeek'teki Türk kahve ve lokantalarının, dükkanlarının, berber salonlarının vitrinleri başta Koyuncu olmak üzere Sosyalist Parti adaylarının rengarenk afişleriyle bezenmiş durumda...
Belçika'daki Türkçe dijital medyada da farklı partilerden aday gösterilen Türk'lerin tanıtım ve propagandasını yapan haber, yorum ve reklamlardan geçilmiyor...
YENİ SEÇİLECEKLER BU UTANCA SON VERMELİDİR!
Tüm bunlar olurken, geçtiğimiz cuma günü sosyal medyada Türk nüfusun yoğun bulunduğu Saint Josse Belediyesi'ndeki Ecolo-Groen muhalefetinin sözcülerinden Fas kökenli Ahmed Mouhssin'in bir açıklamasıyla sarsıldım.
Bundan tam 42 yıl önce, 24 Nisan 1982'de, bu belediyedeki La Limite ve Moulin sokaklarının kesiştiği köşede Türk göçmen ailelerin oturduğu dört katlı çift bir binada korkunç bir yangın çıkmış, 14 kişi yanarak can vermişti.
Zamanın Saint-Josse Belediye Başkanı Guy Cudell'in de doğruladığı gibi, bu felaket, Türkiyeli göçmen işçilerin ve ailelerin yoğun bulunduğu belediyede ev sahiplerinin her türlü güvenlik önleminden yoksun evlerini, gerekli tamiratı yapmadan yabancı kökenli ailelere kiralamasının sonucuydu.
Felaket kurbanlarının yanan binaların yakınındaki bir evde toplanmış olan yakınlarına taziyelerimi bildirerek görüştüğüm herkes, Türk Devleti'nin de, Belçika otoritelerinin de kendilerine sahip çıkmamasından dolayı isyan halindeydiler. Belçika'nın Fransızca televizyonu RTBF de olay yerinde hem ölenlerin yakınlarının, hem de semt sakini göçmenlerin isyanlarını dile getirdikleri 57 dakikalık bir röportaj yapmış ve onu "Belçika acı vatan: Saint-Josse Dramı" adı altında yayınlamıştı.
Yangında harap olan, yıkılan evler temizlendikten sonra La Limite Sokağı'nın köşe başındaki arsa belediye tarafından felaket kurbanlarının anısını yaşatmak üzere çocukların güvenlik içinde oynayabileceği, yaşlıların dinlenip hava alabileceği bir parka dönüştürülmüştü.
Ahmed Mouhssin, sosyal medyada paylaştığı bir videoda, gereken bakım yapılmadığı, güvenlik önlemleri alınmadığı için bu küçük parkın bir süreden beri kimsenin içeriye adım atmaya cesaret edemediği bir çöplüğe dönüştüğünü, üstelik olay kurbanlarının anısına saygı ifade eden plak da dahil duvarının tag'larla kaplanmış olduğunu, bu utanç verici duruma bir çare bulunacağına, parka giriş demir parmaklıklarla tamamen kapatılıp kapatıldığını açıklıyordu.
Daha da acı olan, böylesi bir vefasızlığın, 12 yıldır bir Türk başkan tarafından yönetilen bir olan bir belediyede olması...
Sadece o mu? Daha önce de yazmıştım... Nasreddin Hoca'mızın bir heykeli de yönetiminde Türk seçilmişlerin ağırlıklı olarak bulunduğu Schaerbeek'in çöp yığınına dönüştürülmüş bir sokak köşesinde nisyana terkedilmiş durumda...
Hoca'nın eşeğe ters binmiş bir heykeli ilk kez 2006 yılında Schaerbeek'te Gallait, Vandermeersch ve Rubens caddelerinin kesiştiği noktaya dikilmiş, ancak üzerinden çok geçmeden Hoca'nın sağ kolu, tesbihi ve de eşeğinin kuyruğu tahrip edilmişti.
Türkiye çıkışlı seçmenlerin tepkisini yatıştırmak için 2018 belediye seçimleri öncesinde Nasreddin Hoca'nın eşeğe ters binişini temsil eden daha küçük boyutta bir heykeli yine Schaerbeek'te Türk esnafın yoğun bulunduğu Chaussée de Haecht üzerinde bir yol kavşağına yerleştirilmişti.
Ne var ki, o heykelin bulunduğu yol kavşağı giderek mahalle esnafının akşamları artıklarını tepeleme yığdıkları bir çöplük haline dönüşmeye başladı.
Mizah yazarı dostum Erdinç Utku bu utanç verici duruma karşı yıllardır mücadele veriyor, Nasreddin Hoca heykelinin çöplükten kurtarılıp eşekler mahallesi olarak ünlü Schaerbeek’in Josaphat Parkı’na taşınmasını öneriyor...
Yönetimleri Türk ağırlıklı iki belediyenin tutumları böyle de, ya Avrupa'nın başkentinde üç büyükelçiyle temsil edilen, Türkiyeli göçmenlerin sosyal, eğitsel, siyasal ve inançsal yaşamına emrindeki Diyanet Vakfı camileri ve dernekleriyle her daim müdahele eden Türk Devleti?
O devletin dolaylı dolaysız temsilcileri, Türklerin yoğun yaşadığı bu iki belediyenin, Saint-Josse'un ve Schaerbeek'in orta yerlerindeki bu iki vefasızlığı, bu saygısızlığı hiç mi fark etmezler?
Yazıklar olsun!
Doğan Özgüden kimdir?
1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Direniş Belgeleri, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve yedi ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek'e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)