Ceren Gündoğan

Ceren Gündoğan

Yangın Gecesi

Film, zehirli yılanlar, akrepler, orman içinde yaşanan baraka tarzı evler ve çalışmak için sınırın ötesine giden kocalarına duydukları kırgınlığı kızlarına yansıtan annelerin hikâyesi.

Şahdamarından da yakın, muhayyel bir düşmandır kaygı. Tetiklenmesi için gerekli iç ve dış etkenler oluştuğunda kişiyi büyük bir mücadele bekler, kendine karşı kendi. Aslında içeride bir yerlerde belli dozlarda mevcuttur da, kişi her zaman kulak asmaz ona. Kaygı, zihnin gerilerinde, kuytu bir köşede bekler sahne sırasının kendisine geleceği ânı. Yamandır, zalimdir kaygı. Korkular denizse kaygı okyanus olmalı. Kaygısı yüksek kişinin okyanusun ürkütücü dalgalarına kulaç atma çabası acıklıdır çoğunlukla. Yüzemiyorsa batmayı denemeli belki de. Suyun kaldırma kuvveti bilgisine tutunarak. Kendini bırakarak dalgalara tutunmak, diye de formüle edelim, yarı şairane biçimde.

Meksika-Almanya ortak yapımı Yangın Gecesi, Tatiana Huezo’nun yönettiği son film. Jennifer Clement’in Ormandaki Kadınlar adlı romanından, Clement ile Huezo senaryolaştırmış.

Meksika’nın San Jose kasabasında yaşayan özelde bir anne-kızın, genelde ise kadınlığın hikâyesi, Yangın Gecesi. Zor durumlarla baş etmek zorunda bırakılan kadınlar, çocuklarıyla yalnız, para kazanmak üzere sınırın diğer yanına gitmiş kocalarından para göndermenin aksadığı, kocaları tarafından telefonların cevapsız bırakıldığı kadınlar. Maddi dertlere çocuk büyütme sorumluluğu da yüklenmiştir üstelik. Yetmezmiş gibi ve belki de tüm bu karanlık sarmalın ilk nedeni diyebileceğimiz uyuşturucu kartellerinin yerel halka karşı vahşi taarruzu, evlerden silah zoruyla kız çocuklarını kaçırmaları da eklenince, çaresizliğin içinde kaygılar ve korkular buluşmasını izliyoruz.

Öyle ya, Türkiyeli seyirci olarak alışkınızdır çaresizliği izlemeye! İki sosyal medya mesajıyla sesimizi çıkarır, ödevimizi yapar, çekiliriz köşemize! Brecht’in, klasik tiyatronun, tragedyaların seyircide yarattığı arınmaya olan öfkesini düşündüm filmi izlerken. Brecht, "Tragedyalar, seyirciyi kullanılmış bir mendil gibi buruşturup atar, kullanır" diyerek seyircinin kendisini oyundaki hikâye ve karakterlerle özdeşleştirmesinin önüne geçer. Seyirci, oyun üzerinden taraf olmaya davet edilir. Epik tiyatro ortaya çıktığı dönemin ihtiyacıyla doğmuştur. Sanatta üslup olarak beni pek çekmeyen ajitatif propagandaya imkân verse de toplumsal gerçekçi bir yaklaşım için gereken duruş, yine de epikten geçiyor.

Yangın Gecesi, zehirli yılanlar, akrepler, orman içinde yaşanan baraka tarzı evler ve çalışmak için sınırın ötesine giden kocalarına duydukları kırgınlığı kızlarına yansıtan annelerin hikâyesi. Körpe bedenlerini görünmez kılan ergen genç kızların, çetelerin dikkatini çekmemek için saçlarının kısacık kesildiği, kasabanın tek okulunun tek öğretmeninin de sık sık değiştiği Yangın Gecesi’nde, muhayyel düşman, bir noktada görünür oluyor. Başkarakterimiz Ana’nın (Marya Membreño) büyüme hikâyesi de hazin bir hâle bürünüyor.

Meksika dendiğinde akla ilk gelen uyuşturucu, silah, insan kaçakçılığı kalıp üçlemesini önceki belgesellerinde de konu edinen Tatiana Huezo’nun, özellikle "yürekte bukağı" etkili final sahnesiyle film de benzer temayı bir kız çocuğunun genç kızlığa gidiş yolunda yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Yukarıda seyirci olarak genel hantallığımıza söylendim ama film, kendi deviniminde bir dinamiğe sahip. Epik öğeler incelikle dokunmuş. Kapısı dış dünyaya kapalı güzellik salonu içeride tam bir özerk kadınlar evreni örneğin. Evin erkek bireylerinin uzaklarda olduğu ve geride kalanların pek de işine yaramadığı, kadınların ve çocukların bir bakıma kartelden korunmak için, tarlalarda afyon hasadında çalıştığı, öldürülmenin kolay, hayatta kalmanın zor ve biraz da şans olduğu kara bir şiir, Yangın Gecesi. Şiddetin ve kötülüğün eril dünya icadı oluşu ve buna karşı savunmasız dişiliğin yalnızlık hikâyesi. Tarım ilacı uçağının altında okula koşturan Ana’nın arkadaşının ilaca maruz kalıp, kendini okula zor atması, arkadaşlarının onu derhal tuvalete götürüp yıkamaları duygu anlamında ağır bir sahneydi. Çocuklar henüz kendi bedenlerindeki değişimin ritmine uyumlanamamışken dışarıdan gelen bu saldırılara karşı da uyanık olmak zorundadır. Yangın Gecesi, kaygının ve korkunun neden kadınlarda daha yüksek oranda görüldüğüne dair de etkileyici bir örnek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ceren Gündoğan Arşivi

Gong

25 Şubat 2024 Pazar 00:01