Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Yanlış giden bir şeyler var

Varız ama yok sayılıyoruz tümden, balkonlarında çamaşır kurutulmayan evler gibi ıssızız.

Saat tersine çalışıyor.
Hafta sonundan başlıyoruz hafta başına.
Ay sonundan geri geri geliyoruz ay başına.
Çağ ileri gitmiyor geriye doğru gidiyor, bir adım sonrası taş devri.
Günün batmasıyla başlıyoruz hayata.
Yaşayarak yaşlanmıyor, hızla çocukluğumuza yol alıyoruz.
Bedenimiz dökülüyor, aklımızda ne varsa.
Başa değil, yok oluşa doğru hızla yol alıyoruz.

 

Tersine gidiyor her şey.
Saatler dakikalara, dakikalar saniyelere dökülüyor.
Bir duvardan sıvaların dökülmesi gibi yıllardan aylar aylardan günler dökülüyor bir bir.
Daha mermer çıkarılmamış ocaktan, heykeller yontulmamış, dağ sırrını saklıyor yeryüzünden.
Hızla geriye gidiyoruz, insanın rüya görmediği, hayal kurmadığı kadar geriye gidiyoruz.
Kumaşın dokunmadığı, terzilerin kumaş biçip insana giydirmediği zamana.
Demirin dövülerek biçim verildiği çağdan da eskiye.
Çağın yüzünden dökülen, kimsenin inanmadığı yalan gibiyiz kentlerin varoşlarında.
Göçtüğümüz şehir, oturduğumuz mahalle, hane numarası olan sokakta çalınan kapımız yok.
Ölüm haberi dışında postacı bile çalmıyor kapımızı.
Yok sayılmak üzerine kurulmuş bütün varlığımız.

 

Babamız dedemize benzemiyor, biz babamıza, çocuklarımız bize.
Bir önceki kuşaktan alacağımızla dönüp dolaşıyoruz her birimiz bir başına.
Verilmiş cezalarla tahsil edilmiş ömürlerimizle icralık kalıyoruz.
Boş bir araziye atılmış temel gibi, kahrından paslanmış demirler gibi başlamış da bitmemiş inşaatlarız sanki.  


Varız ama yok sayılıyoruz tümden, balkonlarında çamaşır kurutulmayan evler gibi ıssızız.
Teklif edilmemiş evlilik, yapılmamış düğün, doğmamış çocuklarla yaşıyoruz.
Yan komşudan şiddet alıyoruz olmadık saatte, uykusuzluk.
Gün sökse de güneş doğmuyor üstümüze.
Ne kadar kalabalıksak bir o kadar yalnızız.

Herkes bağırıyor ama kimse duymuyor bir diğerini.
Evler böyle, aparmanlar böyle, sokaklar böyle.
Başlayıp da bir türlü bitmeyen öksürük gibi bir de gökdelenler peydahlandı kirli sakal gecekonduların yanı başında.
Evde işte yolda husumet besliyoruz birbirimize, saksıda çiçek değil.
Kan dökmeden rahatlamıyoruz.
Bir ülke yetmiyor, işgale çıkıyoruz dur durak bilmeden.
Yaralı ve ölülerin hepsi bizden.

Dikili tek ağacımız yokken mezarlıklarla yetinecek hale geldik.

 

yanlış giden bir şeyler var
bir gün ölümüne yürüyor akşama
bir kadın katilini doğuruyor zamana
bir çocuk ağlamakla başlıyor hayata
bir şair bulutu saklıyor koynunda
yanlış...

 

yanlış giden bir şeyler var...
bir ırmak yatağından çekiliyor
bir gök yıldızının ölümünü bekliyor
bir dağ ah çekip içine çöküyor
her şey durmuş, bir ölüm ilerliyor
yanlış...

 

yanlış giden bir şeyler var
bir kızı annesi yıldızlara gömüyor
bir baba oğlunu gözyaşlarında taşıyor
bir kardeşi ablası oğul diye doğuruyor
tufandan hemen önce
yanlış, yanlış giden bir şeyler var...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi