Eser Karakaş
Yeni anayasa ve Kürt meselesi
Anayasanın 7, 42 ve 66. maddelerini gözden geçirmez iseniz Kürt meselesini çözemezsiniz, bunu çok iyi biliyorum, gözden geçirir, olumlu ve anlamlı değişiklikler yaparsanız, çözüm için gerekli adımları atmış olursunuz.
Eser KARAKAŞ
Güya yeni bir anayasa yapılıyor.
Kürt meselesi ise, meseleye nereden bakarsanız bakın, konumunuz ne olursa olsun, Türkiye’nin en temel sorunlarının başlarında geliyor, buna hiç kuşku yok ama yeni anayasa taslağında Kürt meselesine ilişkin çözümü kolaylaştırıcı hiçbir bir gelişme, hiçbir bir adım yok.
Yeni taslağı hazırlayan zihniyet için Türkiye’nin vatandaşlık meselesi yok, buna bağlı olarak Kürt meselesi yok, resmi buyurgan ideoloji meselesi yok, sivil-asker meselesi yok, MGK meselesi yok, merkeziyetçilik meselesi yok, Sayıştay’ın etkinsizlik meselesi yok, vs.
Varsa yoksa başkanlık ya da yeni mahcup ismiyle cumhurbaşkanlığı hükümeti beklentisi var.
Hayırlı olsun demekten başka şey insanın aklına da vicdanına da gelmiyor doğrusu.
Kürt meselesinin çok önemli anayasal temelleri var, iyi bir vatandaşın aklı da vicdanı da bu olumsuzlukların yeni anayasa ile giderilmesinden yana idi, olmadı, olamıyor.
Bu konulara kendi çapında kafa yoran birisi olarak kendi adıma şunu söyleyebilirim: Kürt meselesinin nasıl çözülebileceğini çok net bilmiyorum ama nasıl çözülemeyeceğini çok iyi biliyorum.
Matematik bir ifade ile şunu da, bir parça detaya girerek söyleyebilirim: Mevcut Anayasanın 7, 42 ve 66. maddelerinin başka bir anlayışla düzenlenmesi ya da bir bölümünün tamamen ortadan kaldırılması Kürt meselesinin çözümünün gerekli ama yeterli olmayan koşulu.
Anayasanın 7, 42 ve 66. maddelerini gözden geçirmez iseniz Kürt meselesini çözemezsiniz, bunu çok iyi biliyorum, gözden geçirir, olumlu ve anlamlı değişiklikler yaparsanız, çözüm için gerekli adımları atmış olursunuz.
Yeterli koşullar ve adımlar ne olur, bunu da siyasiler buluversinler.
Kürt meselesine sakin bir bakış kullanılan kimi kavramların anlamını insana sorgulatıyor.
Bunlardan biri de "müzakere" kavramı.
Bir konunun müzakere edilebilmesi için benim açımdan olmaz ise olmaz koşul konuya ilişkin ortada evrensel hukuk ve meşruiyete aykırı noktanın kalmamış olmasıdır.
Ancak bu aşamada taraflar bir masaya ortak hukuk zemininde oturabilir ve siyasi sorunları müzakere edebilirler.
Hukuk müzakereye kapalı bir alandır, ancak siyasi konular müzakere edilebilir.
Meseleye bu açıdan yaklaşır iseniz, şart da değil, mevcut anayasanın 7, 42 ve 66. maddeleri değiştirilmeden müzakereye oturmanın anlamsızlığı da ortaya çıkabilir.
Yerel seçilmişlerin sadece yerel mahalli hizmetlerin finansmanı için yerel vergi salabilmesi (Madde 7’ye aykırı), anadilde eğitim alabilmeleri (Madde 42’ye aykırı) ve hukuki açıdan kendilerini sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tanımlamak istemeleri ve bu vatandaşlığın kendilerine dayatılan mecburi bir anayasal sıfatının olmaması (Madde 66’ya aykırı) konuları çözülmeden müzakere dün de anlamsız idi, bugün de anlamsız, yarın da anlamsız olacak.
Bu temel konular da temel hak ve özgürlük alanları olduklarından müzakereye konu olmamaları gerekiyor.
Bu dönemlerde devlet aklına öneri getirmek ne kadar akıllıca bilemiyorum ama kanımca bu meselelerin devlet tarafından yani yasama, yargı ve yürütme iş ve el birliği ile tek taraflı ve başkalarının ne yaptığından tamamen bağımsız olarak çözüme kavuşturulması çok olumlu olacaktır.
Devlet bu adımları belirli bir sorunu çözmek, müzakere zemini oluşturmak için değil sadece devlet olmanın gereği olarak atmalıdır kanısındayım.
Bu anayasal adımların atılmasının Kürt meselesinin çözümüne yararlı olması, gerekli zemini hazırlaması da konunun "bonusu" olur.
Bu temel hukuk adımlarının terör ortamında atılmaması ya da atılmasının ertelenmesi, sağlıklı düşünür iseniz, devletin kendi aklını, kendi kendini teröre rehin bırakması anlamına gelebilir.
Oysa, devlet bu üç temel adımı kendisi ve tek taraflı olarak atarsa kendi pozisyonunu hem hukuken hem de siyaseten daha meşru kılacağı için, satranç tabiri ile, pozisyon üstünlüğü sağlamış olacaktır ama tekraren ifade edeyim, bu adımlar pozisyon üstünlüğü için değil, devlet olmanın hukuki gereği ve demokratik meşruiyeti için atılmalıdırlar.
Bu adımlar atılır ise, devlet meseleye daha sakin yaklaşır ve karşı taraf da adım atma zorunda kalır.
Devlet bu adımları neden mi atacak?
İlk aşamada sadece ve sadece demokratik hukuk devleti olmak zorunda olduğu için.
Devlet bu üç anayasal adımı atarsa terör olgusunun küresel boyutta anlaşılırlığı çok daha zorlaşacaktır, kısmen yalnız kalacaktır ama devletin, nedenlerini çözemediğim bir biçimde, tek taraflı atacağı bu adımlardan uzak durması çok ilginçtir.
Muhtemelen, devletin bazı karanlık katmanları için, maalesef, barışın getirisinin savaşın, terörün getirisinin altında kaldığı içindir.
Bir süre muhtemelen 16 Nisan taslağında olmayan ama yaşamsal konuları yazacağım.