Yorgun ülke insanları

Ülke böylesi bir atmosfer içinde ağır ağır oturacak bir yer arıyor. En büyük kaygı ise "şapa oturmak" olarak akıllarda yer ediyor. Herkes işte bu halde...Yorgun ülkenin insanları!

Artık herkeste bir yorgunluk var. İktidar açıkladı ilk önce "biz de metal yorgunluğu var" diye...

Muhalefet de yorgun. Ana muhalefet öncelikle yol yorgunu. Diğer muhalefet partisiyse hapishaneler, yıkımlar, tutuklamalar ve eylemlerden ötürü bir hayli yorgun!  

Gazeteciler de yorgun. Hayır, haber yapmaktan değil, haber olmaktan yorgunlar. Çünkü haber olan gazetecilerin tamamı tutuklu, çok yıl hapis ceza istemli davalarla yargılanıyorlar. Olmayan suçlara karşı hazırladıkları savunmalar –suçlamalar- yüzünden çok yoruluyorlar.

Hapiste olmayan gazeteciler de çok yorgunlar. Sürekli olarak yargılanmakta olan arkadaşlarının duruşmalarına koşturmaktan ötürü canları çıkmış durumda. İçlerinden bazılarının kötü fikirleri var. Bir aile büyüğünü hastaneye götürdüğü için olması gereken duruşmaya yetişemeyince aldığı eleştiriler karşısında "bana bakın" diyordu:

-Bir kısa mesaj yazar paylaşırım, kendimi hapse attırırım ondan sonra yan gelip yatarım, siz daha fazla koşturmak zorunda kalırsınız ona göre ha!

Görüldüğü gibi dışarıdaki gazeteciler de çok fazla bitkin.  

Hakimler ve savcılar da yorgunlar. Çok fazla baskı altındanlar. Bir yandan atama kararnameleri altında acıyla kıvranıyorlar. Diğer yanda önlerine gelen dosyalardan ceza yasalarında bulunmayan suçlar icat etmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Hukukun içinden adaleti fileto halinde kesip çıkartmak az buz çaba gerektirmiyor. Uzman kasaplar ancak bu kadar başarılı olabilirler.

Avukatlar da ağır bir yorgunluk içinde Adliyelerle cezaevleri arasında gidip geliyorlar. Bazen duruşması olan müvekkilini cezaevinde ziyarete gidebiliyorlar. Bazen de tersi olabiliyor.  

Vatandaşlar da çok mu çok yorgunlar.

Bazılarının işleri yok artık. Üzerlerinden "kahekalar" geçmiş silindir gibi. Devletin sağlam memurlarıyken bir anda kendilerini kapının önünde buluvermişler. Şimdiye kadar en ağır baskı dönemleri olarak kabul edilen askeri darbe dönemlerinde, en fazla 1402 Sayılı yasa kurbanları olarak solcu  üniversite hocaları atılırdı devletten. Atamadıklarına da sakallarınızı kesin ya da istifa edin diye lunapark heyecanından cezalar verilirdi.

Hiçbir askeri cuntanın aklına gelmeyen zulümler bütününü bu iktidar seç beğen al şeklinde bir mönü haline getirdi:

-Size hangi işkenceyi takdim edeyim?

Dini bütün vatandaşlar da yorgun. Eskisi gibi beş vakit namazını kılmaya devam etse, bir dinci örgütün mensubu olarak değerlendirilip anında örgüt üyesi olmaktan içeri alınabilirdi. Vakit namazlarını aksatsa bu sefer de iç huzuru bozulacaktı. İkisi arasında seçim yapamamaktan yorgun düştü inançlı insanlar.

Bütün bunların için içinde en ağır yorgunluk elbette "metal yorgunluğu" çekmekte olan iktidar partisinde... Partinin eski ağır topları endişe içindeler. Kenara çekilmiş ya da itilmiş/kakılmış olmaların onlar için güvence oluşturmuyor. Dün ikbal yerlerindeyken eteklerine yapışıp havuz medyasında bir köşe kapanlar bugün onların da hesap vermeleri gerektiğini söyleyebiliyor.

Kimse soramıyor onlara "ne hesabı" diye?

Biliyorlar ki, kendilerine bir şey sorulmasını istemeyen herkes ötekini "hesap ver" diye tehdit ediyor.

Ülke böylesi bir atmosfer içinde ağır ağır oturacak bir yer arıyor. En büyük kaygı ise "şapa oturmak" olarak akıllarda yer ediyor.

Herkes işte bu halde...

Yorgun ülkenin insanları!  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi