Ceren Gündoğan
Yuva
Jude Law ve Carrie Coon’un evli bir çift olarak başrolleri paylaştığı The Nest (Yuva), senarist ve yönetmen Sean Durkin’in 2020 yapımı filmi. Gündemden uzaklaşmak için sığındığım MUBI’de filmi izlerken, iki saate yakın naklen evlilik ameliyatı izleyeceğimden bîhaberdim. Hiçbir şeyden kaçmamak gerek!
1980’li yıllar ABD’sinde başlayan film, çocuklarına kahvaltı hazırlayan, karısı Allison’ın (Carrie Coon) her sabah kahvesini yatağına götüren Rory’nin (Jude Law) düşünceli halleriyle açılıyor. Allison, dünyanın tüm güzel tanımlarını sıralayabileceğim atı Richmond’la binicilik dersleri vermektedir. Rory, bugünlerde sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan, lüks tüketimlerini göstermekten haz duyan, çok takipçili hesap sahipleri gibi büyük paralar kazanan bir finansçıdır. Hani şu büyük paralar kazanıp büyük paralar kaybedenlerden… Rory, ailesini en iyi evde yaşatırsa, çocuklarının en iyi okullarda öğrenim görmelerini sağlarsa, kendi yoksul çocukluk yazgısını terse çevirebileceği zehabında, yoksulluktan yana kompleksli ve para hırsı yüksek biridir.
OLMADIĞIN KİŞİ OLMAYA ÇALIŞMAK
Türkiyeli seyircinin oldukça içeriden bildiği bir portre bu. Kompleksler geliştirmeye elverişli bir çocukluğun insanı nerelere getirebileceğini gördük, görmekteyiz. Değiştirilemeyen çocukluk ve çocukluğa dair anılar, onunla barışmayı sağlamaktan aciz yetişkinliğin yıkıcı davranışlarıyla düzelmek bir yana işlerin daha da raydan çıkmasını beraberinde getirir. Bunun faturası bazen bütün bir topluma ödetilir! Bazen de aileye… Yanımız yöremizde, belki kendimizde de çocukken duyulan utancın çözümlenmemiş haliyle yetişkin çocuklar var.
Rory de personasını çocukluğundakinin zıddı bir lüks tüketimle inşa ediyor. Fırsatlar ülkesi Amerika’ya İngiltere’den gelmiş, aile kurmuş, kapitalist finans merkezinin göbeğinde milyon dolarlara kavuşmuş, milyon dolarları eritmiştir. Bir telefon konuşmasıyla Londra’dan aldığı iş teklifini değerlendirir. Karısı ve çocuklarıyla kurulu düzenini Londra’ya taşır. Anayurduna geliş hamlesi görünürde iş için olsa da senaryonun incecik bir ayarla çözümlenmemiş olanın çözümlenmek için kriz olarak ortaya çıktığı önermesini işlediğini görüyoruz. Rory’nin dibe vuracağı aşikâr bir noktada, yıllardır görüşmediği annesini ziyaretinde her şey yolundaymışçasına bir portre çizmesi enfes bir sahneydi.
MEĞER SANDIĞIM KİŞİ DEĞİLMİŞİM!
Rory, finansal bir başarıyı umutla beklerken evin diğer bireyleri de ülke-çevre değişiminden olumsuz anlamda nasibini alır. Allison, biricik atı Richmond’la, Allison’ın ilk evliliğinden olan kızı Samantha ergenlik başkaldırısıyla, on yaşındaki Benjamin, okulda maruz kaldığı akran zorbalığıyla, kasvetli bir malikânenin ve ebeveyninin kavgalarının verdiği korkuyla sınanır. Kocasının yalanlarını ve uğradığı manipülasyonu fark eden Allison, bildiği gibi davranmasıyla mükemmel bir karakter çiziyor.
Malikâne demişken, tam bir ayranı yok içmeye örneği olarak Rory, İngiltere’nin merkezden uzak, üst sınıf zenginlerinin yaşayabileceği türden yerleşim yeri olan Surrey’de on kişinin yaşaması için bile fazla büyük bir malikâne kiralamıştır. Annesinin yaşadığı evi ziyarete gittiğinde mekânlar arasındaki uçurum enfes bir tezat oluşturuyor. I. Elizabeth döneminden kalma tuzu uzatır mısın? esprileri yapılabilecek uzunlukta, ahşap antika masanın sadece bir ucunda ailecek yemek yedikleri sahne de öyle.
Seyirci olarak Rory’nin bir noktada paraya kavuşmasını ve bu sayede ailesini dağılmaktan kurtarmasını beklemekten vazgeçiyoruz. Büyük bir krizin varacağı uç noktada sadece dip var. Dibin dibi diye bir şey yok. Rory’nin vardığı dip, onu başarılı bir finansçı yapmayacaktır belki ama hırsların, yalanların, olmak istediği kişi maskesinin işlevsizliğini görmesini sağlayacaktır. Zor zamanlarda aile bireyleri yan yana durduğunda her yer yuvadır.
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL'de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım'da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV'de Artı Sahne programı sürdürüyor.