AUKUS Anglosakson imparatorluğunu geri getirebilir mi?

Çin'e karşı saflaşmayı bütün küre-politiğinin merkezine oturtan Biden, AUKUS ile, Çin konusunda "nazlanan" Fransa ve Almanya'ya da net bir mesaj verdi

Avustralya, Birleşik Krallık (UK), Birleşik Devletler (US) arasında imzalanan bir güvenlik paketi "AUKUS" ismini ülkenin adlarının yan yana konmasından alıyor.

Kısa vadeli ya da görünen hedefi, Avustralya'ya nükleer denizaltı teknolojisinin sağlanması. Ama mesele o kadar basit değil. İşin bir yanını Çin'e karşı kurulan yeni bir ittifak oluşturuyor, diğer yanını ise ittifakın Avrupa'yı dışlayarak oluşturulması.

AUKUS tümüyle "Anglosakson" ülkeleri bir araya getiren bir "güvenlik paktı" olarak dikkat çekiyor. Hakikaten, listeye Kanada ve Yeni Zelanda'yı da ekleseniz, geçmişin "üzerinde güneş batmayan" Anglosakson imparatorluğunun bir benzerini elde edersiniz!..

Bu yönüyle AUKUS'un, Boris Jahnson hükümetinin Brexit sonrası benimsediği "Küresel Britanya" (Global Britain) sloganıyla beraber örtüştüğü görülüyor.

Avrupa Birliği'nden ayrıldığından bu yana Britanya, Avrupa pazarından kısmen dışlanmış olmasının da bir sonucu olarak; bir yandan her alanda ABD ile anlaşmalar yapmaya çalışıyor diğer yandan ise tarihteki Britanya deniz imparatorluğunun nüfuz alanlarında faaliyet göstermeye çalışıyor.

Britanya, bu amaçla Hint-Pasifik bölgesine yöneliyor. Biden yönetiminin Çin karşıtı çevreleme siyasetine Avrupa Birliği üyeleri, özellikle Almanya ve Fransa mesafeli yaklaşırken, Britanya adeta "durumun üzerine atladı".

Majestelerinin bir uçak gemisini Güney Çin Denizi'ne göndermekte gecikmedi. (Tıpkı Ukrayna krizinde Kırım açıklarına savaş gemisi gönderdiği gibi.)

Boris Johnson, Victan'a Dönemi Britanyası'nın özlemini çekiyor olmalı.

Ancak dünya, Majestelerinin bir kaç savaş gemisinin Çin'i mağlup edip Hong Kong adasını imparatorluğa kattığı Afyon Savaşları döneminden oldukça farklı bir yer artık.

Kırım'a yolladığı savaş gemisine Rusya'nın askeri müdahalesini sineye çekmek zorunda kalan Britanya, benzer bir müdahaleyi Çin'den gördüğünde farklı mı davranabilecek?

6 aydır süren gizli pazarlıkların ardından ilan edilen AUKUS paktının, ABD'nin "Küresel Britanya" perspektifine verdiği bir destek olduğu açıktır.

Oysa Biden yönetimin, Trump'tan farklı olarak, Britanya'yı AB'ye doğru yakınlaştırmaya çalışacağı sanılıyordu!

Ne var ki, Çin'e karşı saflaşmayı bütün küre-politiğinin merkezine oturtan Biden, AUKUS ile, Çin konusunda "nazlanan" Fransa ve Almanya'ya da net bir mesaj vermiş oldu.

Dahası Afganistan'dan çekilme hezimetinin ardından AB liderlerinden yükselen "kendi askeri gücümüzü kurmalıyız" çıkışlarına da ABD'nin yanıtı oldu AUKUS.

Fransa, AUKUS'a en sert tepkiyi gösteren ülke oldu.

Hatta Çin’den bile sert! Zira bu anlaşma ile Fransa'nın daha önce Avustralya'ya yaptığı 40 milyar dolarlık denizaltı anlaşması bir kalemde iptal edilmiş oldu.

Fransa, "müttefiklerinin" 6 ay boyunca gizli pazarlıklar yürütüp kendisini bir kenara itmesiyle şoke oldu. Washington ve Canberra'daki büyükelçilerini çekti. Fransız Dışişleri Bakanı Le Drian, ABD'den "eski müttefik" diye söz etti.

Anlaşmanın ortağı olan Avustralya, böylece, sadece Çin'e karşı tırmandırılan gerilimin en ön cephesine yerleşmekle kalmadı, nükleer bir güç olmaya doğru ilk adımını da attı.

İlginç olan, Avustralya'nın daha düne (yani Biden seçilene) kadar Hint-Pasifik bölgesinde Çin'in en yakın park yerlerinden birisi olmasıydı! Kevin Rudd döneminde Çin-Avustralya ekonomik ilişkileri çok üst seviyedeydi. Scott Norrison hükümeti ile tuhaf bir şekilde birden bire "Çin'le savaş olasılığından" söz etmeye başladı.

Fransa'nın protestolarını ise hiç umursamadı. Anlaşılan o ki, AUKUS ile atılan adım Avustralya bakımından çok stratejik bir tercihi ifade ediyor.

Avustralya, aslında Biden yönetimin Asya-Pasifik bölgesinde Çin'e karşı birlikte hareket etmeyi öngördüğü "Quad" (Dörtlü) devletlerinden sadece biriydi.

24 Eylül'de Beyaz Ev'de yapılacak zirvede Hindistan, Japonya ve Avustralya başbakanlarını ağırlamaya hazırlanıyor Biden. "Dörtlü"nün buluşmasından kısa süre önce ilan edilen AUKUS'a Hindistan ve Japonya'nın yaklaşımı da bu zirveye yansıyacaktır. Pek memnun olacaklarını sanmıyorum.

Hindistan bu "Dörtlü" içinde konumu en sallantılı olan devlet durumda. Zira bir yandan BRICS ve Şengay işbirliği örgütü (ŞİÖ) üyesi, bu gruplarda Çin ile birlikte hareket ediyor. Diğer yandan nevi Asya-Pasifik NATO'su olması öngörülen "Quad" içinde yer alacak.

Hindistan'ın bu çelişkili konumunu, geçtiğimiz yıl Cammu-Keşmir üzerinden Çin ile giriştiği paylaşım mücadelesi ve Ladakhı'da yaşanan askeri çatışmalar açıklıyor. Pek çok Hindistan askerinin öldüğü bu çatışmalarda Çin nispi bir askeri üstünlük sağladı ama Hindistan'ı da böylece ABD'ye doğru itmiş oldu.

Japonya ise 2. Dünya Savaşı'nın ardından anayasasına koyduğu askeri sınırlamaları iptal ederek yeniden başlıca bir askeri güç olma yolunda ağır ama emin adımlarla ilerliyor. Son olarak Japon "özsavunma kuvvetleri" 100 bin askerle bir kara tatbikatı düzenleri.

Çin'e ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ne karşı Japon militarizminin gelişimi, ABD tarafından destekleniyor. Japon "özsavunma kuvetleri", henüz kelimenin gerçek anlamında bir ordu oluşturmasa dahi, dünyanın en gelişkin teknolojiye sahip silahlı güçlerinden birisidir ve Japonya, askeri harcamalarda dünyada 8. sıradadır.

Biden yönetiminin "Quad" politikası, Japon militarizminin tamamen önünü açacak, bu ülke üzerindeki ABD askeri vesayetini zayıflatacaktır. Japonya kendine ait bağımsız bir askeri güç kurduğu zaman, bu dünya değerlerinde kapsamlı bir değişiklik anlamına gelecektir.

Ayrıca Japon egemenlerinin bütün gelecek planlarını ABD ile ittifak üzerine yaptıklarını düşünmek de doğru olmaz.

Yakın geçmişte Shinzo Abe ile Putin arasında Kunl Adaları ve dolayısıyla 2. Dünya Savaşı'ndan Bakiye Barış anlaşması sorununun çözümü üzerine yapılan müzakereler Rusya-Japonya ilişkilerinin güçlenmesinin de alt yapısını hazırlamıştı.

ABD askeri vesayetinden kurtulup, müstakil bir emperyalist güç haline geldiğinde Japonya da kuşkusuz kendi küre-politiğini ve ona uygun askeri taktiklerini belirleyecektir.

Son olarak ABD'nin tüm bu politikalarının hedefi durumundaki Çin'e gelirsek...

19,5 trilyon dolarlık GSYH'si ve giderek gelişen teknolojisiyle Çin'in "kuşatılması" pek kolay gözükmüyor. AUKUS anlaşmasına tepki gösteren Çin, bunu dengelemek amacıyla kendisine karşı kurulmuş Trans-Pasifik Ekonomik Ortaklığı'na üyelik başvurusu yaptı. Muhtemel Biden'in yapacağı "Quad" zirvesi de Çin için uyarıcı olacak ve özellikle Hindistan ve Avustralya ile ilişkilerini düzeltmek için kimi adımlar atmaya çalışacaktır. Çin ile ABD arasındaki esas mesele ise, Çin'in dünya hegemonyası için bir alternatif olmaya başlamasında yatıyor.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi