Minneapolis’te yanan ateş

ABD tarihinin en büyük kalkışmalarından birisini yaşıyoruz. Antikapitalist yönü belirgin bir halk ayaklanmasını tecrübe ediyoruz.

ABD’nin Minneapolis eyaletinde beyaz bir ırkçı polisin, 20 dolar sahte para kullanmaktan dolayı gözaltına alınan 46 yaşındaki George Floyd adında bir Afro-Amerikalıyı boynuna diziyle bastırarak katletmesi milyonları ayağa kaldırdı. Floyd’un 9 dakika boyunca polise nefes alamadığını, midesinin ağrıdığını söylemesi, ırkçı polisin buna rağmen diziyle bastırmayı sürdürmesini kaydeden video görüntüsü, vicdanlarda depreme yol açtı. 

ABD’deki Beyaz Üstünlüğü sistemini bu kısa makalede uzun uzadıya anlatma şansım yok. ABD’de yaşayan bir Amerikalı-Türk’ün meselenin tarihsel ve güncel boyutlarını kapsamlı biçimde ele aldığı makalesini önerebilirim. Ancak burada şu kadarını belirtelim ki, Afrika’daki yurtlarından silah zoruyla ABD’ye getirilerek yüzyıllarca köle olarak plantasyonlarda çalıştırılanların torunlarının torunları, her ne kadar kölelik resmen kaldırılmış da olsa, ABD’de hâlâ ezilen, sömürülen bir Siyah Topluluğu oluşturmaktadır. Afro-Amerika olarak da anılan Güney’deki Siyah Kuşak’ta çoğunlukta veya yoğun biçimde yaşamaktadır. Minnesota gibi kuzey eyaletlerinde ise azınlıkta da olsa bir siyah nüfus vardır. Amerikan kapitalizmi tarafından ucuz işgücü olarak sömürülen, işsiz nüfus olarak dışlanan, düzen dışı işlerle uğraşmasa hayatını kazanamayan Siyah nüfus, Amerikan polisinin gözünde potansiyel suçludur. Suçsuz yere polis tarafından vurulan, boğulan, sakat bırakılan Siyahların haberleri birbirini izler. Ama suçlu polislere bir şey olmaz. Siyahlar kolayca hapsedilebilir, çoğunluğu beyaz olan jürilerce hapis cezalarına çarptırılır. ABD’de Siyahların genel nüfustaki payı %12 olmasına rağmen, hapisteki insanların %40’ı Siyahlardan oluşuyor.

SOSYAL PATLAMA, HALK AYAKLANMASI

İşte Minneapolis’te patlayan öfkenin arkasında bu 400 yıllık kölelik, ayrımcılık, ırkçılık tarihi var. Ama sadece bu da değil. Aynı zamanda coronavirus pandemisi karşısında iflas eden Amerikan hükümetine karşı bir kitle öfkesi de var. 

Sonuçta ortaya çıkan gerçek bir sosyal patlama oldu. ABD’nin dört bir yanında sokaklara çıkan milyonlarca insan polis cinayetlerine isyan etti. Polis karakolları yakıldı. Katil polis Derek Chauvin’in daha önce bir Yerli Amerikalıyı katlettiği, hakkında benzer suçlardan tam 19 suç duyurusu yapıldığı ama bunların sonuçsuz kaldığı, bu durumun hemen bütün ırkçı beyaz polisler için benzer olduğu düşünüldüğünde bu tepkinin sebepleri anlaşılır. Ki, katil polis Derek Chauvin, ancak isyanın tüm ülkeye yayılmasının ardından, ‘üçüncü derecede cinayetten’, tepkileri düşürmek amaçlı olarak tutuklandı. Kameralar karşısında işlediği cinayete rağmen tutuklanmamıştı.

NEDİR BU ANTİFA?

Eylemlerin öne çıkan bir özelliği, Afro-Amerikalıların yanı sıra çok sayıda beyazın da katılımı oldu. Özellikle işçi sınıfından beyazların, latinoların, solcuların, sosyalistlerin, komünistlerin ve anarşistlerin eylemlere güçlü katılımı, isyanın ülke çapına yayılmasında etkili oldu. Donald Trump yönetimi bu durum karşısında büyük bir rahatsızlık duyarak, "Radikal Solu", "Antifa"yı eylemlerin arkasında olmakla suçladı. Hatta ABD hükümetinin Antifa’yı "terörist örgütler listesine" alacağından söz etti. 

Antifa, "antifaşist"in kısaltmasıdır. Böyle bir hiyerarşik örgütlenme, ABD’de mevcut değil. Antifa hareketleri, daha ziyade faşistlere karşı bir araya gelip eylem etkinlikler düzenleyen yatay yerel ağlardan oluşuyor. Dahası, ABD’nin içindeki örgütleri "terörist" ilan etmek hükümetlerin yetki alanında değil, bunu sadece Yüksek Yargı yapabiliyor. Ama Trump’ın Antifa’yı, Radikal Solu, Anarşistleri hedefleyen saldırgan tivitlerinin ülkede genel anlamda antifaşist sola karşı bir cadı avının habercisi olduğunu söyleyebiliriz. Antifa hareketlerinin, özellikle Trump’ın iktidara gelmesinden sonra güç kazanmış olması da bunun temel sebeplerinden birisini oluşturuyor.

Ancak burada özellikle dikkat çekici olan, tıpkı Gezi’de ve 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, farklı halklardan emekçilerin, yoksulların bir araya gelmesinin ABD’de de değişimi zorlaması, kurulu düzeni sarsması oldu.

BUNDAN SONRASI?

ABD tarihinin en büyük kalkışmalarından birisini yaşıyoruz. Antikapitalist yönü belirgin bir halk ayaklanmasını tecrübe ediyoruz. ABD işçi sınıfının ne denli politikleştiği bu isyanla belirginleşiyor. Dahası, COVID-19 salgını sonrasındaki dünyaya dair de bir anlık bakış sunuyor. Otoriterizmin her şeye hâkim olacağı, karamsar, distopik analizler çokça yapıldı salgın sonrasında dair. Herhalde Minneapolis’te, Philadelphia’da, New York’ta yanan isyan ateşleri bu analizleri de sınavdan geçiriyor.

Trump yönetimi Ulusal Muhafızları şehirlere konumlandırıp isyanı kanla bastırmaya hazırlanıyor. Bu tür isyanlarda hep olduğu gibi, en ağır bedeli Siyah liderlere ödetmek isteyeceklerdir. ABD’de Ulusal Muhafızların toplumsal gösterilere karşı konumlandığı son olay 1970’te Kent State Üniversitesi’ndeki, Vietnam Savaşını protesto eden öğrencilerin tüfeklerle kurşunlandığı kanlı katliamdı – ki Trump’ın atası sayabileceğimiz Nixon’un emrini verdiği bu katliamın etkileri günümüze değin devam etmiştir.

Kaldı ki, George Floyd’un katledilmesine karşı protestolar ABD kamuoyundan hâlâ genel bir destek almaktadır. Dün yapılan bir anketin sonuçlarına göre, halkın %52’si protestoları desteklemekte, %22’si ise karşı çıkmaktadır.

Ama Minneapolis’te başlayan ve tüm ABD’ye yayılan bu isyan, ABD’de de artık hiçbir şeyin eskisi gibi devam edemeyeceğini gösterdi. Kapitalizmin iflasını sergiledi. Bu hareketin kısa sürede ortadan kaldırılması mümkün olmayacaktır. Etkileri ise uzun süreli olacaktır. ABD’de 1960’lara benzer yeni bir toplumsal hareketlenmenin geldiğini öngörebiliriz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi