Bir Yunan gazetesindeki hakaret üzerine

Çok ucuz, çok az satan, çok sağcı, çok aşırı şeyler yazmasıyla bilinen Dimokratia adlı bir Yunan gazetesi CB Erdoğan’a Türkçe olarak hakaret etti.

Kullandığı terim Yunanistan’da çok duyulan ve sadece "hadi ordan!" anlamına gelen bir terimdi. Ama Türkçede vahimdi; kavgada kullanılırsa cinayete vardırabilecek kadar.

Burada bu terimi yasalar yüzünden, tırnak içinde veya gazetenin fotokopisi olarak dahi veremiyorum ama arkadaşım Eser Karakaş, çok kibarca söylenmiş olsaydı şöyle söylenirdi anlamında, zekice halletmiş Artı Gerçek yazısında:

"Lütfen gider misiniz Mr. Erdoğan!

***

Olay Türkiye’de duyulduğunda, iki şey söylemek mümkündü: 1) Kınamak ama büyütmemek lazım; böyle bir varakpareyi muhatap almak bizi küçültür; 2) Bu terbiyesizlik cevapsız ve yaptırımsız bırakılmamalıdır, üzerine gidilmelidir. Bu şıklara hemen aşağıda geleceğim.

Olay daha dallanıp budaklanmadan Yunan Dışişleri bir bildiri yayınladı: "Yunanistan’da ifade ve basın özgürlüğü tamamen güvence altına alınmıştır. Bu gerçek, çoğunlukla yabancı liderler olmak üzere herhangi bir kişinin kişiliğine yönelik hakaretlerden kaçınma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Hakaret içerici ifadelerin kullanılması ülkemizin siyasi kültürüne zarar verir ve ancak kınanabilir."

Ardından, Türk basını olayı dallandırıp budaklandırmaya başlayınca Yunan hükümet sözcüsü de aynı ifadeleri kullanarak açıklama yaptı .

Dimokratia da birdenbire dünya manşetlerine ulaştı. Bir başlık daha attı: "Dimokratia acıttı".

Milliyetçilik her iki ülkede de her zaman işe yaramaktaydı.

***

Doğal olarak, yukarıda bahsettiğim ikinci şık uygulandı Türkiye’de. CB Erdoğan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gazete hakkında suç duyurusunda bulundu.

Bu başvuru ilginç bir sonuca sebep oldu. Başsavcının manşetlere çıkmasını sağladı. Ki başsavcı daha yeni haber olmuştu: Helikopterle gittiği çok lüks bir Bodrum otelinde balayı yapmıştı. Adalet bakanından genelkurmay başkanına kadar 12 kişilik bir şahit listesiyle evlenmişti. Düğünden sonra Saray’ı gelinlikli eşiyle ziyaret etmişti…

Bu son söylediğim, olayın fantezi bölümü sayılabilir. Şuna oranla fantezi ki, Demirtaş’ın Ağustos 2019’da gerçekleşmesi gereken mahsuben (yattığı düşülerek) tahliyesini yeni bir soruşturma açıp önleyen ve yeniden tutuklatma kararı çıkartan kişinin aynı başsavcı olduğu da bu arada ortaya çıkmıştı.

***

Daha da ciddi şeylere geçelim şimdi.

Bir kere, AİHM içtihadına göre devlet adamlarını ve siyasetçileri eleştirme sınırı son derece geniştir. Vatandaşa eleştiri yöneltmek ise tam tersinedir. Bizde ise bu kural bağımsız Türk yargısı tarafından 180° zıt biçimde uygulanır. 

İkincisi, "Dinime küfreden Müslüman olsa!" diye bir deyim vardır bizde. Evet, Yunan gazetesinin hakareti kesinlikle terbiyesizlik (ve oradaki Türk ve Yunan arkadaşlara yazıp öğrendim, Yunanistan’da da suç) ama, CB Erdoğan başta olmak üzere bizim kimi devlet adamlarımızın söyledikleri ve yandaş medyanın yazdıkları da pek "cami kapısından getirilmiş" sayılmaz. Bir-iki örnek:

***

CB Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a: "Kifayetsiz muhteris!"

Yine CB Erdoğan, 170 aydına: "hain", "ahlaksız", "adi", "riyakar", "sahtekar", "fikir soytarısı".

Partili cumhurbaşkanlığına geçilmesiyle birlikte tam 36.066 kişi aynı CB Erdoğan’a hakaretten kovuşturmaya uğramış. Bunlardan 12.298’i açılan davalarda mahkeme önüne çıkarılmış. 168’i çocuk.

Bu durumda, yurda dönüp Türk adaletine 15 gün içinde teslim olmazsa Türkiye’deki malına-mülküne el konulacağı açıklanan Can Dündar’ın bir yazıya attığı, "Dünyanın en çok hakaret edilen lideri" başlığını yadırgamak epey güç.  

İçişleri Bakanı Soylu’ya gelelim: "İnsanlık görevimi yapıyorum. Saygı Öztürk’ün bu yazısı namussuzluktur."

Yine Soylu, evlatlarının mezarını isteyen analara: "Bu millet 100 yıl önce bunların ağababalarına bu ülkeyi teslim etmemişti, bugün onların paçoz terör örgütlerine de teslim etmez".

Yine Soylu, sadece yayınlanmış haberleri sıralamaktan ibaret olan (ve takibata uğramayan) Haziran 2017 tarihli yazım "Kürtler Üzerine Bazı Trajikomik Deneyler" üzerine, Twitter’dan: "Kendisini ilim adamı diye pazarlamış, yazısının her kelimesini alçakça kurgulamış bir uşak Baskın Oran hakkında suç duyurusunda bulunuyorum".

Bu iki kişiye de davalar açtık, bağımsız Türk yargısı tarafından "ifade özgürlüğüne girer" gerekçesiyle reddedildi.

Eh, sadece bu bile epey ibret verici olsa gerek.

***

Devlet adamlarımızın (en hafif terimle "yandaş" denebilecek) medyalarına gelince.

Küfür açısından Dimokratia’nın Türkiye branşı, bizim Yeni Akit. H. Dink Vakfı’nın yeni çıkan 2019 Medyada Nefret Söylemi araştırmasına göre 263 puanla birinci olmuş.

Bu gazetenin sabıkası da ibadullah. Mesela, Mekke’de hakkın rahmetine kavuşan yöneticisi Hasan Karakaya’dan, aynen: "Eyy İsrail yönetimi, size 'O... çocukları' diyebilir miyim?"

Yine Yeni Akit’in, AYM kararında "eleştiri" olarak nitelenen yayını: "‘Pezevenk’ Müjdat Gezen…".

Şimdi, devlet adamlarının ve yandaşlarının böyle konuşup yazabildiği bir Türkiye’de, kıytırık bir Yunan gazetesi hakkında "Ankara Başsavcılığına" suç duyurusunda bulunmadan önce biraz oturup düşünmek gerekmez mi? Üstelik, CB Sözcüsü İ. Kalın da açıkça "Bu bir provokasyondur" diye ilan etmişken? Niye geliyorsun koskoca bir devlet olarak rezil bir varakparenin provokasyonuna, demezler mi adama?

Üstelik, ilahiyatçı İhsan Eliaçık’ın yazdığına göre, şöyle bir ülkede:

"Yazdığım bir twitin altına profilinde köpek resmi olan birisi yorum yapmış, bunu bahane ederek Cumhurbaşkanına köpek mi dedin diyerek ceza aldım, iyi mi?". 

***

Provokasyona gelinecektir, çünkü hem yandaş kamuoyu nezdinde "namus" kurtarılacaktır, hem de daha önemlisi, gerilim sürdürülecektir ki ekonomi başta olmak üzere iç politikada sürüyle fiyaskonun üstü örtülebilsin.

Ermenistan olmazsa Yunanistan, başka kimimiz var Kürtlerden başka?  

"Provokasyon"a havada atladığımız o kadar açık ki, mesela, sınıra yakın bir köyüne haç dikmiş Yunanistan, yandaş basının amiral gemisi Hürriyet manşet atıyor:

"Ankara bunu yapanı arıyor". Sadece manşeti okuyan da sanır ki bazı Yunan askerleri sınırı geçip bomba atmışlar. Yahu, adam Avrupa’nın en dindar dördüncü ülkesi, kendi toprağına haç dikmiş, neymiş, Türkiye’den gözüküyormuş. Oturup da seyretme o zaman be birader. Sen kendi sınır köyüne cami yapsan minaresi karşı taraftan gözükmeyecek mi?    

***

Bir varakparedeki hakarete niye cup diye atladığımız sorusu kafamda dönüp duruyor. Tarihî bir fıkrayla bitirelim de ağız tadı olsun:

Yeniçeri ağası sabah ocağa gelmiş, bi bakmışlar hazretin koç gibi bıyıkları gitmiş. Sormuşlar, "Gece üstünden bir fare geçti, kestim" demiş. Aman ağam, bi fare geçti diye o koca bıyıklar kesilir mi, demişler.

Cevap: "Yol olur!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi