Celal Başlangıç
Rehineleri kurtarmak mı, rehinelerden kurtulmak mı!
Gare fiyaskosunun üzerinden neredeyse 10 günden fazla bir süre geçti.
Ancak hâlâ Saray iktidarının yanıtlayamadığı sorular ortada duruyor.
Son yıllarda muhalefet karşısında belki de ilk kez bu kadar aciz bir duruma düşüyor Erdoğan; soruları yanıtlamakta zorlanıyor.
İktidarın net yanıt veremediği sorulardan biri rehineleri kimin öldürdüğüdür.
PKK’nin alıkoyduğu asker, polis ve MİT görevlilerinin PKK tarafından infaz edildiğini söylüyor Saray iktidarı.
Ancak PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan dün akşam çıktığı Sterk TV’de "Bu insanların ölümünden biz değil devlet sorumludur" diyordu.
Rehinelerin nasıl öldürüldüğünü ortaya çıkartmak da kim tarafından öldürüldüklerine dair önemli ipuçları verecek başka bir unsur.
Dünkü televizyon programında Karayılan bağımsız heyetlerin gelerek bölgede inceleme yapması çağrısında bulunuyordu:
"Biz açığız. Bağımsız heyetler gelip inceleme yapsın. Oraya gaz kokusundan dolayı henüz gidilmiyor. Bağımsız heyetleri davet ediyoruz. Arkadaşlarımızın cenazelerinden örnek alabilirler. Nasıl ve hangi silahlarla öldürüldüklerini tespit etsinler."
Ancak Saray bu konuda pek hevesli görünmüyor. Hatta tek bir söz bile etmiyor.
Alelacele bir otopsiyle rehineler toprağa verildi; açıklama da Malatya Valisi’ne yaptırıldı.
Eğer "müjde" olsaydı Erdoğan "Millete Sesleniş" konuşması yapacaktı, fiyasko olunca açıklamayı yapmak da valiye düştü.
Nasıl bir yıl önce de İdlip’de 30’dan fazla askerin hava bombardımanıyla öldürüldüğünü açıklamak Hatay Valisi’ne düştüyse…
Elbette yanıtlanması zorunlu olan temel bir soru var; Gare harekâtının amacı rehineleri mi kurtarmaktı yoksa bölgeyi ele geçirerek PKK’ye ağır bir darbe vurmak mıydı?
Henüz bu sorunun yanıtı net biçimde verilmiş değil.
Çünkü konunun uzmanlarına göre ikisini bir arada yapmak neredeyse imkânsız.
Ancak görünen o ki Gare fiyaskosunun üzerinden günler geçtikçe rehineleri kurtarmaktan çok bu harekâtın başka amaçlarla yapıldığı olgusu daha çok öne çıkıyor.
Daha önce Yeni Şafak adına bölgedeki olayları izleyen, devletin derinliklerinden gelen haberlere kulağı açık olan Gazeteci Çetiner Çetin şu anda çalıştığı HaberTürk Gazetesi’ndeki köşesinde "PKK’nın ‘rehine’ oyunu" başlıklı bir yazı yazdı.
İlginç iddialar var Çetin’in 19 Şubat 2021 tarihli yazısında.
"14 Ekim 2020’de terör örgütünün 13 rehineyi Kandil’in Kortek ve Kaletuka bölgesinden toparlayıp Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Dohuk kentine bağlı oldukça dağlık ve zorlu bir coğrafyaya sahip Gara’ya getirdiği bilgisi Türk güvenlik birimlerine ulaşıyor" diyor Çetin.
Bu bilgiyi aktardıktan sonra Çetin şu soruları taşıyor köşesine:
"Büyük gizlilik içinde Kandil’den Gara’ya taşınan rehineler için örgüt neden böyle bir hamle yaptı? Neden sadece 13 rehineyi o bölgeye taşırken diğer rehineleri getirmedi? Kandil’e yönelik hava operasyonlarına rağmen Asos dağına veya daha kontrol edebileceği, daha derin bölgelere taşımak yerine Türkiye sınır hattındaki Gara’ya taşıdılar?"
Gare’nin PKK için Kandil’den Sincar’a (Şengal) geçiş yolu olduğunu, Türkiye sınırına yakın ancak Türk askeri üslerinin bulunmadığı bir bölge olduğunu, 14 Ekim’de Gare’ye getirdiği 13 rehineyi Türkiye’nin Gare hattında dron uçuşlarını arttırması nedeniyle Sincar’a geçirecek fırsat bulamadığını iddia ediyor Çetin.
PKK’nin amacı rehineleri Sincar’a (Şengal) transfer etmekmiş! Çetin bu iddiasının nedenini de şöyle açıklıyor:
"PKK; rehineleri YPG’ye teslim edecek, Amerikalı müttefiklerimiz YPG ile bizi aynı masada buluşturmaya çalışıp ‘PKK teröristtir. YPG ise hümanist. Kaçırılan vatandaşlarınızı PKK size vermedi ama bakın YPG size teslim ediyor’ mesajı verilecekti… Öğrendiğim o ki örgüt Nisan başı itibariyle rehine pazarlığına başlayacaktı."
Çetin’in HaberTürk’teki bu yazısını okuyunca insan kaçınılmaz olarak şu sonuca varıyor; askeri harekâtın amacı rehineleri falan kurtarmak değil, "PKK’nın elindeki kozu" almak için rehinelerden kurtulmak, örgütün güvenli bölgesinde askeri üs kurmak ve Kandil’in bölgeyle bağlantısını kesmekmiş.
Yani toplam sonuç olarak örgüte ağır bir darbe vurmak için planlanmış bu askeri harekât; "rehineleri kurtarmak" da bu fiyaskonun kenar süsüymüş.
Çetin köşe yazısında Gare’nin PKK açısından önemini açıklarken "Örgütün Gara’da terzihanesi, hastanesi, hatta telsiz (muhabere) merkezi, sözde yönetim merkezi, hastane, sözde eyalet komutanlığı gibi tesisleri bulunuyor" diye yazıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da 20 Şubat 2021’de A Haber’de katıldığı canlı yayında rehineleri kurtarmaktan çok Gare’nin nasıl ele geçirilmesi zorunlu bir yer olduğunu anlatıyor.
Hedeflerinin "Gare’deki terör örgütlerinin yuvalarını tarumar etmek, yaşam ve aktarma alanlarını, lojistik ve eğitim alanlarını ortadan kaldırabilmek olduğunu" söylüyor Soylu söz konusu canlı yayında:
"Kandil koridoru, Suriye koridoru, Sincar koridoru… Bu koridorun giriş alanı Gara’dır. Peki, Gara’nın ikinci önemli özelliği ne? Biz burayı sıkıştırdıkça bunların sözde Apollo akademisi buradadır. Tüm eğitim merkezlerini ve onun kendi mütemmim cüzleri olan bütün akademileri buradadır. Sağlık, eğitim, havacılık, hepsi buradaki alandadır… Gara’da bunu yaptığınız andan itibaren kalbe girmiş gibisinizdir. Bugün TSK’nın yapmış olduğu Gara operasyonunun anlamı da budur."
Şimdi anlaşıldı mı Gare fiyaskosunun amacı!
Zaten dört günlük harekâttan sonra geri çekilen TSK’den kalan malzemeleri bölgede çatışmalara giren gerillaların rehberliğinde çeken ANF’nin servis ettiği görüntülerde de Bakan Soylu’yu destekleyen ipuçları vardı.
ANF’nin görüntülerine göre TSK bölgeyi terk ederken geride siper kazmada kullanılacak kazma, kürek, manivala gibi malzemeleri de daha ambalajını açamadan bırakıp gitmiş.
40’tan fazla uçak ve helikopterin saatler süren bombardımanıyla, kazma kürekle kazılan siperlerle mi kurtaracaklardı rehineleri?
Elbette hayır.
Bakan Soylu’nun ifadesiyle "PKK’nin kalbine girmek" için bir askeri operasyon yapılmış, bu sert bir mukavemetle karşılaşınca başarılamamış.
Sonuç olarak rehineler kurtarılamamış ama "PKK’nin elinde bir koz" olarak değerlendirilen rehinelerden kurtulunmuştur.