Oksimoron…

'Olumlu başlayıp olumsuz sonuçlanmaktansa, olumsuz başlayıp olumlu bir sonuca ilerlemek daha iyidir'

2000’li yılların başlarıydı. Günün birinde evime, eski bir Maocu örgütten üç arkadaş ziyarete geldi. Biri çok eski, sevdiğim bir arkadaşımdı. Diğer ikisini de tanırdım. Hoşbeşten sonra bana bir öneride bulundular. Hareketlerinin çıkarttığı dergide yazar mıydım? Söylediklerine göre eski sekter tutumlarını bir yana bırakmışlardı, artık bir "aydın açılımı" içindeydiler. "Yazarım ama benim yazdıklarımı basmazsınız" dedim. "Basarız" diye ısrar ettiler. "Deneyelim o zaman" dedim.

Tuttum, derginin adının oksimoron olduğunu iddia eden bir yazı yazdım. Tabii ki amacım, doğrudan derginin başlığını eleştirerek onları sınamaktı. Basmadılar. Benim yaptığım münasebetsizlikti ama onların yerinde olsam, sırf "açılım" iddiamı kanıtlamak için de olsa basardım.

Ergenekon davasının bütün hızıyla sürdüğü 2009 yılındaydık. Günün birinde bir internet sitesinin yöneticisinden bir mail aldım. "Sizi gökte ararken yerde bulduk. Bize yazar mısınız?" diyordu. Kabul ettim. "Herkesekon Örgütü" başlıklı, Ergenekon tutuklamalarını eleştiren bir yazı yazıp gönderdim.

Bu yazı da bir anlamda kasıtlıydı. Çünkü siteyi incelemiş ve Ergenekon davasını desteklediklerini görmüştüm. Yöneticiden, yazıyı basamayacaklarına ilişkin bir mail aldım. "Abi, sen bırak bu konularda yazmayı. Bize anarşizmin felsefesi üzerine yazmanı beklerdik" diyordu.

Aklıma hemen, Emma Goldman’ın Hayatımı Yaşarken adlı otobiyografisinde anlattığı bir olay geldi. Lenin, kocaman bir salonda, devasa bir dünya haritasının önünde, iki sürgün Amerikalı anarşist, Emma Goldman’ı ve Alexander Berkman’ı kabul eder.

Berkman, hiç duraksamadan, anarşistlerin neden hapiste olduğunu sorar. Lenin, biz "ideny (felsefi) anarşistleri tutuklamıyoruz" diye yanıtlar onları. Böylece o sitedeki deneyimim de başlamadan sona ermiş oldu.

Bundan sonraki yıllarda, günün birinde telefonum çaldı. Kürt devrimcilerinin yönetimindeki bir siteden arıyorlardı. Karşımdaki, güçlü Kürt aksanıyla konuşan, sempatik bir gençti. Benimle bir röportaj yapmak istiyordu.

Daha cevabımı beklemeden, "abi, senin için çok aksi bir adamdır, kabul etmez dediler ama ben azmettim sizinle röportaj yapmakta kararlıyım" dedi. Güldüm. "Kim söylüyormuş onu?" diye sordum. Aynı sevimlilikle, "duymadınız mı abi, herkes öyle söylüyor" dedi. Neyse röportajı yaptık. Galiba yayınlandı da.

Şimdi bunları anlatıyorum ama hakkımda, "vay be ne kadar ilkeli, uzlaşmaz bir adammış" gibi bir yargı edinmenizi hiç istemem. Çünkü doğru değil bu. Eğer doğru olsaydı, o sırada (1970’lerde) sorumlularından olduğum ihbarcı bir hareketin gazetesinde solcuların ihbar edilmesine beş yıl boyunca sessiz kalmazdım.

Gelelim Artıgerçek’e. Dün Artıgerçek’in yayın yönetmeni beni telefonla arayarak gazetelerinde yazmamı istedi. Kabul ettim ama şunu eklemekten de geri kalmadım: "Ben biraz aksi birisiyimdir. Kısaca söyleyecek olursam, yazılarım sitenin çizgisini hedef alabilir, sitenin başka yazarlarını eleştirebilir ya da site çalışanlarının taleplerine yer verebilir." Yönetmenin yanıtından, bu konuda olumlu bir tutum içinde oldukları izlenimi edindim. Haftada bir yazmak üzere anlaştık.

Yayın yönetmenine söylediklerimi Ceren’e aktardığım zaman, "peki, daha baştan böyle olumsuz başlamak doğru mu sence?" diye sordu. "Olumlu başlayıp olumsuz sonuçlanmaktansa, olumsuz başlayıp olumlu bir sonuca ilerlemek daha iyidir" diye yanıtladım onu.

Herkese merhaba!


Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.

www.gunzileli.net - [email protected]

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi