Nâzım Hikmet ile Refik Erduran(*)

Hakkında konuşmak ve yazmak yasak olduğu için Nâzım Hikmet ile ilgili bütün bilgiler sonradan ortaya çıktı. Bunlar arasında en önemlisiyse ünlü şairin yurtdışına kaçış operasyonudur.

"951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün."

(Nâzım Hikmet

Otobiyografi şiirinden)

Yarın 15 Ocak 2017’de 115 yaşına basacak olan Nâzım Hikmet hiç tartışmasız bu topraklarda yetişen en büyük Türk şairidir. Çok şükür ki, bu cümle artık "suç" olmaktan çıkabildi. Eskiden sadece "suç" değil, linç edilme nedeniydi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Çetin Altan 1968’de TBMM’de bu gerçeği dile getirdiği için Adalet Partili milletvekilleri tarafından linç edilerek az kalsın öldürülecekti.

Hakkında konuşmak ve yazmak yasak olduğu için Nâzım Hikmet ile ilgili bütün bilgiler sonradan ortaya çıktı. Bunlar arasında en önemlisiyse ünlü şairin yurtdışına kaçış operasyonudur.

Nâzım Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) önemli bir üyesi olması nedeniyle, onun kaçışı doğrudan "parti" tarafından en ince ayrıntısına kadar ayarlanmış, her aşaması planlanmış bir organizasyon olarak tarihe geçmişti.

Yıllar sonra ortaya çıktı ki, gerçek pek de öyle değil. Nâzım Hikmet’in kaçışı delifişek bir genç adamın bireysel yetenekleri sayesinde olmuştu.

Bu genç adam 7 Ocak 2017’de 87 yaşında kaybettiğimiz Refik Erduran idi. Kendisi Nâzım Hikmet için yaptığımız iki belgeselde uzun uzun bu konuyu anlatmıştı. Belgesellerden biri sadece bu kaçış öyküsü üzerinedir:

"Hoşça kal Memleketim!"

Refik Erduran bu konu hakkında en ince ayrıntılara kadar bize (İZTV) anlatmıştı. Yine Refik Erduran anlatsın:

-Hesaplamıştım İstanbul’dan Silivri’ye gidip gelmek ile Bulgaristan’ın Burgaz yerleşimine gidip gelme arasında bir fark yok. Ancak iyi sürat yapan bir tekne lazımdı. O sırada işadamı Malik Yolaç, sürat teknesini satışa çıkartmıştı. Müşteri gibi denemek için bir Pazar günü isteyecektim.

1951’de henüz 22 yaşında olan Refik Erduran’ın gözükaralığı Nâzım’ı tedirgin ediyordu. Partinin görüşü ve kararı önemliydi. Nâzım bu durumu "arkadaşlarla görüşelim" diye açıklıyordu.

Sonunda partinin kararı gelmişti. Parti, sürat teknesi dikkat çeker, Refik bir balıkçı teknesi ayarlasın siz ikiniz, balıkçı kılığında Karadeniz’e açılın kimse fark etmesin şeklinde görüş bildirmişti.

Refik Erduran, 6.5 kuvvetinde bir motorla Karadeniz’in dalgalarını aşıp Bulgaristan’a gitmenin mümkün olamayacağını anlatıyor. Ama Nâzım Hikmet’i ikna edemiyor.

Bu kritik anda devreye Mehmet Ali Aybar giriyor. Zaten toplantı onun Bebek’teki evinde yapılmaktadır. Aybar "Bak Nâzım" diyor:

-Bu çocuk haklı. Karadeniz küçük bir tekne ile aşılamaz.

Bunun üzerine Nâzım, Refik Erduran’ın planını uygulamayı kabul ediyor.

Refik Erduran, ailece yakınlıkları olan Kuzey Deniz Saha Komutanı’na gidip "Amerikalılar bir film çekecekler, bir Türk teknesiyle komşu ülkelere silah kaçırılma sahnesi için bilgi soruyorlar, Türk askeri botları kontrol yapıyorlar mı?" diye sorduklarını söylüyor. Paşa da "yok kontrol falan yapmayız" yanıtını veriyor.

Bu aşamayı da garanti altına aldıktan sonra Malik Yolaç’a gidip sürat teknesini satın almak için deneme kullanımı yapacağını söylüyor.

Sonra sözleştikleri üzere planı uyguluyorlar. Nâzım Hikmet sabah 04.30 gibi Kadıköy’deki evinden çıkıp, taksiyle Üsküdar’a gelip oradan Beşiktaş’a geçiyor. Başka bir taksiyle de Tarabya Oteli’nin önüne ulaşıyor. Erduran onu otelin önünden alıp, önce Boğaz’ın içine doğru Bebek’e kadar hızlı bir tur atıp, sonra yönünü Karadeniz’e çeviriyor. Hedefte Burgaz var. Ama Boğaz’dan çıkar çıkmaz, Romen bandralı Plehanov gemisini görüyorlar.

Hiç planda olmayan bir karşılaşmadır bu durum. Nâzım, Türkçe, Rusça ve Fransızca haykırıyor:

-Ben Türk şairi Nâzım Hikmet’im. Hayatım tehlikede, geminize binmek istiyorum.

Gemidekiler ise hiç de dostça olmayan biçimde karşılık veriyorlar. Ellerinde tüfek varmış gibi yapıp, ateş edeceklerini söylüyorlar. Tüm bu sırada teknenin motoru stop ediyor. Gemi uzaklaşıyor. Nâzım, "çalıştır şunu" diye çıkışıyor. Erduran ise "beklemek lazım" diyor:

-Bu şekilde marşa basarsam motor boğulur, hiç çalışmaz.

Birkaç denemeden sonra motor çalışıyor. Palehanov gemisi uzakta belli belirsiz görünmektedir. Kısa sürede gemiyi yakalıyorlar. Bu sefer hava değişmiştir. Yaklaşık 2 saat geçmiştir.

Geminin merdiveni sallandırılıyor. Nâzım Hikmet merdiven sahanlığına çıkınca Refik Erduran’a dönüp eliyle onu çağırıyor:

-Haydi sen de gel!

-Nereye?

Nâzım Hikmet okkalı bir küfür savuruyor. Erduran "ben Nâzım ağabeyin küfür ettiğini ilk kez duydum" diye anlatıyor o anı…

Oysa aralarında böyle bir konuşma geçmemiş, böyle bir plan yapmamışlardır.

Refik Erduran üzerindeki tabancayı ona verip vedalaşıyor. Yedek benzin bidonlarını denize atıp İstanbul Boğazına doğru yöneliyor. Nâzım Hikmet ise geminin en arkasında Palehanov yazısının üzerinde kollarını küpeşte demirlerine dayamış el sallıyor…

Bu Refik Erduran’ın Nâzım Hikmet’i son görüşü olacaktır. Aynı şekilde Nâzım’ın da Refik’i ve memleketini son görüşü…

Refik Erduran, hızla geriye dönüp tekneyi Fenerbahçe’de aldığı yere bırakır. Sonra evine gidip askeri üniformasını giyerek Tuzla’daki yedek subay okuluna döner.

15 Ocak 2017 Pazar günü Sarıyer Belediyesi ile Nâzım Hikmet Vakfı birlikte 115. doğum günü etkinlikleri yapacaklar. Saat: 13.00’te Tarabya Oteli önünde Nâzım Hikmet için denize karanfiller atacaklar. Saat: 18.00’de ise Maslak TİM Center’da ikinci bir anma programı gerçekleştirecekler.

Refik Erduran bu anmaların pek çoğuna katılmıştı. Bu yıl yok. Artık o da Nâzım Ağabeyinin yanında…

(*) Bu yazı 14 Ocak 2017 Tarihinde BirGün'de yayımlandı. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi