IC İçtaş ve Limak, sularını gasp etti: Salgında İkizköylüler elini nerede yıkasın?

Önce köylünün suyunun kontrolü termik santrale verildi, arkasından santrale yetmediği gerekçesiyle köylünün suyu kesiliyor. İnsanlarla birlikte diğer canlılar da susuzluğa mahkum ediliyor.

Koronavirüs salgınının en etkili olduğu günlerde yine döndük dolaştık kömürlü termik santrallerin nasıl bir doğa düşmanı olduğunun yanı sıra nasıl ciddi insan hakları ihlalleri yarattığının en çarpıcı örneklerine geldik…

Fosil yakıtların çıkarılması ve işlenmesi sağlık, yaşam, özel hayat, su, barınma hakkı gibi temel insan haklarını olumsuz etkiliyor. Aynı şekilde fosil yakıtların yakılmasının da aynı hakların kullanılması üzerinde benzer şekilde ciddi olumsuz etkileri mevcut.

Koronavirüs tedbirleri kapsamında geçen hafta 30 büyükşehirle birlikte Zonguldak’ın en çok akciğer hastalıklarının görüldüğü kent olması nedeniyle alınan kararlara dahil edilmesinin arkasındaki sebepleri şu yazıda dile getirmiştik.

Şimdi Türkiye’nin farklı bir coğrafyasına, Muğla’ya doğru uzanalım.

Muğla’nın Milas ve Yatağan ilçeleri şu anda termik santrallerin faili olduğu bir suç mahalline dönmüş durumda. 

Koronavirüs salgınını yaşadığımız günlerde tedbir için sürekli hijyenden, ellerin sık sık yıkanmasından, dışarıdan eve getirilen şeylerin temizlenmesinden bahsediliyor.

Ama Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de yaşayanlar bunların hiçbirini yapamıyor. 

Çünkü, önce köylünün suyunun kontrolü termik santrale verildi, arkasından santrale yetmediği gerekçesiyle köylünün suyu keyfi olarak kesiliyor. İnsanlarla birlikte diğer canlılar da susuzluğa mahkum ediliyor. 

Resmen, termik santraller özelleştirilirken, köylünün içme suyu da şirketlere peşkeş çekilmiş. 

Temiz suya erişim en temel insan hakkıdır, hatta sadece insanların değil, diğer tüm canlıların da en temel hakkıdır. Su sadece insanlara ait değil.

Bu işin geçmişine bakmakta fayda var. 

Küresel ölçekte iklim adaleti için çalışmalarda bulunan ve yerel girişimlerin fosil yakıtlara karşı mücadelelerini destekleyen çevre örgütü 350.org, yakın zamanda yayınladığı bir raporda, dünyadan 10 vaka çalışmasını inceleyerek, fosil yakıt şirketlerinin insan hakları ihlallerini ortaya koymuştu. 

Raporda, Meksika, Nijerya, Kenya, Avusturalya gibi örneklerin yanı sıra Türkiye’den Muğla yer aldı. 

Raporda, Muğla’daki Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santrallerinin bölge ekosistemi ve halk sağlığı üzerinde yol açtığı zararlara yer verilerek, termik santrallere kömür sağlamak için genişleyen kömür sahalarının yaşam alanlarını nasıl yok ettiği ve yerinden edilmelere neden olduğu belirtildi.

Aslında o raporda yer alan değerlendirmeler daha kapsamlı şekilde CAN Europe (Avrupa İklim Ağı) tarafından Çevre Mühendisleri Odası ve Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) ortaklığıyla hazırlanarak 2019’da yayınlanan "Kömürün Gerçek Bedeli: Muğla" başlıklı raporda yer alıyordu. 

Muğla’da kömür, üç termik santral ve onlara yakıt sağlayan linyit madenleriyle son 35 yılda ilin tarihi coğrafyasını şekillendiren en önemli etkenlerden biri haline geldi. 

Kentteki bu coğrafik değişim, ağır ekolojik, toplumsal, sosyal ve ekonomik bedelleri de beraberinde getirdi.

Bu noktada, bu termik santrallerin sahiplik yapısına ve nasıl finanse edildiklerine de dikkat çekmek gerek. 

Failleri bilmezsek, kiminle mücadele ettiğimizi, kime karşı havanın, suyun, toprağın topyekün yaşamın hakkını savunduğumuzu bilemeyiz. 

Gökova Körfezi’nin ortasında yükselen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin sahibi YK Enerji. 

Şirketin yüzde 50'si Üçüncü Havalimanı'nı inşa eden ve işleten konsorsiyumda yer alan Limak Holding şirketlerinden Limak Enerji. Diğer yüzde 50'nin sahibi ise Üçüncü Köprü'nün yüklenici ortağı IC Holding şirketlerinden IC İçtaş Enerji. 

Gördüğünüz üzere mahşerin bilmem kaç atlısı gibi AKP döneminde her ihalede boy gösteren şirketler epey tanıdık. Bu şirketlerden daha önce şu yazıda bahsetmiştik, tekrar hatırlayalım.

Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ile linyit maden işletmesi 2014 yılında IC İçtaş Enerji ve Limak Enerji ortaklığı tarafından özelleştirme ihalesinden alındı.

Bu iki santralin özelleştirmesinde Yapı Kredi düzenleyici banka olarak yer aldı. Hatta Yapı Kredi, bu özelleştirme finansmanıyla "Bonds&Loans Yılın Doğal Kaynak Finansmanı Ödülü"nü kazandı. 

Daha önce Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne (EÜAŞ) ait olan Kemerköy ve Yeniköy özelleştirmeleri, Aralık 2014’te altı bankanın konsorsiyumuyla gerçekleşti. 

IJ Global Infrastructure Journal and Project Finance Magazine verilerine göre, konsorsiyum 4,902 milyon dolar borçlandı. Bu, 2014’te küresel seviyede enerji sektöründe gerçekleşen beşinci en büyük şirket birleşmesi olarak kayıtlara geçti.

Türkiye’nin en kirli fosil yakıt enerji üretim noktalarından Yatağan Termik Santrali'nin sahibi ise Bereket Enerji. 

Bu şirkete kamuoyu diğerleri kadar aşina değil ama geçen yıl Bereket Enerji'den birkaç yazıda bahsetmiştik. 

Bereket Enerji, 2014 yılında Yatağan Termik Santrali'ni özelleştirmeden 1,4 milyar dolara aldı. Aynı şekilde Çatalağzı Termik Santrali de yine grup tarafından 2014'te özelleştirmeden devralındı. 

Yine daha önce EÜAŞ’a ait olan Yatağan Termik Santrali’nin özelleştirmesini Yapı Kredi, Halkbank ile birlikte üstlendi. 

Bereket Enerji Grubu'nun geçen yıl 4 milyar dolarlık borcunun yeniden yapılandırılması için bankalarla görüştüğü, borçlarını azaltmak için varlık satışı planladığı açıklanmıştı. Şu anda Türkiye’nin en borçlu enerji şirketlerinden olan ve geçen yıl bankalarla kredi yapılandırma masasına oturan Bereket Enerji, 2014’te santrale ait tüm varlıkları ve işletme hakkını devletten 1,1 milyar dolara kardeş şirketi Elsan Elektrik üzerinden aldı.

Zaman içerisinde buralarda yaşayan insanlar yerinden yurdundan edildi. Hatta 2020’ye girerken Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine kömür sağlayan maden sahalarının genişletilmesi için köyler boşaltıldı. Bu termik santraller yerinden edemediği yöre halkını da suyunu keserek cezalandırıyor.

İkizköy ve diğer bazı köylerin suyu, bölgedeki su kuyularından karşılanıyor. Su kuyuları ve su deposu Yeniköy Termik Santrali'nin sınırları içerisinde. 

Deponun yönetimi ise Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından önce EÜAŞ’a, EÜAŞ tarafından da yukarıda bahsettiğim özelleştirme sürecinin ardından termik santrali işleten şirkete devredilmiş. Şirket, santralin ihtiyaçlarından "geriye kalırsa" köye su veriyor…

İkizköy halkı, kömür madeni için arazilerinin kamulaştırılmasına karşı çıktığı için şirket tarafından cezalandırılıyor. Halkın arazisi de suyu da devlet tarafından şirketlere peşkeş çekilmiş durumda. 

Bu kentte yaşayan kırsal nüfus giderek yok oluyor, köylerini terk etmek zorunda bırakılıyor. Kömür hayatları yutuyor. Bu santrallerin hala çalıştırılıyor olmasını hangi akılla, hangi kamusal faydayla, hangi yasayla açıklayabilirsiniz ki…

İşin ardında ciddi bir hukuk skandalı da var. 

2014 yılında Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) su kuyularının kullanım hakkının yurttaşlarda olması gerektiği talebiyle, kuyuların MUSKİ’ye devredilmesi yönünde Danıştay’da dava açtı. 

Ancak, Danıştay 2017’de elektrik arzının su kullanım hakkından daha önemli olduğunu gerekçe göstererek, kuyuların şirkete tahsisine onay verdi.

Özetle, termik santraller zaten geleceğimizi karartıyordu, şimdi görüyoruz ki koronavirüs salgını bile vız geliyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi