Fadıl Öztürk
Zihni özgür olmayanlar
Bazı durumlar geçmişten koparılıp tartışıldığında, herkesin tutuğu yerden o şeyi tarif etmesine neden olur ki, bu da kimseyi doğru bir sonuca götürmez. ÖDP'nin Güney Kürdistan ve Katalan referandumuna ilişkin açıklamaları hepinizce malumdur. Bu yazıyı alıntıya boğmak da istemiyorum. ÖDP'nin açık ya da gizli kendini üzerinde var ettiği Devrimci Yol geleneğinin içinde yer almış biri olarak, önce kendilerini Ulusal Kurtuluş Ordusu (UKO) olarak adlandıran, partileşmeleriyle beraber Partiya Karkeren Kürdistan (PKK)'ye dönüşen hareketle geçmiş ilişkilerimizden bir kaç yaşanmışlığa değinmek istiyorum. Bu son tartışmalarla nereden nereye geldiğimizi de bir biçimde açığa çıkaracaktır. Çünkü şarkıda olduğu gibi 'Ne geçmiş tükendi, ne de yarınlar' (*)
1977, Okulların kapalı olduğu yaz aylarıydı. Devrimci yol Bildirgesi'nin çıkışından bir yıl öncesi, Devrimci Gençlik zamanıydı. Ankara'daki arkadaşlarımızdan bize UKO'cu olarak bilinen arkadaşlarla Ulusal Mesele konusunda geniş bir tartışma toplantısı önerilmiş ve kabul etmiştik. Ki, bundan önce, değişik seferlerde yine Ankara'daki arkadaşlarımızdan aynı gurupla faşizme karşı ortak eylemlerde bulunabileceğimiz önerileri de geliyordu zaten. UKO’ya Devrimci Gençlik'ten bazı arkadaşlarımızın geçmesine rağmen aramızda sürtüşme gibi güvensizlik yaratacak bir durum da oluşmamıştı o güne kadar. Bu güvenin temelinde Ankara'daki arkadaşlarımızın o zaman kendilerini UKO diye adlandıran gurubun lideri Abdullah Öcalan'la sürdürdükleri ilişkilerden kaynaklanıyordu. (**)
Tartışma toplantısı için güvenli bir yer aramış, Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Birvan Köyü'nde karar kılmış, arkadaşlarımızı araçlarla Birvan'a taşımış, çevre güvenliğini beraberce almıştık. Tartışmayı köyün yaz tatilinden dolayı boş olan ilkokulunda yapmış, baskın yemeden akşama kadar sürdürmüş ve tekrar bizi getiren araçlarla Elazığ'a dönmüştük.
Daha sonraki yıllarda cezaevlerinde beraber yattığım PKK'li arkadaşların tanımıyla bu toplantı Abdullah Öcalan'ın Kürdistan faaliyetinin başlangıcıymış.
Bunu takip eden bir zamanda, yine aynı köyde, yine ulusal sorun üzerinde Melih Pekdemir ve Şahin Dönmez'in katıldığı ikinci bir tartışma toplantısı daha yapılmıştı. Ben o sıralar cezaevinde olduğum için, o toplantıya katılamamıştım.
1978'e gelindiğinde Devrimci Yol Bildirgesi'nin çıkışıyla Devrimci Gençlik Hareketinde bölünme yaşanmıştı. Aynı yılın son baharında Pepe Metin lakabıyla Bildiğimiz UKO’cu arkadaş bize PKK’nin kuruluş bildirgesini ulaştırmıştı.
PKK. ile bölgedeki ilişkilerimiz, Tunceli’de Mehmet Biter arkadaşımıza saldırı dışında olumsuz sayılacak bir hiç bir ilişki yaşanmamıştı. Mehmet Biter’e saldırı konusunda da özür dilenmişti ve olay kapanmıştı.
Yine o tarihlerde Diyarbakır’a hakim olan Kürt siyasetleri (KDP ve Doktor Şıvancılar gibi) Diyarbakır’da okuyan arkadaşlarımıza ve PKK’ye göz açtırmıyorlardı. Neredeyse çatışmanın olmadığı gün yoktu. Arkadaşımız Orhan Keskin o çatışmalardan birinde yakalanmış içeri atılmıştı. Orhan Keskin sade bir militan değil, aynı zamanda teorik yanı ağır basan ufku açık bir arkadaşımızdı ve Kürt meselesinde Yaşathak Aslan’ın belirttiği gibi ayrı düşünüyordu. Evet, teorik olarak Devrimci Yol’un orta sayfasında yayınlanmış bir milli mesele tespiti vardı ve o tespitlerde ortak mücadele savunuluyordu. Ama mücadele pratiği derinleştikçe o teorik tespitler de kendini tartıştırıyordu doğal olarak. O tespitlere kafa yorarak derinleştiren Orhan Keskin arkadaşımız, Cezaevi vahşetine karşı PKK’li arkadaşların girdiği ölüm orucuna gönüllü katıldı ve bir daha uyanmadı ölüm uykusunda.
12 Eylül’e gelirken PKK’nin yurt dışına çekilme kararını Ankara’daki arkadaşlarımızla paylaştıkları bilgisini de bu ilişkiye eklemeliyim. Buraya aktardığım ilişkiler bizim doğuda faaliyet yürütmüş bütün arkadaşlarımızın bilgisi dahilinde olmasına rağmen, batıda bulunan arkadaşlarımızın bu ayrıntılardan bihaber olduklarını düşünüyorum. Melih Pekdemir gibi arkadaşlarımızın da geçmiş anılarını yazarken bu ayrıntılara değinmediklerini gördüm ve okudum.
Yine 12 Eylül’le gelen yenilgi ile birlikte dışarıda kalan arkadaşlarımız genellikle Türkiye’nin doğusunda faaliyet sürdürenler olmuştu. Bu arkadaşlar Suriye’ye çekilip Faşizme Karşı Birleşik Cephe’yi kuranların içinde yer almış ama yurtdışındaki Devrimci Yol’cular arasında yaşanan bir ayrılıkla dağda kalıp, mücadelede ısrar eden ama buna rağmen ‘Japon askeri’ ilan edilen yine bu arkadaşlarımızdı.
Özetle, mücadele devam etmeyince bütün tartışmalar havanda su dövmekten öteye gitmiyor ne yazıkki. ÖDP’nin kuruluş sürecinde ağzından Kürt kelimesi çıkan arkadaşlarımıza ‘Sen de mi Kürtçü oldun’ damgasının vurulduğu az olmamıştır. Bu tavır egemen ulus zihniyetinin solda kendini dışa vurması değil de nedir?
Herkesin düşündüğü ama rahatlıkla dile getirmediğini sorayım. ÖDP’nin kuruluş sürecinin, eski arkadaşlardan kurtulma ve ayıklama sürecine dönüşmediğini kim iddia edebilir? Vicdanlı olanlar susanlar mıdır, yoksa Devrimci Yol’un kırkıncı yılını 400 kişiyle kutlayanlar mıdır.
Birer sosyalist olarak HDP’den gelen davetleri kabul edip, milletvekili seçimlerine giren Devrimci Yol’cu arkadaşlarımız adeta lanetlenmedi mi?
Şehir gerillası, fokocu deyip beğenmediğimiz Uruguay’daki Tupamarolar kadar olamamamızın nedeni farklı bir ülkede yaşıyor olmamızdan mıdır, yoksa doğru devrimci bir önderlik yapılmamasından mı?
Söz konusu olan Güney Kürdistan ve Katalaonya referandumuyken, neden PKK ile Devrimci Yol ilişkilerine girdin diye sorabilirsiniz. Buna verilecek cevabım: Ayrılıktan yana değil, birlikte yaşamayı önüne koyan Kuzey Kürdistan devrimcilerine bugüne kadar neden sırtınızı döndünüz. İşte zurnanın zırt dediği delik tam burasıdır da, ondan...
Kimse gidip Kürt hareketine biat edin demiyor zaten. ‘Kürtlerden uzak duralım, bağımsız devrimci bir hareket olalım’ derken gelinen yerin ulusların kaderini tayin hakkına neredeyse egemen devlet tavrıyla karşı duracak hale gelinmiş olması çok acı bir durumdur. Zihni özgür olmayanların projeleri ne kadar özgür olabilir ki?
(*)Sözleri Murathan Mungan'a ait olan , Yeni Türkü'nün seslendirdiği parça.
(**)Ali Alfatlı HDP'den Manisa Miletvekili adayıyken verdiği bir röportajda o döneme ait ilişkileri ayrıntılı bir biçimde anlatmıştı. (http://www.yuksekovahaber.com.tr/haber/alfatli-yoldasim-ocalanin-yolunda-mucadeleye-devam-152706.htm)