Yalanlarla hilelerle dayattıkları çürümüşlük ve kokuşmuşluk rejimini; muhalefeti ‘terörist’ ilan ederek, üzerine koskocaman bir ‘terörle mücadele’ bayrağı örterek sürdürmek istiyorlar
Boğaziçi öğrencilerinin ‘DHKP-C marşıyla halay çektikleri’ koskocaman bir yalan. Ruhi Su o türküyü 1969’daki Kanlı Pazar saldırısı üzerine söylemişti. O tarihte ne Dev-Sol vardı ne de DHKP-C
Daha fazla barış, demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik için; daha sıkı birlik, daha güçlü dayanışma ve daha yığınsal mücadele yılı olmak zorunda 2021. Yeni yıl işte o zaman kutlanır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube rejim nedeniyle Erdoğan’ın mahkum olduğu Bahçeli, Saray’ın bahçesine “askıda faşizm”i kurmuş dehşet salıncağında kolan vuruyor.
‘Kötü’ oynayan salt Beşiktaş değildi. Ev sahibi Alanyaspor da sahadan 3 puanla ayrılan, biri penaltıdan olmak üzere 2 gol atan taraf olmasını karşın iyi futbol oynamadı.
Türkiye tehlikeli ve kaygan bir zeminde yol alıyor. Kaotik ve karanlık bir tünelde ülke aslında erken ya da zamanında seçim görünümlü bir referandum yapacak; ya demokrasi ya diktatörlük!
Pandemiyle ilgili açıklanan resmi verilerin büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. Ama Saray'ın gözü öyle dönmüştü ki kendi yalanlarını suç duyurularına, mahkeme kararlarına bile yazdırdılar.
Türkiye’nin; kontrgerilla devletiyle işbirliği yapan mafya bozuntularının iktidara ortak olduğu bir ülke haline gelmesinin en temel nedeni AKP’nin ‘çözüm süreci’ni bitirmesidir.
Tek adam rejiminden hukuk ve demokrasi beklemek, öküzün buzağı doğurmasını ummak kadar büyük bir aymazlıktır. Reformlardan halka daha çok vergi, daha çok zam düşecek.
Saray yalakası gazeteciler; bol maaşın, basın kartının, beş yıl erken emekli olmanın keyfini sürecek. Gerçek gazeteciler de işsizlik, cezaevi tehdidi altında beş yıl daha fazla çalışacak.
17/25 Aralık rezillikleri ortaya dökülünce Twitter’ın kökünü kazımaya, Facebook’u, YouTube’u kapatmaya karar veren Erdoğan 2021 Mayıs’ında nihai amacına ulaşacak.
T.C. Cumhurbaşkanı ‘dış politikayı egosuna meze’ yapmayacağına göre, olsa olsa ‘dış politikayı egosuna meze yapan’ ancak AKP Genel Başkanı’dır.
‘Üç Y ile mücadele edeceğiz’ diye iktidara gelen AKP, ülkeyi yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara boğdu, iktidarının bekası için de dördüncü Y’ye sarıldı. Bakınız 6-8 Ekim Kobane olayları…
Bu virüs baro seçimlerinde bulaşıyor ama siyasi partilerde ve sendikalarda bulaşmıyormuş meğer. Eskiden saray soytarısı, saray dalkavuğu vardı şimdi de Saray virüsü var; toplantı seçiyor.
Türkiye’yi yönetenler her türlü insanlık suçunun işlendiği 1990’lı yılların vahşetine yeni yöntemler ekleyerek geri döndü. Toplumu sindirmek için artık göstere göstere yapıyorlar.
Mürit, sapık şeyhinin tutuklanmasına içerlemiş, İçişleri Bakanı’nı tehdit ederken foyalarını da ortaya döküyor: ‘Polis, bekçi yapacağız dindar adam lazım’ dediniz yüzlerce gönderdik.
Saray’ın bağımsız medyaya dönük cezalandırma mekanizmasının başında bulunan Altun, Macron’un gözündeki çöpe bakıyor ama kendi ‘patronu’nun herhangi bir yerini görmüyor.
Eskiden genelkurmay başkanları kendisini eleştiren gazetecileri dövdürürdü. Şimdi de Saray’ın atadığı ‘memur-bakan’ların hedef gösterdikleri saldırıya uğruyor.
Aynen 15 Temmuz gibi pandemiye de ‘Allah’ın bir lütfü’ olarak dört elle sarılan Saray iktidarı, Kürtlere, sosyalistlere getirdiği yasağı artık Cumhuriyetçilere de koymaya başladı.
Erdoğan ‘sürpriz’ini açıklayınca bazıları ceplerine girecek paranın sevincini yaşadılar. İşin aslı ceplerine para girmeyecek ama bulunan doğal gaz nedeniyle ceplerinden hayli para çıkacak.
Erdoğan’ın bugün vereceği ‘müjde’ kendi yandaşları arasında bile bir heyecan yaratmadı. Bakalım bugün Saray iktidarı şapkadan hangi tavşanı çıkartacak? Yoksa Erke Dönergeci mi…
Ekonomiden dış politikaya kadar her alanda sıkışan Saray iktidarının “Allah’ın lütfu” olarak bir darbeye ve bütün kötü gidişi sırtına yükleyecekleri bir “dış mihrak”a ihtiyacı vardı.
Yaklaşık 100 yıl boyunca bir türlü demokrasiyle taçlandırılamayan, içten içe çürüyen cumhuriyet, belli ki siyasal İslamcılarla milliyetçilerin işbirliğiyle son nefesini vermişti.
Abdülhamit’ten kalma “Basın Bayramı” önce 12 Mart askeri muhtırasıyla ardından AKP’nin yaptığı 20 Temmuz sivil darbesiyle ortadan kalktı. Sıra geldi sosyal medyayı kapatmaya.
2018’de başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, temel hak ve özgürlükler konusunda 2016-2018 arasında süren ve artık kalıcılaşan OHAL döneminden bile daha ağır tahribat yaratmıştır.
Tek ‘istikameti’ iktidarda kalmak olan Erdoğan’la da; kritik anlarda iktidarın arkasına hizalanan ‘istikametini kaybetmiş’ bir CHP yönetimiyle de bu ülkenin yakın geleceği daha da karanlık.
İktidarı kaybetme korkusuyla gelecek kaygısına düşen Saray, içinde bulunduğu kuşatılmışlığı yarıp çıkmak için parlamentodan medyaya uzanan bir yelpazede 'bekasını koruma' harekatına girişti.
İktidarın yeni infaz yasasıyla muhaliflere karşı düşmanlığını bir kez daha gösterdiğini belirten gazeteciler, cezaevlerinin boşaltmasının temelinde muhaliflere yer açmak olduğunu belirtti.
Uygulanan ambargo nedeniyle gazete ve televizyonlara çıkamadığından yakınıyor Davutoğlu. Oysa Başbakanken aynı ambargoyu bana da uygulayıp akreditasyonumu iptal ettirmişti.
Gülen cemaati kendilerinin ifade ettiği gibi barışçıl ve eğitim değerlerini temel alan bir hareket mi yoksa radikal bir oluşum mu?
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.