Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Saray iktidarı ‘yalanın padişahlığını’ ilan etti

‘Üç Y ile mücadele edeceğiz’ diye iktidara gelen AKP, ülkeyi yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara boğdu, iktidarının bekası için de dördüncü Y’ye sarıldı. Bakınız 6-8 Ekim Kobane olayları…

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan son genel seçim öncesi miting meydanlarında, çıktığı televizyon ekranlarında koskocaman bir yalanı üstüne basa basa söylüyordu:

"7 Haziran seçimlerinden sonra Diyarbakır’da 53 tane Kürt kardeşimi öldüren bunlar değil mi!"

Neresini düzeltmeli ki bu cümlenin.

Birincisi, Erdoğan’ın kastettiği 6-8 Ekim olayları 7 Haziran seçimlerinden sonra değil, önce meydana geldi. Seçimler 2015 yılındaydı, 6-8 Ekim olayları ise 2014 yılında.

O olaylarda Diyarbakır’da 53 kişinin öldüğü de doğru değil.

6-8 Ekim olaylarında Diyarbakır’ın yanı sıra Muş, Batman, Van, Gaziantep, Şanlıurfa, Siirt, Mardin, Bingöl, İstanbul, İzmir, Adana gibi kentlerdeki protesto gösterilerinde ölenlerin toplamı 53.

Diyarbakır’da ölenlerin toplamı ise 10.

Erdoğan’ın "bunlar" diyerek 6-8 Ekim olaylarının sorumluluğunu yıkmak istediği de Selahattin Demirtaş ve HDP.

Saray’ın küçük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli de yeni yasama yılının ilk grup toplantısında Demirtaş’ı işaret ediyordu:

"CHP’nin övdüğü, İP’in değer verdiği terörist Demirtaş bu olayların bir numaralı sorumlusudur."

Gelin görün ki bu tespit de gerçekleri yansıtmıyor.

Belli ki Saray iktidarı ömrünü uzatabilmek için yıllardır söylediği yalanı bir üst aşamaya taşıyıp 82 HDP yöneticisi hakkında gözaltı kararı çıkartıp 17’sini tutukluyor.

Bahçeli’nin önceki gün grup konuşmasında sarf ettiği cümle de iktidar bloğunun gerçek niyetini ortaya çıkartıyor. Olayların sorumlusu olarak Demirtaş’ı gösterip CHP ile İYİ Parti’ye "HDP’den uzak durun" mesajını veriyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, 17 yöneticisinin tutuklanmasının ardından HDP’ye "geçmiş olsun" diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu hedef alıyordu önceki gün:

"Ne dediler HDP’ye, ’37 kişiyi öldürdünüz. Daha fazla öldüreydiniz’ mi dediler?"

Soylu’nun sözlerinden de anlaşılıyor ki, Saray’ın en büyük korkusu muhalefet bloğunda HDP’nin yer alması. Çünkü bütün anketler de gösteriyor ki, muhalefet bloğu parçalanmadıkça AKP-MHP ortaklığının bir daha iktidarı kazanma şansı yok. Bu yüzden HDP’ye operasyon çekerek muhalefeti parçalamak istiyorlar.

Hani haksız da değiller. HDP oldukça Saray’ın bir daha iktidarı kazanma şansı yok.

Gelelim meselenin aslına; yani 6-8 Ekim olaylarında Demirtaş ve HDP’nin sorumluluğuna.

İŞİD, Kobane’ye saldırırken dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de protesto gösterileri başlamıştı.

6 Ekim’deki gösterilerde yer yer gerginlik yaşansa da bir çatışma, kundaklama ya da linç olayı gerçekleşmemişti. Tek bir şiddet yaşanmamıştı.

6 Ekim akşamı HDP MYK toplantısından sonra saat 20.00 gibi partinin resmi sosyal medya hesabından Kobane ile dayanışma gösterileri için destek çağrısı yapıldı.

O gece ve ertesi gün hiçbir şiddet olayı yaşanmadı. Hatta gösterilerin temposu da biraz düşmüş gibiydi.

7 Ekim günü saat 14.00 sıralarında Erdoğan, Gaziantep’ten adeta müjde verir gibi seslendi:

"Kobane düştü, düşüyor."

Bu açıklamanın hemen ardından Varto’da bir göstericinin özel harekat polisleri tarafından açılan ateş sonucu öldürüldüğü yolunda bir haber düşüyor sosyal medyaya.

İşte Varto’da yaşanan bu olay 6-8 Ekim gösterilerindeki ilk ölümdür. Ardından iki gün boyunca ülkenin dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. 

2018’de yapılan bir duruşmada 6-8 Ekim olaylarından kendisinin ve HDP’nin nasıl bir algı operasyonuyla sorumlu tutulduğunu anlatmıştı Demirtaş:

"Ayın 8’inde bizi suçlayan yok, çünkü gece gündüz temastayız. 9’unda bizi suçlayan yok. Bırakın suçlamayı, beraber hareket ediyoruz. İmralı’dan not getiriyoruz, birlikte okuyoruz, koordine ediyoruz, şiddeti durdurmaya çalışıyoruz, suçlayan yok. Ayın 10’u oluyor suçlayan yok. Ayın 11’inde pattadanak bir açıklama yapılıyor: ‘Demirtaş’ın açıklamasıyla sokağa dökülen halk 54 kişiyi katletti. Katil Demirtaş’ Tam 48 gün sürdü, 48 gün. Hepsi arşivdedir burada. 48 gün, 763 tane makale benim ismimle kazıldı, ‘Katil Demirtaş’. Sabah, Yeni Şafak, Takvim, Akşam, bilmem ne. ‘Katil Demirtaş’. ‘Demirtaş’ın çağrısıyla sokağa çıkanlar…’, ‘Demirtaş Yasin Börü’nün katili’. Hiç kimse de çıkıp ‘Ya arkadaşım Demirtaş’ın çağrısı nerede’ demedi. ‘Demirtaş’ın yaptığı çağrıyla, Demirtaş’ın yaptığı çağrıyla…’  Bakın HDP MYK’nın Tweetiyle bile demiyorlar artık. ‘Demirtaş’ın çağrısıyla’, o yüzden size soruyorum, dosyanızda var mı Demirtaş’ın yaptığı çağrı? Böyle bir şey yok. ‘6-8 Ekim: HDP, Demirtaş’ büyük bir asparagastır, yalandır, illüzyondur. Ortada olan gerçek şudur; katledilmiş, vahşice ve sinsice katledilmiş 52 insanımız var, yüzlerce yaralı var, yakılmış yıkılmış işyerleri, evler var. Bunların yüzde 90’ı HDP’lidir. Yani doğrudan HDP’li kitle hedeflenmiştir. Provokasyon olduğu gerçektir. Ama geri kalan her şey illüzyondur, sahtedir. AKP eliyle, talimatıyla medya aracılığıyla yaratılmış bir algıdan ibarettir."

İktidarın 6-8 Ekim’de yaşanan şiddet olaylarını ve ölümleri Demirtaş’ın ve HDP’nin üzerine yıkmak için söylediği yalanlar, altı yıl sonra yine HDP’ye bir operasyon bahanesi yapılıyor. Altı yıldır söylenen yalana, altı yıl sonra Saray iktidarı yeniden dört elle sarılıyor.

Çünkü hem HDP’den intikam almak hem de muhalefet bloğunu parçalamak için bunu "kullanışlı bir yalan" olarak görüyor bugün Saray iktidarı ve HDP’ye yönelik yeni bir operasyon başlatıyor.

Bu nedenle de altı yıl önce yaşanan 6-8 Ekim olayları yeniden siyasetin gündemine geliyor.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan önceki gün yeni yasama yılının ilk grup toplantısında o süreçte yaşananlara dikkat çekti:

"Heyetimiz özellikle olaylar sırasında 48 saat boyunca İçişleri Bakanlığındaydı. Dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı, Kamu Güvenliği Müsteşarı bunun canlı tanıklarıdır. Olayların durdurulmasından sonra hükümet temsilcileri tarafından bizzat partimize teşekkür edilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanı, olayların durması için müzakere yürüten HDP heyetine ‘Güvenlik güçleri içinde kontrol edilemeyen güçler var’ demiştir. Demokratik protestoların seyrini değiştirip katliama dönüştüren bizzat devlet içi güçlerdir."

Buldan, operasyon dosyasının bizzat Saray’da hazırlandığını, savcısının da Erdoğan ve damadı olduğunu söyledikten sonra "Siz hesap soracak değil hesap verecek konumdasınız. Öldürülen her bir insanımızın ailelerine, halka ve adalete hesap vermekle mükellefsiniz. Siz sanıksınız biz ise tanığız. Kobani protestolarında bizzat vurulanlarız."

Altı yıl sonra hukuka aykırı olarak HDP’ye yapılan bu operasyon sonrasında Saray sözcülerinin açıklamalarına bakılırsa, 6-8 Ekim olaylarında yaşamlarını yitirenlerin hesabını soruyorlarmış.

Siz, o olaylarda öldürülen 50’den fazla kişi içinde Yasin Börü’den başkasının adını duydunuz mu? Elbette duymadınız. Çünkü Saray iktidarı olayların sorumluluğunu HDP’ye yıkabilmek için gösteriler sırasında yaşamını yitiren HÜDAPAR sempatizanı bir gencin adını bayrak olarak kullanmıştır.

Zaten Türkiye’nin 12 kentinde yaşanan olaylar sırasında ölen 53 kişinin katillerini bulmak için tek bir dava açılmıştır. Yasin Börü ve üç arkadaşının katili oldukları iddia edilen kişiler yargılanmış ve mahkum edilmiştir.

Ama diğer ölenlerin katillerini bulmak için tek bir adım atılmamıştır.

Hatta tam tersine, tazminat talebiyle mahkemelere başvuran ailelere yargı tarafından ölenlerin kusurlu olduğu söylenip dosyalar kapatıldı.

Saray iktidarı şimdi sorumluluğu kendine ait olan olaylar üzerinden HDP’yi mahkum ettirmek için eski bir yalana bir kez daha dört elle sarılıyor.

AKP, "Üç Y ile mücadele etmek için" iktidara gelmişti. Yani, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar…

Sonuçta çok başarılı oldu! Ülke yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar bataklığına saplandı.

İktidarlarını sürdürebilmek için şimdi dördüncü Y’nin padişahlığını ilan ettiler; yalanın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi